Farklı istihdam biçimleri ve taşeronlaştırma uygulamaları ile sağlık ve sosyal hizmet iş kolu güvencesizliğin en yaygın olduğu işkoludur.
Bu durum sağlık ve sosyal hizmet alanında baskının, mobbingin, ayrımcılığın, eşitsizliğin, keyfiliğin ve kayırmacılığın alabildiğine yaygın hale gelmesine neden olmuştur.
Fazla çalışma, uzun süren kesintisiz çalışma, sık nöbet tutma, çok yoğun iş yükü altında çalışma ne yazık ki sağlık ve sosyal hizmet alanlarının en önemli özellikleri haline gelmiştir. Sağlık emekçileri tükenmişlik yaşamakta, görevden ayrılmakta, kendisini ve mesleğini değersiz görmekte, yalnızlaştırılmakta ve ötekileştirilmektedir. Aidiyeti, sendika üyeliği sorgulanmakta üyesi olduğu sendika nedeni ile farklı uygulamalara tabi tutulmaktadır. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de sağlıkçı intiharları iş yerine bağlı baskı ve mobbing nedeni ile artış göstermektedir.
Sağlık ve sosyal hizmet emekçileri vergi yükü ve enflasyon oranlarındaki artışla beraber yoksulluk sınırında ücret almakta, geçinmek için ek işlerde ya da bulunduğu birimde daha fazla çalışmak zorunda kalmaktadır. Döner sermaye uygulamaları ve performans sistemi sağlık emekçilerinin ücretleri arasında kapatılamaz bir açıklık oluşturmakta, ekip anlayışını, dayanışma ve örgütlülüğü bozmaktadır.
Pandemiyle birlikte sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin dağ gibi biriken sorunlarına birçok yeni sorun eklenirken, bu sorunlarla ilgili yargı kararları emekçileri korumak yerine emekçilerin aleyhine kararlara imza atmaktadır. Bu nedenle bazı taleplerimizin TİS koruması altına alınması gerekmektedir.