Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) 298 Sayılı Kanun’un açık ‘mühürsüz oy pusulaları geçerli değildir’ hükmüne rağmen, mühürsüz pusulaları geçerli sayması referandum sonuçlarının tartışılmasına yol açmıştır. Mühürsüz oyları geçerli saymak hem hukuka aykırı hem de suçtur.
Seçim güvenliği işleyen bir demokraside olmazsa olmazdır! Aslında bu konuda karnemiz son derece iyidir. Tarihimizin en önemli referandumundan birinin seçim güvenliği anlamında zedelenmesi, üzücü olmuştur.
Önümüzde daha onlarca seçim olacaktır. Ama oluşacak şüphe, seçimden bile daha önemlidir. Böyle bir mirasa sahip olmamız üzücüdür, ayıptır. Kendisine ‘seçim güvenliği’ teslim edilen yargı kurumlarının anayasal görevlerini yerine getirmekten uzak ve suç teşkil eden kararları, hukuk tarihine tescil edilecektir.
Kısaca, o iş bitmiş değildir! Danıştay’ın da Anayasa Mahkemesi’nin de peşin tavrı bellidir. Türkiye’de hukuk rafa kaldırılmıştır. Bu iş AİHM’ne kadar gidecektir. Hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır ki köklü bir geçmişe, demokrasi deneyimine sahip olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti; varlığına, rejimine, egemenliğine yönelik tüm saldırıları püskürtecek, tüm olumsuzlukları aşacak güce, kudrete, azim ve kararlığa sahiptir.
YARGI BAĞIMSIZLIĞI
Türkiye’de demokrasinin işleyebilmesi ve ilerleyebilmesi için, yargı erkinin bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda düzenlemelerin acilen devreye alınması gerekiyor. Yargının tarafsızlığını ortadan kaldıracak şüpheler sonlandırılmalıdır. Adil yargılama ve ifade özgürlüğü başta olmak üzere, pek çok hak genişletilmelidir. İnternet ve bilgiye erişim hakkının zedeleniyor olmasını, Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülke hak etmemektedir.
Türkiye’nin önünde somut bir referandum gündemi vardır. Demokrasi, ekonomi ve Avrupa Birliği bu gündemin ana konularıdır. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin (AKPM) kabul ettiği kararla Türkiye, 2004’te çıktığı denetim sürecine tekrar dâhil edilmiştir. Türkiye’nin 13 yılı heba edilmiştir.
Avrupa yolundan vazgeçmek yoktur. Hukuk, demokrasi ve özgürlükler ülkesi olmak Türkiye için elzemdir. Bu hedefler için alınması gereken tedbirler açıktır. 15 Temmuz darbe girişiminin zorunlu kıldığı OHAL geride bırakılarak, olağan devlet hukukuna dönülmelidir. Eğer açık toplum olamazsak, özgürlükleri güvence altına alamazsak, hak ettiğimiz yerde olmamız hayaldir.
Ayrıca bugüne kadar yapılacak birçok ekonomik program, son dört yılda bir seçimden bir diğer seçime koşmaktan dolayı, başta iş insanları olmak üzere, Türkiye halkını yormuştur. Türkiye’nin atılıma geçmek için artık beklemeye tahammülü yoktur.
OHAL KALKMALIDIR!
Artık daha güçlü toplumsal dayanışma içinde olma zamanı gelmiştir. Toplumsal özgürlük, çoğulculuk ve dayanışma temelinde ülkenin kalkınmasına öncelik verilmesi gerekmektedir. Halkoylaması öncesinde yaşanan kutuplaşma ortamı, yapısal reformların önünde bir engeldir. Henüz genel seçim havasında ve gerginliğinde geçen bir referandum geride bırakılmışken, 2019 yerel seçimleri ve genel seçimlerinden bahisler gündemi ele geçirmeye başlamıştır.
Ancak toplumsal reformlar konusunda Türkiye’nin artık beklemeye tahammülü yoktur. Siyaset hemen yola koyulursa, tam 18 aylık reform aralığı bulunmaktadır. Eğer bu dönemi de 2019 seçim spekülasyonlarıyla geçirirsek Türkiye ekonomisi kalkınma yarışında çok kan kaybeder ve bu kez toparlaması da neredeyse imkânsız olur.
Öncelikle hukuk, demokrasi ve özgürlükler toplumu olmak bizim ulusal çıkarlarımız açısından elzemdir. Bu hedefler için acilen alınması gereken tedbirler net olarak ortadadır. OHAL, her ne kadar bugünlerde üç aylığına daha uzatılmış olsa da artık olağan hukuk devleti ortamına mümkün olan en kısa sürede, hatta bu üç ayın bitiminde yani aşağı yukarı 19 Temmuz 2017’de olağan hukuk devleti ortamına dönmesi gerekmektedir.
Egemenlik kayıtsız şartsız Türk Milleti’nindir ve öyle kalmalıdır. 2019’da yapılacak seçimlerden önce ve ortak akılla Anayasa’da yeniden değişiklik yapılarak; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden vazgeçilmeli ve ‘Parlamenter Sistem’e geri dönülmelidir. Türkiye, Erdoğanizme heba edilmemelidir!