Astana sürecindeki yeni bir gelişmeyle Suriye’de yeni bir umut ışığı daha yandı. Türkiye, Rusya ve İran’ın “garantörlüğü”nde Suriye’de “Çatışmasızlık” bölgelerinin tesisi üzerinde mutabakat sağlandı. Her ne kadar kati sınırları belirlenmemişse de, bu çatışmasızlık bölgelerinin İdlib, Hama-Humus, Şam yakınındaki Doğu Guta ile daha güneydeki Deraa bölgelerinde olacağı tahmin edilmektedir. Peki bu “Çatışmasızlık Bölgeleri” konusunda diğer taraflar (Esad rejimi, ABD, AB, Suudi Arabistan ve Muhalifler) da mutabık mıdır? İşte asıl sorun da burada yoğunlaşmaktadır!
Üç garantör ülke bu konuda kararlılar. Hatta 6/7 Mayıs gece yarısı belirlenen bölgelerde ateşkes yürürlüğe girdi bile. Medyaya yansıyan haberlere göre iki hafta içinde “Ortak Çalışma Grubu (OÇG)”nun kurulması beklenmektedir. Garantör ülkelerden (Türkiye, Rusya ve İran) oluşacak OÇG’de dışişleri, istihbarat ve askeri yetkililerinin yer alması beklenmektedir. OÇG’nin, 4 Haziran’a kadar çatışmasızlık bölgelerinin haritalarını çıkararak, rejim karşıtı muhalifler ile terörist grupların birbirinden ayrıştırılması hedeflenmektedir.
Rusya Genelkurmay Başkanlığı’na göre mutabakat üzerine Rusya, İran ve Türkiye Suriye’deki güvenlik noktaları ve gözlem yerlerinde faaliyet gösterecekler. Ancak bu faaliyetler için görevlendirilecek Rus, Türk ve İranlı askerlerin hangi bölgelerden sorumlu olacağı henüz netleşmedi.
Astana’da son Suriye görüşmelerinde Rusya’yı temsil eden Aleksander Lavrentiyev’e göre Suriye’deki çatışmasız bölgeler aynı zamanda uçuşa yasak bölgeler olacak. Bunun anlamı ise ABD ve koalisyona ait hava unsurlarının, önceden haber verse de vermese de plan hayata geçirildiğinde bu bölgeler üzerinde artık uçuş yapamayacaklarıdır.
Buna karşılık ABD Savunma Bakanlığı Pentagon Sözcüsü Yüzbaşı Davis, Rusya’nın açıklamasının ardından koalisyonun görevinde değişiklik olmadığını söyledi. Benzer şekilde, Suriye görüşmelerine katılan ABD heyetinin sözcüsü Edgar Vasquez de bu anlaşmanın hiçbir tarafı Suriye’deki teröristlerin bulunduğu yere gitmekten alıkoymadığını söyledi. Yani “Çatışmasızlık Bölgeleri”nin “Uçuşa yasak saha” olup olmayacağı konusu hala ortada!
Bunun sebebi, Çatışmasızlık Bölgeleri konusuna ABD’nin pek de pozitif yaklaşmamasıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 16-17 Mayıs’taki ABD ziyareti öncesi Genelkurmay Başkanı Orgeneral Akar, MİT Müsteşarı Fidan ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın’dan oluşan ekibin 5 Mayıs 2017’de ABD’ye gidiş sebepleri arasında bu çatışmasızlık sahalarıyla ilgili anlaşmazlığın giderilmesi de varmış.
Mutabakat konusunda muhalifler de oldukça rahatsızlar. Batı ve Suudi Arabistan tarafından da desteklenen muhaliflerin çatı örgütü Yüksek Müzakere Komitesi, konuyla ilgili açıklamasında anlaşmaya dair endişelerini dile getirdi. Komiteye göre anlaşma “garantiler vermemekte” ve “uyum mekanizması sağlamamaktadır.” Ayrıca, mutabakata Suriye halkının katılımının olmadığını ve muğlak olduğunu iddia etmektedir. Komite, mutabakatın “meşruiyetin asgari unsurlarını” taşımadığı eleştirisinde de bulunmaktadır.
Muhaliflerin bir diğer tepkisi de İran’ın garantör ülkesi olmasına. Yüksek Müzakere Komitesi, İran’ın herhangi bir rol oynamasını reddediyor. Esad rejimi ise mutabakatı desteklediğini açıkladı. Böylelikle Suriye’de masum insanların ölmesinin önüne geçilme fırsatı bir kez daha yakalandı. Ama daha önce de açılan beyaz sayfalar ne yazık ki siyaha dönüşmüştü.
Benzer son umut ışığı Eylül 2016’da, Kurban Bayramı sırasında Halep ağırlıklı “geçici ateşkes” idi. 18 Eylül’e kadar sürmesi beklenen ateşkes, ABD uçaklarının bir Suriye askeri birliğini vurması ve çok sayıda askeri katletmesiyle daha erken son ermişti. Bunun sonucunda önce Halep’teki mahsur kalan insanlara yardım götüren “Yardım Konvoyu” vuruldu. Sonra da Halep düşmüştü.
Son Söz: Suriye’de barış umudunun devamını ve istikrarı umuyoruz. Dileriz gerçekleşir.