Gelecek Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, düzenlediği basın toplantısı ile gündeme dair çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Gündeminde TBMM’ye gelecek olan başörtüsü özgürlüğü ile ilgili Anayasa değişikliği olan Davutoğlu, “Unutmayalım, aile değerleri başörtüsüne özgürlüğü gollük pas gibi görerek yapılan anayasa değişikliği ile değil sağlam bir vicdan ve toplumsal ahlak ile korunabilir. Gelecek hafta TBMM’ne sunulacak başörtüsü özgürlüğü ile ilgili Anayasa değişikliği konusu da siyasi manevralara alet edilmemelidir. Sayın Erdoğan bu anayasa değişikliğinin 400 üzerinde oyla kabul edilmesi halinde referanduma götürmeyeceği konusunda teminat vermeli ve bu anayasa değişikliğinin tam bir mutabakat ile geçmesi hedeflenmelidir.” dedi.
Davutoğlu’nun konuşmasından bazı satır başları şu şekilde:
Hepimizin ideallerimiz ve değerlerimiz için başkaldırdığımız ve bir gün Allah bir güç nasip ederse gerçek adaleti herkese göstereceğimize inandığımız 28 Şubat döneminden bugüne kaç arpa boyu yol almışız. Önce Allah’ın ilahi merhametine en çok mazhar olan masum çocuklarımızdan başlayalım. Bir kız çocuğunun 6 yaşında evlendirilip cinsel tacize uğraması ile ilgili iddialara karşı duyarsız kalınabilir mi? 28 Şubat’taki Fadime Şahin rezaletinden buralara mı gelinecekti?
“Bu dini camiayı itibarsızlaştırmaya yönelik bir komplo” diye yükselen sesleri duyar gibiyim. Hadi öyle olduğunu varsaysak dahi, hep beraber gür bir sesle “bu konu kime uzanırsa uzansın araştırılmalı, sorumlular cezalandırılmalı ve üzerimizdeki kara leke kalkmalıdır” diye haykırmak gerekmez mi?
İşte tekrar çağrıda bulunuyorum: Bu konu en ince detayına kadar şeffaf bir şekilde aydınlatılmalı ve vicdanlarımızı esir alan duyarsızlığa son verilmelidir. Bu tür akıl ve vicdan dışı olaylar bahane edilerek dini ve milli değerlerimize yönelik yıpratma kampanyalarına da asla izin verilmemelidir.
21 Kasım’da kamuoyu ile paylaştığımız “Çocuk Hakları Eylem Planımız”da vurguladığımız gibi çocuklarını koruyamayan bir toplumun herhangi bir ortak değer ve gelecekten bahsetme hakkı olabilir mi? Bizim iktidarımızda etkin bir çocuk koruma sistemi kuracağız.
SİYASİ MANEVRALARA ALET EDİLMEMELİDİR!
Unutmayalım, aile değerleri başörtüsüne özgürlüğü gollük pas gibi görerek yapılan anayasa değişikliği ile değil sağlam bir vicdan ve toplumsal ahlak ile korunabilir.
Gelecek hafta TBMM’ne sunulacak başörtüsü özgürlüğü ile ilgili Anayasa değişikliği konusu da siyasi manevralara alet edilmemelidir.
Sayın Erdoğan bu anayasa değişikliğinin 400 üzerinde oyla kabul edilmesi halinde referanduma götürmeyeceği konusunda teminat vermeli ve bu anayasa değişikliğinin tam bir mutabakat ile geçmesi hedeflenmelidir.
Tarafsız olması gereken TBMM Başkanı da demokratik teamüllere aykırı bir şekilde partili Cumhurbaşkanının parti yetkilileri ile yaptığı toplantıya katılmaktansa TBMM’nde partiler arası mutabakat sağlanması için çaba sarf etmelidir. Başörtüsü özgürlüğünü kısır siyasi hesaplarla referandum götürmeye çalışmak hem insan hakları anlayışına hem de dini değerlerimize yapılacak en büyük zarar olur.
SESİNİ YÜKSELT VE SOR: “NEREYE GİDİYORUZ?”
Her gün manevi kavramları tüketen bu iktidar döneminde bir bakan eşiyle birlikte şirket kurup kendi bakanlığına dezenfektan sattı; Erdoğan tarafından teşekkür ederek uğurlandı. Toplumsal suçları önlemekle sorumlu İçişleri Bakanı organize suç örgütü tarafından 10bin dolar maaş verildiği söylenen milletvekilini bildiğini söyledi ama hiç kimse ona “ver şu milletin vekillik emanetini kirleten ahlaksızın ismini” diyemedi, diyemiyor!
Bir başka bakan uhdesinde bulundurduğu yetkileri kendi şirketine arsa tahsisleri için kullanıp kıyıları talan ediyor, kimse “buralar senin babandan miras mı kaldı?” diye hesap soramıyor. Bir başka bakan sağlık turizminden gelecek rantı kendi hastanelerine sevk edebilmek için alınteri ile çalışan doktorların muayenehanelerini kapatacak yönetmelik çıkartıyor, kimse “milletin sağlığı senin tekeline mi verilecek, senin rant hırsına mı terk edilecek” diye ses veremiyor.
Son günlerde de bir bakanın Çevre ve Şehircilik Bakan yardımcısı olan kuzeni kendi kardeşine 180 bin metrekare hazine arazisini göstermelik bir ihale ile verdi ama kimse “kimden güç alarak bu açık görev istismarını yapıyorsun, gizli ortakların kim?” diyemedi, diyemiyor. Aksine ilgili bakan dikkatleri dağıtmak ve Erdoğan’dan aferin alabilmek için sağa sola saldırıyor.
Şimdi artık hiçbir ahlaki sınırı ve değeri kalmamış iktidar sahiplerine değil, onları hala desteklemeye devam edenlere bir kez daha sesleniyorum. Ey ehli vicdan ayağa kalk, sesini yükselt ve sor: “Nereye gidiyoruz?” Sesini yükseltmediğin her an gençlerin dini değerlere ve kurumlara olan güveni biraz daha sarsılıyor.
BU ÇIKAR DÜZENİNİN 28 ŞUBAT HORTUMCULARINDAN NE FARKI VAR?
Ne zamana kadar vatan, millet ve maneviyat sömürüsü üzerinden kurulan, meşrulaştırılan bu çıkar düzenini meşru görmeye devam edeceksiniz? Bu çıkar düzeninin 28 Şubat hortumcularından ne farkı var?
Evet, bir farkı var aslında: O zaman o çıkar düzenini yıkacağını söyleyen samimi kitleler vardı. O dönemin ideoloğu Perinçek’i, başbakan yardımcısı Bahçeli’yi yanına alan Erdoğan etrafındaki çıkar odakları ile birlikte bu kitlelerin samimi duygularını iğdiş etti. Gençliğimizde hepimizin şiar edindiği “isyan ahlakı”nı yok etti. 28 Şubatın yapamadığını yaptı ve şahsiyet, ilke ve duruş sahibi bir camianın hayat damarlarını kesti.
“Ne olursan ol gel” diyen Hz. Mevlana’nın huzurunda kuran okudu ama insanları kutuplaştırarak birbirine düşman eylemeye devam etti. “Hz. Ömer’in adaleti” dedi ama beytülmalin hesabını soranları tasfiye etmekten, ölmeden dip kuyulara atmaktan çekinmedi.
Ashabı ile istişare ederek kanaatini değiştiren Hz. Peygamberin yolunu terk ederek körü körüne itaati iman ölçüsü haline getirdi. Geriye her yanlışta hikmet arayan, her yolsuzluğu meşrulaştıran, olduğu gibi görünemeyen göründüğü gibi olamayan, çocuk istismarına dahi sesini çıkaramayan özetle yaşayan ölülerden oluşan şahsiyetsiz bir topluluk kaldı.
ÜLKENİN NE HALE GELDİĞİNİ GÖRÜYOR MUSUNUZ?
TBMM’nden mahalle aralarına kadar her bir köşeden şiddet haberleri geliyor. TBMM’nde yumruklanan bir milletvekili hayati tehlike atlatıyor, yumruklayan kişi tam bir duyarsızlıkla “özür dilemem, bunlar olağan” diyor.
Şiddetin TBMM’nde bile olağan görüldüğü bir iklimde sokakta neler yaşanmaz. İşte marketlere tepki için çocukları bile kullanıp marketlerde slogan attırıyorlar. Ülkenin ne hale geldiğini görüyor musunuz?
Hedef gösteriyor, hakaret ediyor, iftirada bulunuyor, tehdit ediyor, ya sokak ortasında darp ediyor ya da özür dilettiriyorlar. Ülkenin geldiği noktanın özeti bu. Hiç kimse için bir garanti yok. Herkes tehdit altında. Herkes her an herşeyle suçlanabilir, linç yiyebilir. En yüksek perdeden tehdit edilebilir.
Anayasa Mahkemesi gibi ülkenin en yüksek hukuk mercii tehdit altında olursa, Toplumun hangi kesimi kendini güvende hisseder. Nitekim yaşıyoruz işte. Herşey gözlerimizin önünde cereyan ediyor. Suç örgütü liderlerini bugünler için tahliye ettirmemişler miydi? Bir gün siyasetçi, diğer gün gazeteci ya da işadamı hedefte!
Tehdit alana, hedef gösterilene ertesi gün özür dilettiren bir yönetim biçimi. Her konuda konuşan cevval İçişleri Bakanı’nın ağzı kenetlenmiştir. Halkın temsilcisi iktidar vekilleri sus pus olmuş, tiyatroyu izlemektedir! Oysa durum çok ama çok vahim. Gittikçe barışmaya çalıştıkları, el uzattıkları, kapılarında dilendikleri rejimlere benziyorlar. Böyle devam ederse onları da kıskandırabilirler.
İKTİDARI UYARIYORUZ!
Şu hale bakın;
Kendi elleriyle yarattıkları enkaza günah keçisi arayıp buluyor, etmedik hakaret bırakmıyor, FETÖ’cülükle, hükümet devirmeye çalışmakla itham ediyorlar. İpe sapa gelmez hakaretler, suçlamalarla halk nezdinde itibarını iki paralık etmeye çalışıyorlar.
Üstüne bir de “kapatılsın” kampanyaları başlatıyorlar. Bakın buradan iktidarı uyarıyoruz. AK Parti’liler bu akıl tutulmasına bir son vermeli. Bırakın muhalefetle uğraşmayı falan da, Kimlerin sizin ayağınıza sıkmakta olduğuna iyi bakın.
İç mihrakları uzaklarda aramayın. Bu akıl tutulmasının ülkeyi daha kötü felaketlere savuracağının farkına varın. Bakın gün gelecek, bu gidişin geri dönüşü de olmayacak. O geri dönüş ciddi maliyetlerin konusu olacak. Mahalle mafyalarının ortalığa döküldüğü iklime boğulduk yeniden!
İktidar ortağı, yardımcısı, suç örgütü lideri dört bir yandan tehdit ediyor, Linç furyasında can ve mal güvenliği tehdit altında olanlar da özür dileyecek, görevinden istifa edecek hale sokuluyor. Mafya aleminden racon manzaraları devletin en tepesinden icra ediliyor. Bu mu Yeni Türkiyenizin Yeni Vizyonu? unlardan olsa olsa Eski Yüzyıl tiradları olur.
GÜNAH KEÇİSİ ARAYACAĞINIZA AYNAYA BAKSANIZA!
Siz elektiriğe, doğalgaza, trafik cezalarına, harçlara, vergilere, yola, köprüye fahiş zam yapınca sorgu sual edilmiyor, Peki bunları kim denetleyip sizden hesap soracak belli mi bu ucube sistemde?
Ahlak dışı senaryolar üretip, kendi günahınızı size karşı komplo gibi yansıtıyorsunuz!
Hem kendi ellerinizle memleketi batağa sürüklüyor.
Hem de bu tabloyu başkaları üretmiş gibi millete masal anlatıyorsunuz!
“Bir model deneyeceğim” diye çılgınlık üstüne çılgınlık yapacaksın, O çılgınlığın maliyetine ayak uydurmaya çalışanları suçlu göstereceksin!
Kuru, enflasyonu, faizi aynı anda fırlatma becerisi göstereceksin Ama bir yandan da enkazın kurbanlarının boynuna ilmek geçirmeye çalışacaksın. Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa.
Tevbe edeceğine, nedamet getireceğine, itiraf edeceğine şeytan taşlıyor gibi yapmıyorlar mı hakikaten vatandaş çileden çıkıyor!
Mahalle kasabı, bakkalı, manavının zaten beli büküldüğü için en inandırıcı, en kolay yolun BÜYÜK MARKETLER olduğunu düşündürtmek tam bir şark kurnazlığı!
Dün soğan-patates lobisi neyse bugün de o!
Yahu hani dibimizde savaş vardı, salgın oldu, kar yağdı, fırtına çarptı diyordunuz!
Ne ara savaştan salgından marketler sorumlu oldu!
Dünyaya kafa tutmamızı engelleyen salgın savaş, enerji fiyatlarından ne ara tekrar market lobilerine geldik!
Hangisi doğru? Savaş mı, salgın mı, enerji fiyatları mı, marketler mi? Günah keçisi arayacağınıza aynaya baksanıza.
ELİNİZİ VİCDANINIZA KOYUN!
Bu tablolar karşısında hala iktidara destek vermeye devam eden kardeşlerim, elinizi vicdanınıza koyun!
Böylesi kitlesel bir yoksullaşma, gelir adaletini yok eden servet transferi başka bir iktidar döneminde yaşansaydı susar mıydınız?
“Ne yapalım, Türkiye dış güçlerin tehdidi altında sabretmeliyiz” dediğinizi duyar gibiyim.
Gündüz yayınlarında aile yapımıza dinamit koyan bir televizyon kanalının haber versiyonunda yapılan propagandanın tesiri altındasınız. Gözünüzü bir an her gün farklı bir dış güç hikayesi anlatan o kanallardan ayırın ve Allah’ın size verdiği akıl nimeti ile düşünün.
ÜLKE MENFAATİ Mİ KİŞİSEL ÇIKARLAR MI?
geçen sene Haziran ayında 15 Temmuz hain darbe girişiminin faili olarak ilan ettiği Birleşik Arap Emirliklerine gidip orada BAE İçişleri Bakanı ile pasta kesen Soylu’nun sergilediği tavır soylu bir tavır mı?
Eğer 15 Temmuz’un faili gerçekten BAE ise, bu kesilen pasta 251 şehidimizin kanlarının kutlaması mı?
Eğer BAE 15 Temmuz’un faili değilse yani BAE de dış mihrak değilse dış mihrak kimdir ve nerdedir?
Soylu’nun ilişkileri bozan açıklamalarının hesabını kim verecek, bu nasıl bir ciddiyetsizliktir?
Benzer şekilde son Taksim saldırısının faili ABD’dir diyen Soylu bakalım ABD CIA başkanı ile ne zaman pasta kesecek? Kim derdi ki şehitlerin kanı yerde kalmayacak diye esip gürleyen bu cengaver bakan gün gelip tıpış tıpış BAE yolcusu olacak diye? “Dün dündür” öyle mi?
Hadi canım oradan? Söyle bakalım sayın bakan neden gittin BAE’ne? Şimdi mi söylersin anılarını yazdığında mı itiraf edeceksin?
Onlar mı seni davet etti burnunu sürtmek için, Yoksa senin başka kişisel hesapların mı var?
Ülke menfaati mi kişisel çıkarlar mı? Peki ya onca laf sıraladığın, suçladığın BAE nedamet mi getirdi?
Sana suçsuz olduklarına dair deliller mi yolladı? Sen de ikna mı oldun?
O halde çıkıp önce şehit ailelerine bu durumun hesabını versene!
Onların karşısına geçip BAE’ye gitme sebebini ikna edici biçimde açıklasana!
Ne yapsınlar sizin bu “U” dönüşlerinize? Hepsi birden bağrına taş mı bağlasın?
“Ne yapalım devletin çıkarları her türlü kanın üstündedir” mi desinler? Yoksa onlar da gerçek yüzünüzü görüp menfaatleriniz için 15 Temmuz’un ardına saklanma rolleri yapmanızı sorgulasınlar mı artık?
“Ne gibi bir çıkar ilişkisi şehitlerin kanından daha değerlidir” diye sorsunlar mı ister misiniz?
Soran olursa ne yapacaksınız, susturacak mısınız? Yoksa terörle iltisaklı mı ilan edeceksiniz?
Evet, hangi çıkar ilişkisi sizi BAE’ne yolladı? Onlar mı davet etti, siz mi kucaklaşmak için can attınız?
Onlar davet ettiyse amaçlarını hiç sorguladınız mı? Burnunuzun sürtülüp sürtülmediğini düşündünüz mü?
Acaba size sordular mı “bizi neden öyle suçladınız, elinizde ne belge vardı?” diye. Ya da size bir açıklama yaptılar mı, bir özür dilediler mi, nedamet getirdiler mi? Olsa duyardık değil mi? Olsa, yeri göğü inletirdiniz!
O halde anlatın bakalım bu millete, şehitlere, gazilere, sizi oraya hangi rüzgar attı? Siz asıl sebebe gelin hele. O aileler merak etmez mi sanırsınız sizi oraya sürükleyen rüzgarın sebebini? Suç örgütü lideri ilan ettiğiniz kişi gelmez mi akıllarına?
Nasıl susturulduğunu izlemediler mi sanırsınız? BAE ile sözde dostluk fotoğrafının ülke menfaati adına mı, yoksa kendi menfaatleriniz için mi verildiğini anlamaz mı sanırsınız?
Yürekleri hala yaralı o ailelerin yüreklerini dağlamayı sürdürdüğünüzü dünya alem bilmez mi sanırsınız? Dün Mavi Marmara şehitlerine ve ailelerine aynı muameleyi yaptınız. Bu defaki ondan da beter. Dün yediğiniz içtiğiniz ayrı gitmeyen bir suç örgütü liderinin eline düştünüz. İsterse dünya konuşsun, yeter ki o sussun değil mi!
Üstelik tehlike de henüz geçmiş değil. Adam yüzünden BAE de nasıl sıkıştığınızı görüyor!
Boşuna mı misafir ediyor o fotoğrafı vermek için seni ülkesine?
Şu geldiğiniz hale bakın. Nerede sorun var, o sorunu yaşadığınız ülkenin elinde de hakkınızda bir dosya!
Böyle ülke mi yönetilir? Böyle ülke menfaati mi korunur?