Perşembe, Kasım 21, 2024
No menu items!
Ana SayfaÜlke GündemiTTB Başkanı Fincancı Cezaevinden Çıktı

TTB Başkanı Fincancı Cezaevinden Çıktı

Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) yönelik açıklamaları gerekçe gösterilerek, “terör örgütü propagandası yapmak’ suçundan 2 yıl 8 ay 15 gün hapis cezasına çarptırılan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı, saat 17.50 sıralarında cezaevinden çıktı.

İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki üçüncü duruşmaya tutuklu sanık Şebnem Korur Fincancı getirildi. Duruşmayı CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Avrupalı Doktorlar için Daimi Komite, Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu temsilcileri ve çok sayıda kişi izledi.

Kararını açıklayan mahkeme, Fincancı’yı, 2 yıl 8 ay 15 gün hapis cezasına çarptırarak tahliyesine karar verdi. Fincancı saat 17.50 sıralarında Bakırköy Cezaevinden çıktı. Fincancı, cezaevi önünde bekleyenler tarafından çiçekler ile karşılandı.

Cezaevinden çıkan Fincancı, gazetecilere yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

“Sevgili basın emekçileri

Öncelik size dayanışmanız için teşekkür ediyorum. En başından beri bütün baskılara rağmen haber yapmaya gayretiniz gerçekten çok kıymetli. Tabii haber yapamayanları, ses çıkaramayanları bir kenara koyuyoruz elbette. Bugün de duruşmada söyledim. Korkunun ecele faydası yok. Ne gördükse hakikat neyse onu paylaşmak biz insan hakları mücadelesi yürüten biz hekimlerin sorumluluğu olduğu gibi sizlerin de bunu kamuoyuna iletme sorumluluğu olduğunu unutmamak gerekiyor. Ve bugünler geçtiğinde sorumluluğunu yerine getirmiş ve getirmemiş olanları hep birlikte göreceğiz. O yüzden ben bu sorumluluğu yerine getiren ve bizlerle dayanışma içinde olan bu mücadele bize yol arkadaşı olanlara teşekkür ediyorum. Başta Evrensel olmak üzere, çünkü biliyorsunuz gazetem sürekli susturuluyor, cezalandırılıyor ama biz o cezalara boyun eğmiyoruz.

Nasıl ki bize bugün verilen ceza, çok anlamsız bir durum. Çünkü bir kanalın yayın politikasının suç olarak tanımlanması ve sonra da o suçun bana atılması akıl alır gibi değil. Hukukçularımız da dile getirdiler. Ben ancak kendi suçumdan sorumlu olabilirim. O da insanlığa karşı sorumluluk taşıma suçudur. Başından beri sağlıklı kılma suçudur bütün toplumları. Sonuç olarak biliyoruz, bizim burada merkez konseyimizin daha önce ‘Savaş bir halk sağlığı sorunudur’ dediği için sabaha karşı gözaltına alınan sevgili meslektaşlarım var.

‘Mücadeleye devam ediyoruz, devam edeceğiz’

Tabii ki biz hekimler olarak insan sağlığını önceleyeceğiz, savaşlara karşı olacağız ve her türden silahın önlenebilmesi, kullanımının yasaklanabilmesi, ortadan kaldırılması için elimizden geleni yapacağız. Çünkü yalnızca insanları da ele almamak gerekiyor. Tüm canlılar için üzerinde yaşadığımız bu yerküre için ve evren için zararlı tüm bu girişimlerin önünde durmak hepimizin sorumluluğu. O yüzden bu sorumlulukta yanımızda durduğunuz, yol arkadaşlığı ettiğiniz için teşekkür ediyorum, bu süreçte anlamsız ve sevgili Nilgün Toker’in söylediği gibi ‘saçma’ olan ve her şeyin mümkün olabildiği bir düzende biz yine de bundan kaygılanmayarak, bunun karşısında gerilemeyerek mücadeleye devam ediyoruz, devam edeceğiz.

‘Bu mücadele bitmez, yeryüzü aşkın yüzü oluncaya kadar’

Bu mücadelede yanımızda olan ve hukuku ortadan kaldırılmış bir ülkede hukukta, adalette ısrar eden avukatlarıma, ayrıca o mecliste bizimle yan yana duran, sesimizi mecliste de duyurmaya çalışanlara ve yol arkadaşlarıma, Türkiye İnsan Hakları Vakfı’na, insan hakları mücadelesini öğrendiğim dostlarıma ve hekimlik mücadelesinde hep yan yana durduğumuz, kendileri de baskıya maruz kalırken, ne örgütü olduğunu da bilmediğimiz örgüt üyeliğinden yargılanma tehdidi onlara savrulurken dimdik durarak bu mücadeleyi sürdüren tüm yoldaşlarıma çok teşekkür ediyorum.

İyi ki varsınız diyorum. Biz mücadeleye devam edeceğiz. Bu mücadele bitmez, yeryüzü aşkın yüzü oluncaya kadar.

‘Yıllarca tecritte kalan kalan insanlar var, kimseyi görmeden yaşamak zorunda bırakılıyorlar’

Cezaeviyle ilgili bir iki konuyu dile getireyim. Özellikle kadın koğuşları, kadınların bulunduğu cezaevlerinde çok ciddi sıkıntılar yaşandığını biliyoruz. Yurtdışından gelmiş ve burada tutuklanmış, 25 yılla yargılanan kadınlar var içeride. Avukatları yok, vatandaş olmayan insanlar bunlar. Paraları yok ve hayatta kalabilmek için, gereksinimlerini karşılayabilmek için özelleştirilmiş ve ticarete araç edilmiş bu cezaevlerinde çalışmak zorundalar. Üstelik de çok düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalıyorlar.

Sağlık hizmetlerine erişimde kelepçeli getirilip götürülme, sevk araçlarının son derece rahatsız ve sağlıksız olması nedeniyle pek çok insan sağlık sorunu olmasına rağmen sağlık sorunu için hastaneye götürülmekten kaçınıyor. Bunları düşünmemiz gerekiyor.

Bunun ötesinde de tecrit çok ciddi boyuta ulaşmış durumda. Özellikle insanların birbirini görmesi, konuşması engelleniyor. Bir zamanlar bir araya getirilip koğuşların sosyalleşme olanağı yaratılırken, biliyorsunuz yüzlerce insanımız öldü bu amaçla 2000’de ve 22-23 yıl geçtikten sonra görüyoruz ki yeniden aynı tecrit ortamına geri dönülmüş durumda. Bu kabul edilebilir bir durum değil. Yıllarca tecritte kalan insanlar var, kimseyi görmeden, kimseyle konuşup görüşemeden yaşamak zorunda olan insanlar var. Bunlar ciddi ihlaller elbette.

Bütün bunları bir biçimde hem tecriti hem de bu koşulların ağırlığını görme olanağı verdiler. O yüzden kendilerine teşekkür borçluyum. 2016’da teşekkür etmiştim kendilerine. Bir kez daha içeriden gözlem yapabilme olanağı bulduk.

‘İnsan hakları örgütlerine bu yerleri gözlemleme fırsatı verilmeli’

Aslında kabul edilebilir değil. Çünkü insan hakları örgütlerinin özellikle özgürlüğünden alıkonma mekanlarında gözlem yapmalarına olanak verilmeli. Ama bunların olmadığını görüyoruz. Bağımsız ve tabii ki tutuklu olarak değil doğrudan gözlemci sıfatıyla orada olmaları gerekir.

‘TTB’nin kapatılması sözkonusu bile edilemez’

TTB kapatma tehditlerine gelince, bu o kadar kolay değil arkadaşlar. Bugün duruşmada da gördünüz, Dünya TB’nin Avrupalı Doktorlar için Daimi Komitesi’nin temsilcileri, uluslararası alandan pek çok meslektaşımız buradaydı.

Bir ülkenin tabip, meslek örgütünü kapatabilmek aynı zamanda dünyayla da ilişkilerini tümüyle ortadan kaldırmak demektir. Çünkü biz dünyada evrenselliğin temsilcisiyiz. Sadece bu sınırlar içindeki değil, dünyanın her yerindeki insanlar için, tüm canlılar için, bu yerküre için, bu evren için mücadele eden hekimler, doğal insan hakları savunucularıdır. Dolayısıyla da onların hapsedilmesi, meslek örgütünün kapatılması sözkonusu bile edilemez. Böyle girişimlerde bulunabilirler, daha önce bulundular. Ama sonunda bundan vazgeçmek zorunda kaldılar. Biz yine onların vazgeçmesi için bu mücadeleye devam edeceğiz.

RELATED ARTICLES

Yorum Yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON HABERLER