Kadınlarının dayanışma ve mücadeleyi örgütledikleri renkleriyle, sözleriyle eylemleriyle bir araya geldiği isyanını eyleme dönüştürdüğü 8 Mart hazırlıklarımızın devam ettiği tarihlerde 6 Şubat günü 11 ili kapsayan, 20 Şubat günü Samandağ merkezli depremler yaşadık. Kapitalist ataerkinin rantı önceleyen, insanı ve doğayı hiçe sayan politikaları on binlerce yaşamı sevdiklerinden, bizlerden kopardı. Siyasal iktidarın doğal felaket diyerek kendi sorumluluğunu görmezden gelen, tüm sorumluluğu doğaya atan, kader ile açıklayan tutumuna karşı bizler yaşanan kayıpların kapitalizmin doğa ve insan düşmanı politikalarının bir sonucu olduğunu bu haliyle sürdürülebilir olmadığını söylüyoruz ve söylemeye de devam edeceğiz.
Merkez üstü Pazarcık ve Elbistan olan ve tüm ülkeyi derinden etkileyen yıkıcı iki depremin ardından, öncelikli etkilenen illerde bulunanlar başta olmak üzere, zor günler yaşamaktayız. 11 ili kapsayan ve yaklaşık 16 milyon insanı etkileyen depremlerin sonucunda, on binlerce insan hayatını kaybetti, milyonlarca insan evsiz kaldı ve geriye kalan milyonlarca insanın ruhsal durumlarında ise ağır travmalar bıraktı.
Bu yıl, Kadınların Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma günü olan 8 Mart’a, etkilerinin hala sürdüğü ve uzun yıllar da sürmeye devam edeceği bu depremin ağırlığıyla, yaşamlarımızın iktidar ve sermaye nezdinde hiçbir şey ifade etmediği bilinci ve öfkesiyle giriyoruz!
6 şubat 2023 günü meydana gelen deprem felaketi siyasal iktidarın deprem bölgelerine zamanında ve yeterli insan gücü ve ekipman ile müdahale etmemesi sonucu bir katliama dönüşmüştür. Yaşadığımız il olan Hatay depremden en çok etkilenen illerden biridir. İlimizde bazı bölgelerde ilk üç gün boyunca arama kurtarma çalışmalarının başlamaması neticesinde özellikle Antakya, İskenderun, Samandağ, Kırıkhan ve Defne ilçelerinde binlerce insan göz göre göre ölüme terk edilmiştir. Siyasal iktidarın geçmiş yıllar içinde rant dışında hiçbir durumu gözetmemesi sonucu özel ve kamu hastaneleri çökmüş, çok sayıda hasta ve sağlık çalışanı hayatını kaybetmiştir. Şehrimizin havaalanı, tüm uyarılara rağmen ülkemizin en bereketli tarım arazilerinden biri olan Amik Ovası’na inşa edilmiş ve depremde ciddi hasar görerek yardımların ulaşması gecikmiştir. Siyasal iktidarın her seçim döneminde yapmakla övündüğü yollar çatlamış, kara yolundan ulaşım neredeyse imkansız hale gelmiştir. Deniz ulaşımı da İskenderun Limanı’nda gerçekleşen yangınla sekteye uğramış, yangın günlerce söndürülememiş ve deniz yoluyla ulaşım da zamanında gerçekleşememiştir. Bütün bu sürece afete ilk müdahale edecek kurum olan AFAD binası çökmüş, AFAD ve KIZILAY afet bölgesine geç intikal etmiş, liyakatsiz ve beceriksiz kişilerin görevlendirilmesi sonucu deprem bölgesindeki arama kurtarma çalışmaları büyük bir koordinasyonsuzlukla sonuçlanmıştır. Depremin ilk günü sahada olması gereken güvenlik güçleri sahaya geç intikal ettirilmiş, bunun sonucunda depremin yıkıcı etkisiyle beraber pek çok güvenlik zafiyeti açığa çıkmış ve yağma olayları başlamıştır. Ailesini, sevdiklerini kaybeden depremzedeler malını ve canını koruma derdine düşürülmüştür.
Yardıma gelen gönüllü ekiplerin sosyal medyada ifade ettiği engelleme ve aksaklıklar hepimizi dehşete düşürürken siyasal iktidar bu konuda herhangi bir soruşturma başlatmadığı gibi hiçbir yetkili ve sorumlu istifa etmemiştir!
Şehrimiz Hatay yüzyıllar boyunca çok sayıda kültür ve medeniyete yurt olmuş, tarihi ve kültürel açıdan çok önemli bir şehirdir. Medeniyetlerin başkenti olan şehrimizin sembolü olan “Çan, Ezan, Hazan” üçlemesi tarihi ibadethanelerin yıkılması sonucu yok olmuştur. Anadolu’nun ilk camisi olan Habib-i Neccar Camii ciddi hasar almıştır. Hakkında yıkım kararı verilen Altınözü Sarılar Aziz Geogios Rum Ortodoks Kilisesi, ancak oluşan kamuoyu neticesinde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından korumaya alınmıştır. Örnekler çoğaltılabilir ancak özellikle Antakya’da tarihi eser niteliğe sahip olan alanlara ait kalıntıların diğer molozlarla karıştırılmaması ve özellikle korunması gerektiğini ve bu yapıların restore çalışmalarında yeniden kullanılacağını tekrar vurgulamak isteriz. Ancak bu tarihi alanların özel olarak korunması gerekirken bu konuda herhangi bir adım atılmamıştır.
Arama kurtarma çalışmaları sonlanmadan enkaz kaldırma çalışmaları başlatılmış, bunun sonucunda çok sayıda insanımızın cansız bedenleri molozlarla beraber yok olmuştur.
Günlerce mobil baz istasyonları kurulmamış, depremzedeler sevdikleriyle iletişim kuramamış ve enkaz altında hala yaşamakta olan insanlar yardım isteyememiştir. Siyasal iktidar GSM şirketlerinden hesap soracağına sosyal medyayı yasaklayıp, Twitter’ı yavaşlatıp, Ekşi Sözlüğü kapatarak insanların yardım çığlıklarını ve muhalif sesleri susturmaya çalışmıştır. İnsanlara enkaz altında henüz sağ iken selalarını dinletmiştir.
Depremin ilk günü kurulması gereken çadırlar ve mobil tuvaletler kurulmamış, KIZILAY tarafından çıkarılması gereken sıcak yemekler çıkarılmamış, hayatta kalan depremzedeler açlığa, susuzluğa, çaresizliğe terk edilmiştir. Daha sonraki süreçte KIZILAY’ın deprem bölgesine gönüllü yardım götüren AHBAP ve Türk Eczacılar Birliği gibi sivil toplum kuruluşlarına çadır, gıda, giysi gibi ücretsiz dağıtılması gereken malzemeleri fahiş fiyatlara sattığı ortaya çıkmıştır. Halkımız öfke ve çaresizlikle sınanmış, depremzedelerin “Devlet nerede? AFAD ve KIZILAY nerede?” soruları cevapsız bırakılmıştır.
Dikkat çekmek istediğimiz bir diğer husus enkaz alanlarından çıkan molozların taşıdığı asbest tehlikesidir. Asbest doğada kendiliğinden bulunabilen ve özelikle eski binalarda inşaatlarda kullanılan, etkileri uzun yıllar sonra ortaya çıkan akciğer kanseri ve akciğer zarı kanserine neden olan bir maddedir. Maalesef asbest tehlikesine karşı hiçbir tedbir alınmamış, asbest içeren molozların köylerimize, mesken alanlarımıza dökülmeye başlandığı bilgileri tarafımıza ulaşmıştır.
Milyonlarca insanda derin acılar bırakan depremin etkileri, savaşlarda olduğu gibi kadınlar ve çocuklar üzerinde daha ağır yaşanmaktadır. Başta siyasal iktidarın kadın düşmanı politikaları başta olmak üzere, sermayenin, kentsel rantın, liyakatsizliğin, insan hayatını hiçe sayan imar uygulamalarının sebep olduğu bu büyük yıkımın sonuçları, zaten yoksulluk kıskacında, etnik ve dinsel olarak ayrımcılığa uğrayan, bölgesel eşitsizliğe, savaşa, emek sömürüsüne ve ataerkil şiddete en çok maruz kalan kadınları daha da derinden etkilemiştir. Enkaza dönen kentlerden sağ kurtulabilen, yakınlarını kaybetmenin ağır travmasını yaşayan kadınlar bir taraftan da güvenlik endişesini yaşamış; göçe, yoksulluğa, salgın hastalıklara ve şiddet riskine karşı savunmasız kalmıştır. Büyük bir felakete ve insanlık dramına sebep olan iktidar ve kurumları ise kadınlara ve çocuklara reva gördüğü gerici politikalarını hemen uygulamaya koymaktan geri durmamıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı, depremzede çocukların evlat edinenle evlenme engeli bulunmadığına dair tecavüz ve istismarı meşrulaştıran fetvalar verirken, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, kimsesiz kalan çocukları yurtlarda ve okullarda adları taciz, tecavüz, istismar ve şiddet ile anılan tarikat ve cemaatlere teslim etmekten çekinmemiştir.
Depremin yarattığı yıkımdan kaçmak isteyen kadınlar erkek şiddetine maruz kalmaktadır. Samandağ’da depremden kaçarak boşandığı erkeğin yanına gitmek zorunda kalan Alev Atun’un yüzüne boşandığı erkek tarafından kaynar su dökülmesi kadınların karşı karşıya kaldı tehlikenin boyutunu gözler önüne sermektedir. Şiddetle ve ölümle burun buruna yaşamak kadınların kaderi değildir!
Bugün 8 Mart. Kadınların Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü. Depremin üstünden 32 gün geçmesine rağmen ilk gün yaşanan sorunlar ne yazık ki halen varlığını sürdürmektedir. Halen depremzedelerin ilk karşılanması gereken çadır ve su gibi temel ihtiyaçlara erişiminde sıkıntı yaşanmaktadır. Halen afet bölgesindeki tuvalet ihtiyacı giderilmemiştir. Duş alma, çamaşır yıkama gibi olanaklar sağlanmamıştır. Kadınlar için hijyen malzemeleri halen en acil ihtiyaçlar listesinde birinci sıradadır, bulaşıcı ve salgın hastalıklara yakalanma riski devam etmektedir. Bizler İskenderun Kadın Platformu olarak diyoruz ki,
Depremin yıkıcı etkileri de kadın cinayetleri de politiktir!
Bizlere çizilen “kader” planını da, kadın cinayetlerini de, depremin yıkıcı etkilerini de mücadele ve dayanışma ile aşacağız.
Ant olsun ki:
Arama kurtarma çalışmalarını günlerce başlatmayanlardan,
Desteğe gelen gönüllü ekipleri bekletenlerden, engel olanlardan,
Gönüllü kurtarma ekiplerine ekipman vermeyenlerden,
İnterneti kesip, sosyal medyayı yasaklayıp yardım çığlıklarını susturanlardan,
20 yılı aşkın süredir toplanan deprem vergilerini hiç edenlerden,
Arama kurtarma çalışmaları bitmeden enkaz kaldıranlardan,
Sevdiklerinin cenazesine ulaşmasını bile çok görenlerden,
İnsanların, çocukların “kaybolmasına” neden olanlardan,
Çocukları tarikat yurtlarına teslim edenlerden,
Depremzede evlatlıkla evlenilebilir, diye fetva verenlerden,
Deprem kader planının içindedir, diyenlerden,
Depremzedelere çadır, gıda, giysi satarak Kızılay’ı aile şirketine çevirenlerden,
Deprem zamanı bile ırkçılık yapanlardan,
Rant hesapları yapıp imar izni olmayan yerleri imara açanlardan,
İmar affı yapanlardan,
Yapılan binaları rüşvet ve rant düzeniyle denetlemeyenlerden,
Kentsel dönüşüm adı altında rantsal dönüşüm yapmak isteyenlerden,
Depremzedelere küfür ve hakaret ile hitap edenlerden,
Hatay’daki tarihi ve kültürel alanları korumayanlardan,
Enkazlardaki molozları sulak alanlara dökenlerden,
Enkazlardaki asbest tehlikesine rağmen mesken alanlarına moloz dökenlerden,
Günler sonra bile depremzedelerin çadır ve su gibi temel ihtiyaçlarını karşılamayanlardan,
Bizi ölüme ve kendi kaderimize terk edenlerden,
HESAP SORACAĞIZ! HELALLEŞMEYECEĞİZ!
Bizler İskenderun Kadın Platformu olarak gelecek güzel günlere olan inancımızla mücadeleye devam edeceğiz. Bizden çaldığınız geleceğimizi, şehirlerimizi, evlerimizi, umutlarımızı yeniden inşa edeceğiz! Yine şarkılarla, türkülerle meydanları doldurup, dans edip güleceğiz. Umutla ve neşeyle geri döneceğiz! Şehrimizi yeniden inşa ederken tarihi, sosyal ve kültürel değerlerimize sahip çıkacağız, doğayla barışık, farklı etnik köken ve inanca ev sahipliği yapan engin sağduyumuzla hareket edeceğiz.
“ÖFKEMİZLE İSYANIMIZLA KADIN DAYANIŞMASINI ÖRÜYOR YAŞAMI YENİDEN KURUYORUZ!” diyerek alanlarda olacağız.
Yaşasın Kadınların Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü!
Yaşasın 8 Mart!
Yaşasın Kadın Mücadelesi! Yaşasın Kadın Dayanışması!
İSKENDERUN KADIN PLATFORMU ADINA
MERYEM ÇOLAK KESKİN (Eğitimsen İskenderun Şube Kadın Sekreteri)