İYİ Parti lideri Meral Akşener bir süredir kamuoyunda görünmeyen Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’ye ilişkin “Bir Nebati Bakan vardı ne oldu ona? O ışıltılı gözleri gören var mı? Ekonomi perişan, esnaf kan ağlıyorken, kayıp bakan Nemo’nun nerede olduğunu bilen var mı?” diye sordu.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, grup toplantısında gündemi değerlendirdi.
Nevşehir Belediye Başkanlığı’ndan istifasının ardından AKP’den de istifa eden Rasim Arı ve eşi Melek Arı İYİ Parti’ye katıldı. Rozetlerini Akşener taktı.
Partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulunan İYİ Parti lideri Meral Akşener, bir süredir kamuoyunda görünmeyen Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’ye ilişkin “Bir Nebati Bakan vardı ne oldu ona? O ışıltılı gözleri gören var mı? Ekonomi perişan, esnaf kan ağlıyorken, kayıp bakan Nemo’nun nerede olduğunu bilen var mı?” diye konuştu.
Akşener’in satırbaşları şöyle:
Bugün maalesef insanların vicdansızca fakirleştirildiği, kutuplaştırıldığı, devletimizin ise şuursuzca güçsüzleştirildiği ucube bir dönemden geçiyoruz. Çok büyük bir sınav veriyoruz. Her gün saçma sapan açıklamalarla yıpratılan sinirlerimiz var, her gün akıl dışı kararlarla söndürülen umutlarımız var. Türk siyasetinde daha önce eşi benzeri görülmemiş bu ucube döneme milletçe yapacağımız kritik bir seçim var. Vereceğimiz çok önemli bir karar var. Tam 1.5 ay sonra milletçe tarihi bir karar vereceğiz. Ya millet iradesini yeniden hakim kılacağız ya da sarayın büyüyen gölgesinde kaybolup gideceğiz. Ya cumhuriyetin yeni asrını hep birlikte müjdeleyeceğiz ya da ucube bir sistemin ilelebet devamına boyun eğeceğiz. Ya güç hırsından yolunu kaybetmiş bir kişinin ihtiraslarına teslim olacağız ya da istibdatın karşısında ‘Yaşasın Hürriyet’ diye bağıracağız.
Hiç şüphem yok ki 45 gün sonra milletimiz en doğru kararı verecek. O büyük ferasetini cümle aleme gösterecek. Kendisini unutanlara, yok sayanlara iradesinin gücünü yeniden hatırlatacak. O kutlu gün geldiğinde kazanan Türkiye olacak.
Milletimizin önündeki tarihi seçimin arifesinde Türkiye’nin geleceği için vaat edilen seçenekler net bir şekilde ortada duruyor. Bir tarafta kadınlara şiddeti, tacizi, tecavüzü, ölümü reva görenler var; bir tarafta kadınların ve çocukların haklarını hukuklarını genişletmek isteyenler var. Bir tarafta Cumhuriyet değerlerine gıcık olanlar; diğer tarafta her 10 Kasım’da hüzünlenenler var. Bir tarafta ekonomiden eğitime hemen her alanda ülkemizi krizler yumağına sokan beceriksizlik abideleri var; diğer tarafta krizleri çözmeye talip olan liyakatli kadrolar var. Bir tarafta Sinan Ateş’in katillerine göz yumanlar var; diğer tarafta katillerinden teker teker hesap soracak olanlar var. Bir tarafta gücünü rant şebeklerinden, mafyalardan alanlar var; diğer tarafta gücünü milletin kutlu iradesinden alanlar var.
İktidarın başı ve arkadaşları bu kadar açık ve net tablo karşısındam illetin kararının ne olacağını gördükleri için paniğin pençesine düşmüş durumdalar. Daha dün Millet İttifakı’na bakanlık dağıtmakla uğraşlanlar, bugün bakanlarını milletvekili yapma derdindeler. Bu bakanlar devletin gücüyle seçime girip buna ‘Adil bir seçim’ mi diyecekler? Böyle bir ilkesizliği kabul etmiyoruz. Madem kabine üyeleri aydınlanmayla vekil adayı olmaya karar verdiler, hodri meydan buyursunlar istifa etsinler. Madem milletin iradesine teslim olmaya adaylar o zaman devletin zırhını çıkarıp öyle aday olsunlar.
Ama yapamazlar, vazgeçemezler. Bir Nebati Bakan vardı ne oldu ona? O ışıltılı gözleri gören var mı? Ekonomi perişan, esnaf kan ağlıyorken, kayıp bakan Nemo’nun nerede olduğunu bilen var mı? Kendisi bir tek Sayın Erdoğan’ın basın açıklaması olduğunda bir anda beliriveriyor.
Bay kriz ve arkadaşlarının yaşadığı paniğin bir başka yansımasını da son dönemki vaatleri ve icraatlarında da görüyoruz. İlk 4,5 yılında yapamadıklarını şimdi yapmaya başladılar. Sadece kendilerine çalıştılar, seçime aylar kala nedense milletimizi hatırlamaya başladılar. Seçime 6 ay kala emeklileri hatırladılar, EYT’li kardeşlerimizi, atanamayan öğretmenlerimizi hatırladılar.
Geçtiğimiz hafta emeklilere verilecek bayram ikramiyesi ve maaşları belirlendi. Ancak 7500 liradan fazla alanların maaşında bir değişiklik yaşanmayacak. Asgari ücretin 8 bin 506 lira olduğu ülkede 7500 lira emekli maaşı vermek hakarettir.
Milletimizi, ayın yarısına bile gelmeden, eriyen maaşlar ile, açlığa, yokluğa ve çaresizliğe, mahkûm ettiler. Yandaşları, üç kuruş zarar etti diye, dünyaları yerinden oynattılar; ama milletimizi utanmadan, geçim sıkıntısıyla, borçlarla bir başına bıraktılar. Kendi eşlerini, dostlarını, akrabalarını ihya ettiler; ama bu milletin evlatlarını, ısrarla görmezden geldiler. Artık hesap vakti geldi çattı sayın Erdoğan. 14 Mayıs akşamı milletimiz gür sesini iliklerine kadar hissedeceksin. Görmezden geldiğin millet iradesini, dimdik karşında göreceksin. Neden olduğun, tüm çilelerin hesabını, teker teker, sandıkta vereceksin. Hiç kusura bakma. 5 yılda yapmadığını, son 6 aya sığdırmaya çalışarak, bu hesaptan kaçamazsın. Milletimizin, senin ve beceriksiz arkadaşların için, tuttuğu kabarık defter, 14 Mayıs’ta açılacak. Milletimizin şaşmaz terazisi, seni 14 Mayıs’ta tartacak. O sandık gelecek ve 14 Mayıs’ta, hak yerini bulacak! Hazır ol, artık çok az kaldı.
Geçtiğimiz hafta, bu iktidarın gerçek yüzünü, çarpıcı bir şekilde ortaya koyan, çok acı bir örnek daha yaşadık. Ülkemiz adına, bir kez daha üzüldük; iktidar adına da, bir kez daha utandık. Artık her şeyiyle, göstermelik hale gelmiş bir iktidarın; günü kurtarmaktan başka, hedefi kalmamış bir hükûmetin; ucuz, utanmaz ve ahlaktan yoksun, bir yönetim anlayışının; acınası hâline, şahit olduk. Evet, şu sahte temel atma töreninden bahsediyorum. Yıllarca, büyük büyük konuşup; ‘Ben, temel atma törenlerine katılmam, ben biten işin, açılışını yaparım’ diyecek kadar, şişmiş bir egonun, balon gibi öterek sönüşünün, ibretlik vesikasından bahsediyorum. Bu fevkalade parlak, bir o kadar da, cüretkar arkadaşlarımız; Boş araziye beton döküp, ‘Hastane temeli atıyoruz’ diye, Türkiye’ye yutturmaya kalktılar. Evet yanlış duymadınız. Boş araziye, bir demir kafes koymuşlar. Görseniz, çocuk havuzu kadar. Üstüne de, mikserden beton döktüler. Saray medyasının, köpürteceği kadar da görüntü alıp, servis ettiler. Alın size, AK Parti usulü, temel atma töreni. Güler misin, ağlar mısın? Şu ciddiyetsizliğe bakar mısınız? Kelimelerin kifayetsiz kaldığı, şu şuursuzluğa, bir bakar mısınız? Nitekim artık, bu iktidarın, tüm işleri de, aynı bu sahte temel atma töreni gibi… Hiçbir şey umurlarında değil. Yüzleri kızarmıyor, utanmıyorlar. Göz göre göre yalan söylemekten, hiç mi hiç gocunmuyorlar. Palavralara, masallara sığınmadan, tek bir cümle bile kuramıyorlar. Yazık ki ne yazık…
Şimdi de çıkmışlar; ‘Bir yılda, tüm depremzedelere, konutlarını teslim edeceğiz’ diyorlar. Arkadaş, madem bir yılda yapılabiliyordu, 21 yıldır neredeydiniz? Madem bir günde, sadece kamu kuruluşlarından, 90 milyar lira para toplanabiliyordu; 21 yıldır, neden toplamadınız? 21 yıldır, ‘Deprem geliyor’ diye bas bas bağıran, bilim insanlarımızı, neden dinlemediniz? 21 yıldır topladığınız, deprem vergilerini, neden çarçur ettiniz? ‘Bir yılda, 650 bin konut yapacağız’ diyen bir iktidar, 21 yıldır, bunu neden yapamadığını, milletimize anlatmak zorundadır. Bu kadar basit. Önümüzde, koskoca Marmara Depremi riski var. Eğer bir yılda, 650 bin konut yapıyorsanız; İstanbul’da, Yalova’da, Tekirdağ’da, Kocaeli’nde olası bir depremde, yıkılmasına kesin olarak bakılan, binlerce bina var. Bu binaları yenilemek için, daha ne bekliyorsunuz? Depremde yıkılıp, çökmelerini mi bekliyorsunuz? Yine binlerce insanımıza, mezar olmalarını mı bekliyorsunuz?
Şehirlerimizi depreme hazırlamak, bu kadar zor bir iş değil. Bunu zor gösteren, 21 yıldır hiçbir şey yapmayan, bu beceriksiz iktidardır. Nitekim; Ekrem Başkan’ın çalışmaları ortada… İnşallah, 14 Mayıs’tan sonra da, bunun ne kadar kolay olduğunu, tüm Türkiye’ye göstereceğiz. 14 Mayıs’tan sonra, Artık kimse, kendine mezar olacak evlerde yaşamayacak. Hiç kimseyi, geride bırakmayacağız. Hiç kimseyi, bile bile, ölüme terk etmeyeceğiz! Üstelik öyle, sahte temeller atarak da değil…
Elbette, bu kepazeliklere şaşırmıyoruz. Çünkü biz biliyoruz ki; seçimi kazanmak için, her şeyi mubah görenler; gerçekleri çarpıtırken de, hiçbir ahlaki sorumluluk taşımazlar. Olmayan temellerin önünde, atıp tutarken de, hiçbir utanç duymazlar. Yalan söylemekten de, iftira atmaktan da, hakaret etmekten de, zerre rahatsız olmazlar. Biz, millet olarak, 21 yıllık AK Parti iktidarı döneminde, bu durumun, sayısız örneğine şahit olduk.
Nitekim; Sayın Erdoğan’ın, Hatay ziyaretindeki, tek rezalet, temel atma töreninden ibaret değildi… Kendisi önce, kürsüye çıkıp dedi ki; ‘Burası CE-HA-PE’li demedik. Bunlar da, vatandaşımız dedik’ Yaaa… ‘Bunlar da’ vatandaşıymış… Şu edepsizliğe bir bakar mısınız? Şu nobranlığa bir bakar mısınız? Şu bilinç altına bir bakar mısınız? Şaka gibi ama gerçek… Üstelik; işine gelince, ‘Milletin adamıyım’ diye, ortalıkta gezinen, bu zat; bu sözleri, depremzede vatandaşlarımıza söyledi. Bu sözleri, acılı annelere, babalara, çocuklara söyledi. Ve bu sözleri, bir Cumhurbaşkanı olarak söyledi… Kendine gel Sayın Erdoğan, kendine gel. Ağzından çıkanı kulağın duysun. Sen, 85 milyonun, tamamına karşı sorumlusun. 45 günün kalmış olsa da, sen hâlâ, bu ülkenin, Cumhurbaşkanlığı makamında oturuyorsun. Ayıptır, günahtır.
Bir de, bu edepsizlikten sonra, çıkmışsın, devletin ne olduğuna dair, en ufak bir fikrin varmış gibi, bize, devlet ahkamı kesmeye kalkıyorsun… Sen önce git, bir aynaya bak Sayın Erdoğan. Sen bu ülkeyi, yönettiğini mi sanıyorsun? Ben sana söyleyeyim: sen ülke mülke yönetmiyorsun; sen ihale yönetiyorsun, sen rant yönetiyorsun, sen algı yönetiyorsun. Ama sen devleti yönetemiyorsun. ‘Seçilmiş Cumhurbaşkanı’yım’ diye, kasıla kasıla geziyorsun; ama daha Cumhurbaşkanı gibi davranmayı bile, beceremiyorsun. ‘Kabile ülkesi değil’ diyorsun ama kabile reisi yetkileriyle, devlet yönetmeye kalkıyorsun. Neymiş? Devlet böyle yönetilmezmiş. Neymiş? Belediye Başkanlarının, Cumhurbaşkanı Yardımcısı olması yanlışmış. Neymiş? Bu devlet, kabile devleti değilmiş… Yaaa öyle mi Sayın Erdoğan? Hayırdır, neden bu kadar rahatsız oldun? Neden bu kadar korktun? Neden bu kadar çekindin? Günaydın! Biz sana zaten yıllardır, aynı şeyi söylüyoruz. Evet doğrudur; bu devlet, elbette kabile devleti değildir. Ama mesela; Türkiye Cumhuriyeti Devleti senin kabile devleti standartlarına, mecbur da değildir.
Mesela; Türkiye Cumhuriyeti Devleti; ekonomide, hukukta, eğitimde, keyfiyet ve vasatlığa, layık da değildir. Mesela; Türkiye Cumhuriyeti Devleti; rantçı dostlarının, kasasını dert ettiği kadar, milletinin kesesini dert etmeyenlere, mahkum da değildir. Ez cümle; Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ne sana, ne ucube sistemine,
Ne de ‘kadro’ diye yutturmaya çalıştığın, beceriksiz kabilene, hiç ama hiç mecbur değildir. İşte bu yüzden, biz geliyoruz! Engelleri, yıka yıka geliyoruz. İftiraları, boza boza geliyoruz. Yalanları, yene yene geliyoruz.
Nitekim sen meydanlara çıkıp; ‘Hani belediyeler nerede? Deprem bölgelerine uğradılar mı?’ diye iftira atarken; biz Mansur Başkan’la, Ekrem Başkan’la Kahramanmaraşlı, Hataylı kardeşlerimizi ziyaret ediyoruz. Sen ‘belediyeler buralara gelmediler’ diye, kendini kandırıyorsun ama vatandaşlarımız, onlara ‘Allah sizden razı olsun’ diyor. Sen, durmadan çamur atıyorsun; ama vatandaşlarımız, onlara ‘Yüzümüz sizin sayenizde güldü’ diyor. Sen ‘bu belediyeler çalışmıyor’ diye, karalama yapıyorsun ama, vatandaşlarımız onlara; ‘AK Partili belediyelerin yapmadığı güzelliği, siz yaptınız’ diyor. Bak, bunları, ben söylemiyorum Sayın Erdoğan. Bunları bizzat, vatandaşlarımız söylüyor. Depremin olduğu ilk günden beri; 11 Büyükşehir Belediyemizin de; nasıl canla başla çalıştığını, nasıl yardıma koştuğunu, nasıl kucak açtığını en iyi, deprem bölgesindeki insanlarımız biliyor.
O nedenle; sen artık giderayak, daha fazla nefesini yorma; kendini de, daha fazla rezil etme, Sayın Erdoğan… Çünkü; Büyük Türk Milleti, artık sizin gerçek yüzünüzü gördü. Geri sayım başladı. Bunun artık dönüşü yok. Sandık geldiğinde, milletimizin kutlu iradesi, sizi o sandığa gömecek. Bundan kaçış yok. Ve milletimizin iradesi, 15 Mayıs’ta iktidara gelecek. Korkunun ecele faydası yok. Sana söz, Sayın Erdoğan; o güzel bahar gününde, biz iktidara geldiğimizde, sen utanacaksın. Attığın iftiralardan utanacaksın. Millete söylediğin yalanlardan utanacaksın. Ne kadar aciz, ne kadar beceriksiz olduğunu görecek ve aynadaki suretinden utanacaksın. Üstelik bir gün de değil, her gün utanacaksın. Sana söz, çok az kaldı.
Hepimizi, derinden yaralayan büyük felaketin, ilk gününden itibaren, İYİ Parti olarak, sahada vatandaşlarımızla birlikteydik. Depremin ilk haftasında, bölgedeki ihtiyaçları tespit edip, yardımları yönlendirdik. “Gün eleştirme günü değildir.” deyip, AFAD’a yardımcı olduk, Ve bugün, eleştirsek de, hâlâ yardımcı olmaya, devam ediyoruz. Gün be gün, deprem bölgesindeki risklere karşı, yetkilileri uyardık, çözüm önerilerimizi söyledik. Söylemeye de, uyarmaya da, hâlâ devam ediyoruz. Çünkü, “Önceliğimiz milletimizin iyiliğidir.” diyoruz. Nitekim, bundan 1 ay önce de, yine buradan, sizlere, İYİ Parti olarak hazırladığımız, deprem eylem planımızdan bahsetmiştim. Bir süredir de, Millet İttifakı’nı oluşturan diğer partilerle, kapsamlı bir deprem raporu hazırlıyoruz. 15 Mayıs sabahı, ilk işimiz; bu eylem planı ve raporlarda yer alan, somut adımları, hayata geçirmek olacak. Hiç şüpheniz olmasın ki; Hatay’ı da, Kahramanmaraş’ı da, Adıyaman’ı da, Malatya’yı da ayağa kaldıracağız.
Nurdağı’nı da, Hassa’yı da, Kırıkhan’ı da yeniden kuracağız. Üstelik öyle, sahte temel atma törenleriyle değil. Hastanesiyle, insani sanayi bölgeleriyle, okullarıyla, turizm merkezleriyle, parklarıyla, spor alanlarıyla, bu şehirlerimizi, Türkiye’nin, yeni cazibe merkezleri hâline getireceğiz. 21 yıldır, rantçıların elinde, cehenneme çevrilen şehirlerimizi, cennet bahçelerine dönüştüreceğiz. Bu şehirlerimiz, tersine göçün de, dinamoları olacak. Depremzedelerimiz, şehirlerine döndüklerinde, sadece evlerine kavuşmayacak. Aynı zamanda; modern bir yaşama, kaliteli istihdama, dünya standartlarında eğitim veren okullara, ve turizm ile canlanan, cıvıl cıvıl sokaklara da kavuşacak.
Ez cümle; Biz milletimize, sadece dört duvardan ibaret evler, teslim etmeyeceğiz. İçinde huzurla yaşayacakları, pırlanta gibi şehirler teslim edeceğiz. Sadece 5 yılda, bu iktidarın, 21 yılda yapamadığını yapacağız. Ve sayın Erdoğan’a, 21 yıldır öğrenemediklerini, itinayla öğreteceğiz! Mesela; Demokrasinin değerini öğreteceğiz. Mesela; Ekonomin yönetimini öğreteceğiz. Mesela; Kadına şiddetle mücadeleyi öğreteceğiz. Mesela; Tarımın önemini, tarımsal kalkınmanın gücünü öğreteceğiz. Mesela; Turizm gelirlerini, ikiye katlamayı öğreteceğiz. Mesela; Planlı, güvenli ve doğa dostu şehirciliği öğreteceğiz. İYİ Parti olarak biz, diyoruz ki; Gelin, bu depremin yol açtığı enkazdan; sanayimizle, üretim gücümüzle, ihracat kabiliyetimizle, ve işçimizin alın teriyle çıkalım. Gelin, afetlerin, felaketlere dönüşmesine, bundan sonra izin vermeyelim. Gelin, yaralarımızı sarmak yerine, kendi küçük hesaplarını düşünenlere, daha fazla müsaade etmeyelim. Çünkü Cumhuriyetimiz; kendi küçük hesabını yapanlarla değil; Büyük Türkiye ideali için, her şeyini ortaya koyanların, kanıyla, canıyla, emeğiyle kuruldu. İşte o nedenle, önümüzdeki seçimlerde biz; Cumhuriyetimizin, kurucu değerlerini, iktidara taşıyacağız! Cumhuriyetimizi kuran, o fedakarlığı, iktidara taşıyacağız! Cumhuriyetimizi kuran, o ahlakı, o adanmışlığı, o vizyonu, iktidara taşıyacağız! Hiç merak etmeyin; Çok az kaldı!
İşte bizim, İYİ Parti olarak verdiğimiz mücadelenin özü de, tam olarak budur… Bu yüzden ne yaparlarsa yapsınlar; Asla pes etmeyeceğiz! Asla yılmayacağız! Asla yıkılmayacağız! Önümüzdeki seçim, kişiler arasındaki bir rekabetin, seçimi olmayacak. 14 Mayıs; Tek adam rejimini savunanlarla, Cumhuriyet değerlerini savunanların seçimi olacak. 14 Mayıs; Hak yiyenlerle, hakkın mücadelesini verenlerin seçimi olacak. 14 Mayıs; Hukuku çiğneyenlerle, hukuk düzenini, inşa etmek isteyenlerin seçimi olacak. 14 Mayıs; Türkiye düşmanları ile, Türk Milleti’ni, hak ettiği Türkiye’ye, kavuşturmayı hedefleyenlerin seçimi olacak. Ve hiç kimsenin şüphesi olmasın ki; Bu mücadelenin sancağını, İYİ Parti taşıyacak! Bu mücadelenin ateşini, İYİ Parti büyütecek! Bu mücadelenin güvencesi, İYİ Parti olacak! Bu mücadelenin kazananı da, tüm Türkiye olacak! Ferdi gayret yuvayı, toplu gayret, vatanı ayakta tutarmış… Biz de, milletimizin iradesinden aldığımız güçle; Evelallah, vatanımızı ayakta tutacağız!
Biz, ülkemiz için vadettiğimiz demokrasiyi, öncelikle, kendi partisinde başlatanlarız. Biz, ülkemiz için aradığımız adaleti, öncelikle, kendi partisinde sağlayanlarız. Biz, ülkemizin mutlu yarınları için aradığımız liyakati, öncelikle kendi partisinde uygulayanlarız. İşte bu nedenle; Önümüzdeki seçimlerde, partimizin milletvekili adaylarını belirlemek için, ön seçim gibi işleyecek, bir temayül yoklaması sürecini başlatıyoruz. Bugüne kadar, 3379 vatandaşımızın, milletvekilliği aday adaylığı başvurusunu aldık. Her şeyden önce, Yüzde 32’si kadınlardan, yüzde 21’i de, gençlerimizden gelen, bu başvurular, bizler için, büyük bir gurur kaynağıdır. Buradan, sizlerin aracılığıyla; Türkiye’yi, kurucu değerlerimizle, yeniden buluşturup, Atamızın büyük vizyonunu, Cumhuriyetimizin ikinci asrına, taşımak için çıktığımız, bu çetin medeniyet yolunda; bize omuz veren, bizimle yürümek isteyen, Türkiye’nin İYİ ve cesur evlatlarına, canı gönülden, teşekkürlerimi sunuyorum. Allah her birinizden razı olsun. İYİ ki varsınız!
Bu vesileyle; 1 ve 2 Nisan tarihlerinde gerçekleştireceğimiz, temayül yoklamamız için, partimize gönül veren ve üye olarak ailemize güç katan, tüm dava arkadaşlarımı, sandıklara davet ediyorum. Gelin, Milletin meclisine, milletin iradesini, birlikte taşıyalım. Gelin, Milletimizin, sesini duyuracak, Milletimizin derdine, derman bulacak, Milletimizin, hakkını savunacak vekillerimizi, hep birlikte seçelim. Gelin, Yanlışı doğrularla, Kötüyü iyilikle, Korkuyu cesaretle, Yokluğu zenginlikle, Zorbalığı adaletle, Haksızlığı hakkaniyetle, Yalanları hakikatle yenmek için, İYİ Parti’nin demokrasi şöleninde buluşalım!
Değerli dava arkadaşlarım; Biz, bu yola, “Önce millet, önce memleket.” diyerek çıktık. Rabbime şükürler olsun, bugüne kadar da; bu kutlu yoldan, hiç sapmadık. Bundan sonra da, evelallah, ilk günkü azim ve heyecanımızla, yürümeye devam edeceğiz. Millete rağmen değil, milletle beraber yürüyen, siyaset anlayışımızdan, asla vazgeçmeyeceğiz. Herkes emin olsun. Kimsesizliğin, dondurucu soğuğuna terk edilen gönülleri; Bir güneş gibi ısıtacağız! Dipsiz bir karamsarlığa, mahkûm edilen yürekleri; Bir güneş gibi aydınlatacağız! Ocağın ateşi, ekmeğin bereketi, sofraların neşesi sönmüş evlere; Bir güneş gibi doğacağız! Ne diyor Hazreti Mevlana? “Kar gibi yağıp, yeryüzünü kaplasan da, güneşin varlığıyla, yok olup gidersin…” İşte, ülkemizin üzerini kaplayan; Tüm kötülükler, tüm çirkin hesaplar, tüm kısır kavgalar da, İYİ Parti’nin güneşiyle, yok olup gidecek! Kadınların gülüşünde, Çocuklarımızın gözlerinde, Gençlerimizin gönüllerinde kaybolan ışık, İYİ Parti’nin beslediği umutla, yeniden doğacak! Devletimizin, yıpranan değerleri, Kurumlarımızın, kaybolan itibarı, Milletimizin, tükenen hayalleri, İYİ Parti’nin vizyonuyla, geri gelecek! Biz, çadırımızı göğe kurduk. İstikametimize, Güneş’i koyduk. Hedefimizi de, milletimizle bir tuttuk.
Bizim için; Vizyon da budur, misyon da budur, ülkü de budur!
Bütün kalpleri yorsalar da, huzuru getireceğiz! Bütün çiçekleri yolsalar da, baharı getireceğiz! Bütün yolları kesseler de, aşıp geleceğiz. Başka bir aşk istemez, aşkınla çarpar kalbimiz, Ey vatan! Gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz!