Cuma, Kasım 22, 2024
No menu items!
Ana SayfaKöşe YazılarıProf. Dr. Garip Turunç Yazdı: ''Uzlaşma Dönemi''

Prof. Dr. Garip Turunç Yazdı: ”Uzlaşma Dönemi”

Değişen ve değişemeyen… Bu iki değirmen taşı arasında ömrümüzü öğütüp gidiyoruz!

 

Nedir geçen hafta İzmir Gündoğan Meydanı‘ndaki büyük mitingiyle görünen değişim?

 

Daha birkaç yıl önce bir araya gelmeleri mucize sayılacak “altı” benzemez liderin eşleriyle birlikte o mahşeri kalabalığın önüne çıkıp kalp işareti yapmaları gerçekten derin simgesel anlamları olan “ikonik” bir andı.

 

Bu Türk halkının önemli bir kesiminin, özellikle emeğiyle geçinenlerin, siyasal ideolojiler açısından sürekli körüklenen kin ve nefret bölünmelerini aşarak bir “uzlaşma” kıvamına ulaşmış olmasıdır.

 

İzmir ‘de, Van’da İsparta’da, Sinop’ta, Erzurum’da, Edirne’de, Niğde’de ve Denizli’de özlem hep aynı :  Uzlaşma, uzlaşma, uzlaşma…

 

Bunun ekonomik, sosyolojik, kültürel, teknolojik nedenleri var.

 

Yakın geçmişe kadar çok farklı siyasi görüşteki insanların bir araya geldiği bu mitingler, popülist politikacıların pek sevdiklrti “kavganın” ve “kutuplaştırmanın” artık ikna edici bir yöntem olmaktan çıktığını gösteriyor.

 

En sert ve pis kavgaları artık sosyal medyada troller ve robotlar yapıyor. Onların utanma duygusu yok. Bu durumda, konuşmak, anlaşmak, uzlaşmak gerçek insanlara kalıyor. Utanma duygusu, insafı, vicdanı, kalbi olan insanlara…

 

Bunun önderliğini yapan politikaların değerleri artıyor, kavgacıların ve ağız dolusu hakaret savuranların ise (hangi partiden olursa olsun) düşükçe düşüyor.

 

İzmir’deki büyük mitingin iki mimarı var: Onları oraya çeken Kemal Kılıçdaroğlu ile onları oraya iten Recep Tayyip Erdoğan. Merkez-çek ve merkez-kaç güçlerinden söz edebiliriz. Birisi “Biz, biz…” diyerek birleştirmeye, ötekisi “Onlar, onlar” diye dışlamaya ve ötekileştirmeye çalışıyor.

Bu türden birleşme ve buluşmaların yararı şurada: İnsanlar o kalabalıkta bir araya gelince, düne kadar bir öcü gibi baktıkları ve nefret etmesini öğretildikleri hemşerilerinin aslında kendilerinden pek farklı olmadığını keşfediyorlar. Aynı sözleri birlikte alkışlamak hoşlarına gidiyor. Üzerlerinde farklı tişörtler olsa da ellerinde aynı bayrak var! Çünkü üzerinde uzlaşacakları şey, birileri tarafından sürekli kışkırtılan eski düşmanlıklardan daha önemli: Ülkenin bugünü ve geleceği!

***

Niğde’de Hükümet Meydanı’nda düzenlenen dünkü mitinge Kılıçdaroğlu ile birlikte Mansur Yavaş da katıldı. Mitingin düzenlendiği alanın çevresindeki esnaflar, ilk defa bir CHP mitingini bu denli yoğun katılımlı gördüklerini dile getirdi. Mitinge katılanlar arasında KHK ile görevlerinden ihraç edilenler, İstanbul Sözleşmesi’nin geri gelmesini isteyenler de bulunuyor. KHK’lılar ’adalet’ talepli bir pankart açarken, bir başka pankartta “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” ifadesi yer alıyor. Alandaki en büyük pankartsa Erdoğan’ın kaldırmayı ‘müjdelediği’ mülakatlara ilişkin: “Yirmi yıldır kaldırmadığı mülakatı kaldıracakmış. Geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde’ye.”

 

Mitinge katılan kadın çiftçiler de esnafların söylediklerini doğrulayarak, ürettikleri ürünlerin maliyetlerinin karşılamadığını ve üretici pozisyonlarını adım adım kaybetmeye başladıklarını söylüyor. Meyve eken bir çiftçi, gübre ve ilaç alımında artan fiyatlar nedeni ile ürün kaybına uğradığını dile getiriyor. Geçinmekte zorlandıklarını, et alamadıklarını ve pahalılıkla başa çıkamadıklarını dile getiriyor. Çifçi, Erdoğan’ın Giresun’da söylediği “Sizler ne soğana ne patatese liderinizi kurban etmezsiniz” sözlerine ise sloganlaşan bir yanıt veriyordu: “Patates soğan, güle güle Erdoğan.”

 

Miting alanındaki bu yıl okulu bitirecek olan ve ilk defa kullanacak lise öğrencileri ise “Geleceğimiz için buradayız” ifadesi kullanıyor. Yaşıtlarından İnce’ye oy verecek olan arkadaşları da olduğunu hatırlatttırıldığında ise, “İstediğimiz bu zaten, herkes iradesine özgür” yanıtını veriyorlar. Kılıçdaroğlu’na neden oy verecekleri sorusuna ise “Gerçekten inanıyoruz ve güveniyoruz. Geleceğimiz için” ifadelerini kullanıyorlar.

 

***

Ben 14 Mayıs’ı geçtim, 15 Mayıs’ı düşündükçe endişeye kapılıyorum. Endişemi abartılı bulanlara seçimden sonrasını çıkmaz sokak olarak niteleyen, Mahfi Eğilmez ‘in sözlerini anımsatmak isterim:

Ne krizi diye soranlar seçim sonrasında görecek (bknz: Sözcü 2 Mayıs Salı s. 6). Benim korkum iktidarın bağımlı yargıyla el ele, kural dışı davranışlarla milli iradenin çiğnenecek olmasından kaynaklanıyor. Seçim kampanyasında gördüklerim, örneğin Millet İttifakı’nın son İzmir mitingi Türkiye’nin azimle değişime kilitlendiği, kimsenin bunun önünde duramayacağını gösteriyor.

İzmir, hadi CHP’nin kalesi ama ya Kayseri, Erzurum, Niğde mitinginlere ne demeli?

Bakalım, önümüzdeki büyük İstanbul mitingi Millet İttifakı için ne gösterecek?? Az kaldı onu da göreceğiz.

Ama bu konjonktürde, kimse milli iradenin karşısında direnemez. Türkiye’de 21 yıllık AKP iktidarının mirası elverişsiz koşullar, her alanda öylesine devasa çıkmazlar yaratmış durumda ki seçimleri kaybeden taraf, düştüğü yerden kahkahalar atarak iktidara “Şimdi artık sen düşün!” diyebilir.

15 Mayıs sabahı Türkiye’deki iktidar öyle devasa yüklerin altına girecek iktidarın, bir de içeride kaosu veya yeni bir açık darbeyi göze alabilmesine imkân yoktur.

Evet, bu son günlerde Erdoğan’nın yüze vuran ifadesinden yola çıkan muhalif seçmenler “seçimi kaybetmemek için mutlaka kötü bir şey yapacaklar”, endişesini, hatta korkusunu taşıyorlar.

Ben bu korku ve endişenin bilinçli bir şekilde iktidar tarafından yayıldığını ve karşılığının olmadğını kanısındayım.

Millet kararını değişimden yana kullanırsa (ister kader olarak görsün ister demokrasinin bir cilvesi) Erdoğan’ın sonucu kabullenmekten başka seçeneği kalmayacaktır.

Bakın bir kez daha göreceksiniz : Millet iradesi ne derse o olacak ve kaybeden sahadan sesizce inecek.

 

RELATED ARTICLES

Yorum Yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON HABERLER