Deprem bölgesinde yeni konut yapımı için orman alanları ile zeytinliklerin imara açılmasını öngören düzenlemenin 14 Temmuz’da TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilmesinin ardından deprem bölgesi Hatay’da tarım arazilerine konut yapımı için adımlar atılmaya başlandı.
TOKİ’nin kalıcı konut yapması için Hatay’ın Antakya ilçesinin Dikmece köyü arazisinin bir bölümü için kamulaştırma kararı alınmış, Jandarma eşliğinde iş makinaları ile köylülerin tarım arazilerine girilmişti. Arazilerine iş makinalarının girmesine engel olmaya çalışan köylüler darp edilerek gözaltına alınmıştı.
Dikmeceliler köylerinde STK’ların ve siyasi partilerden milletvekillerinin de olduğu Büyük Buluşma için 26 Ağustos tarihinde bir araya gelmişti. Köylüler, 29 Temmuz’dan bu yana kamulaştırmalara karşı köy meydanında nöbet tutarken iş makinalarının tarım arazilerindeki çalışmaları da devam ediyor.
Köylüler, arazilerine girmek isterken jandarma tarafından engelleniyor. Dikmeceliler, sıranın en büyük geçim kaynakları olan zeytin ağaçlarına geleceğinden korkuyor…
‘Bu zorla göç ettirme politikasıdır’
Nöbetlerinin 34. gününde Dikmeceliler zeytin bahçelerinden ANKA Haber Ajansı‘na konuştu:
Sertap Olgar: Bizim köyümüzün yüzde 80-90’ını kamulaştırmaya çalışıyorlar. Bütün topraklarımızı elimizden alıyorlar. Zeytinliklerimiz, tarım arazilerimiz geçim kaynaklarımız. Biz, istimlaklara karşı duracağız.
Meryem Kutlu: Burada doğdum, büyüdüm. 8 yaşından beri hep tarlada çalıştık. Salatalık, domates ektik. Marul, nohut ektik. Zeytinliklerimiz var, sürekli zeytin toplayıp geçimimizi o şekilde sağladık. Şu anda tapulu arazilerimize kepçelerle kamyonlarla girdiler. Zeytinliklerimizi elimizden almak istiyorlar yine bırakmayacağız. Bu köyü sermayedarlara peşkeş çekmeyeceğiz. Burası bizim çocuklarımızın, burası geleceğimiz. Neden Hazine arazisine TOKİ yapmıyorlar. Ben de depremzedeyim benim de evim yıkıldı. Benim de eve ihtiyacım var. Ama gelip de benim tapulu arazimde yapmasın. Neden bu zulüm, neden bu istimlak? Bu asimilasyon politikasıdır. Bu zorla göç ettirme politikasıdır. Onlar buradan gidene kadar biz de tarlalarda olacağız.
Betül Saldıray: Dikmece’de ağaçlarımız istimlak edilmiş durumda ve biz kendi zeytin ağaçlarımızın olduğu tarlamızdan geçemiyoruz. İşgalci sayılıyoruz. Biz kendi tarlamızda bile asker eşliğinden geçmek zorunda kaldık. Askerlerle karşı karşıya gelmek zorunda kaldık. Kışın ne emeklerle zeytinlerimizi topladıklarımızı görseler yine kıyarlar. Çünkü şu anda da kıyıyorlar. Ellerimize, bacaklarımıza dikenler bata bata yerlerden zeytinleri topluyoruz. Aslında kendimize nasıl baktıysak ağaçlarımıza doğamıza da öyle baktık. Ama şu an bir istimlak söz konusu ve bizim için bizden daha değerli olan ağaçlarımızı kimseye vermek istemiyoruz.
‘Bu zeytin ağacı yüzlerce kuşak yetiştirip onlara bakacak’
Seher Olgar: Çocuklarımızın geleceğini kurtardığımızı düşünüyorduk, maalesef deprem yaşadık. Depremden sonra da topraklarımız gidiyor elden. Hiçbir şey yapamıyoruz bunun için. Topraklarımızı vermek istemiyoruz.
Betül Doğan: Doğma büyüme buradayım. Topraklarımız, zeytinliklerimiz için mücadele veriyoruz, direniyoruz. Annem, babam dedelerimden kalma. Onların alın teriyle kazandığı bu toprakları hiç kimseye vermeyeceğiz. Zeytin hasadı da yaklaşmak üzere, hepimizin geçim kaynağı bu ağaçlar.
Seval Saldıray: Topraklarımız istimlak edildi. Atalarımızdan kalan zeytin ağaçları… Bu zeytin ağaçlarımızı, çocuklarımızı sırtımıza bağlayarak kazdık. Bir ot, bir taş bile altında bırakmadık. Her yıl meyvesini güzel bir şekilde aldık ama istimlak ediliyor ve bu bizi çok üzüyor. Arazilerimizi elimizden almaları, bizi ölüme, açlığa terk etmeleri demek. Bu ağaç benden ve benden sonra yaşayacak nesillerden daha faydalı. Bir insanoğlu iki kuşak yetiştirir ama bu zeytin ağacı yüzlerce kuşak yetiştirip onlara bakacak.