Cumartesi, Kasım 23, 2024
No menu items!
Ana SayfaGenel2001 Rüşvet Tarifesi

2001 Rüşvet Tarifesi

Bu yaz şehitler diyarı Çanakkale’deyim; hem tatil yapıyorum, hem şehitlikleri ziyaret ediyorum, hem de kitap okuyorum. Bilirsiniz, kitap işleriyle meşgulseniz, hele bir de gazetelere makale yazıyorsanız, yeni çıkan kitapları takibe ve okumaya mecbursunuz. Yazarlık, kitap okumadan olmaz. Yazarın belleği sözcüklerle dolu değilse, kalemi yazmaz!
Mirgün Cabas’a göre 2001, eski Türkiye’nin son yılıdır. Şimdilerde onun Haziran 2017’de Can Yayınları’ndan yeni çıkan “2001 Eski Türkiye’nin Son Yılı” adlı kitabını okuyorum. Kitapta neler yok ki! Eski Türkiye’nin son yıllarında gerçekleştirilen yolsuzluk operasyonları var! Hatta kitabın 103’üncü sayfasında 2001 Türkiye’sindeki geçerli rüşvet tarifesi bile verilmiş…

2001 RÜŞVET TARİFESİ

Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı’nın (TESEV) Türk Lirası’ndan altı sıfır atılmadan önce yaptığı ve Şubat 2001’de açıkladığı araştırmaya göre; bundan tam 16 yıl önce ülkemizde “Rüşvet Tarifesi” şöyleymiş.
Gümrüğe işleri düşenler, işlerinin görülmesi için ortalama 168 milyon TL rüşvet ödüyormuş. Mahkemede iş gördürmenin bedeli 156 milyon TL, belediyede 68 milyon TL, tapuda 59 milyon TL, ilk ve orta öğretimde 30 milyon TL’ymiş. O günlerde trafik polisine yakalananlar da 15 milyon TL rüşvet vererek kurtuluyormuş.
Eski Türkiye’nin son yılında yolsuzluktan çok fazla söz ediliyormuş. Hayat pahalılığı ve işsizlikten sonra en önemli sorun rüşvet ve yolsuzlukmuş. İstanbul Defterdarlığı’na göre naylon fatura yolsuzluğuna bulaşan şirket sayısı 23 binden fazaymış…
Kayseri Ticaret Odası’nın araştırmasına göre, Anadolu’daki işadamlarının üçte biri rüşvet veriyormuş…
Ankara Ticaret Odası’nın anketine göre, ihale kazanan firmalar, siyasi partilere ihale tutarının yüzde 15’ine varan miktarda “katkı” yapmak zorunda kalıyormuş…
Dünya Bankası’nın Mart 2001 tarihli kamu ihalesi raporuna göre, Türkiye’de yüzde 15’lik bir rüşvet sistemi standardı gelmişmiş…
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) “Savurganlık Ekonomisi” raporuna göre, son 10 yılda yapılan ihalelerdeki yolsuzlukların tutarı 2,1 milyar doları buluyormuş…
Dünya Bankası’nın Türkiye’de kamu ihalelerinin şeffaflaşması için hazırladığı öneriler, Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri tarafından kulak arkası ediliyormuş…
İstanbul’da rüşvet ve yolsuzluğa karıştığı için haklarında işlem yapılan memur sayısı 1995’ten 2000’e kadar beşe katlanıp 123’ten 679’a çıkmış. 2001’in sadece ilk iki ayında 491 soruşturma yapılmış…
Bunların çoğu belki “küçük suçlarmış” ama rüşvetin ve yolsuzluğun tabana yayıldığının da göstergesiymiş…
Bir de büyük suçlar varmış; siyaset ve bürokrasinin göz yumduğu, hatta parçası olduğu yolsuzluklarmış…
İhale, gümrük, tarım desteklemeleri, vergi iadesi, banka ve kamu arazilerinde yapılan yolsuzluklara karşı DSP-ANAP-MHP’den oluşan koalisyon hükümetinin 2000 yılında yürüttüğü operasyonlar ve ortaya çıkardığı şebekeler ise bu algıyı değiştirmeye değil, onaylamaya yarıyormuş…
2001 yılbaşında Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli, 12 yolsuzluk operasyonuyla ülke ekonomisine yaklaşık 3,8 katrilyon lira katkı sağladığını açıklamış: Paraşüt Operasyonu 500 trilyon lira, Hayal operasyonu 100 trilyon lira, Kasırga 1 Operasyonu 750 trilyon lira, Kasırga 2 Operasyonu 750 trilyon lira, Kasırga 3 Operasyonu 400 trilyon lira, Bufalo Operasyonu 500 trilyon lira, Matador Operasyonu 500 trilyon lira, Sis Operasyonu 100 trilyon lira, Balina Operasyonu 100 trilyon lira, Fırtına Operasyonu 100 trilyon lira, Kartal Operasyonu 11 trilyon lira, Serhat Operasyonu 5 trilyon lira…
Ben, eski Türkiye’nin son 20 yılında Gümrük Başkontrolörü olarak görev yapmış; birçok gümrük kaçakçılığı, yolsuzluk ve rüşvet olaylarını bizzat soruşturmuş ve önemli raporlara imza atmıştım. Açıklanan yolsuzluk rakamları yüksek, operasyonlara verilen isimlerse tuhaftı. Bu operasyon dalgasının arkasında İçişleri Bakanı Sadettin Tantan vardı.
Operasyonlar yapıldıkça hemen her çetenin bürokrasi ayağı da ortaya çıkıyordu. Paraşüt Operasyonu’nda gümrük çalışanları, Serhat Operasyonu’nda Köy Hizmetleri çalışanları, Balina Operasyonu’nda gümrük memurları ve Maliye Bakanlığı çalışanları, Fırtına Operasyonu’nda gümrük memurları, Yeşil Vadi’de yargıçlar, Talan Operasyonu’nda emniyet ve Sağlık Bakanlığı mensupları gözaltına alınıyor veya tutuklanıyordu.
Koalisyon, Tantan’ın estirdiği bu temizlik dalgasının arkasında duruyor, Tantan, halkın en güvendiği devlet adamları sıralamasında Cumhurbaşkanı Sezer’in ardında, siyasi partilerin genel başkanlarının ise çok önünde yer alıyordu. Ta ki “Beyaz Enerji” operasyonunun ucu ANAP’lı Enerji Bakanı Cumhur Ersümer’e dokunana kadar….
Operasyonun sonunda Enerji Bakanı Ersümer görevinden istifa etmişti ama İçişleri Bakanı Sadettin Tantan da kendini feda etmişti. ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, Tantan’ı, İçişleri Bakanlığı görevinden alıp Gümrüklerden Sorumlu Devlet Bakanlığı’na atayınca Tantan, yeni görevinden ve ANAP’tan istifa etmişti.
Bu operasyonların ardından Başbakan Bülent Ecevit’in dürüstlüğü tartışmalı hale gelmişti.

YENİ TÜRKİYE’DE DURUM NE?

Eski Türkiye’de yolsuzluk soruşturmaları sadece hükümeti ve iktidardaki partileri hedef almıyordu. Yolsuzluk iddiaları yerel yönetimlerde de vardı. Özellikle de İstanbul’da…
Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı döneminde aldığı ihalelerle büyüyen Albayrak Şirketler Grubu’na yönelik operasyonda şirketin patron ve yöneticilerinden 13 kişi gözaltına alınmıştı. Belediye’nin Albayrak’a verdiği metro, ulaşım, temizlik ve inşaat ihaleleri mercek altına alınmış; Albayraklara yeni kurulan AKP’nin Grup Başkanı Bülent Arınç sahip çıkmıştı. Arınç operasyonu “siyasi linç girişimi” olarak nitelendirmişti.
İstanbul Büyükşehir Belediye’sine yönelik yapılan operasyonlarda, aralarında belediye başkanı, İDO ve İSKİ genel müdürlerinin de yer aldığı 300 kişi hakkında gözaltı kararı çıkmıştı. Bunların hepsi de belediyenin en üst düzey görevdeki adamlarıydı. Ama siyasi konjonktür nedeniyle hiçbiri gözaltına alınmamıştı. Hatta 2002 ve sonraki seçimlerde bunların çoğu TBMM üyesi seçilmiş, kurulan AKP hükümetlerinde kimi bakan, kimi de başbakan olarak görev almıştı.
Eski Türkiye, Güneydoğu Anadolu’da PKK terörünün, yargısız infazların çok arttığı, Batı’da bazı bölgelerde yargısız infazların yapıldığı bir dönem olarak düşünülmelidir. Bu karanlık dönemin en önemli aktörüyse mafya yapılanmalarıydı. Siyaset ve bürokrasi, aldığı karar ve uygulamalarla ekonomik rant yaratıyor, sonra işadamları ve mafyayla aralarında paylaşıyorlardı…
Peki, bugünkü yeni Türkiye’de durum ne? TESEV gibi kuruluşlar bugün böyle bir araştırma yapmaya cesaret edebilir mi? Bilemiyorum ama demek ki eski Türkiye’de yapılabiliyormuş…
O yüzden bu kitabı dikkatle okuyorum ve şunu anlamaya çalışıyorum: Acaba 2001 sadece eski Türkiye’nin son yılı mıydı? Yoksa dürüst ve şeffaf yönetilmeyen, denetlenemeyen ve çok hızla eskiyen yeni Türkiye’nin de ilk yılı mıdır? Yolsuzluk ve adalet paradigmaları açısından geriye dönüp de baktığımızda, hızla eskiyen yeni Türkiye’nin son yılında durum nedir?
Ülkeleri ve siyaset dünyasındaki yolsuzlukları gözlemleyen Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün (Transparency Internatinol) rakamlarına baktığımızda çok ilginç bir tabloyla karşılaşıyoruz. Eski Türkiye’nin son yılı olan 2001 yılında bu felaket yolsuzluk tablosu ile Türkiye dünya sıralamasında 54’üncü sıradayken, bundan tam 10 yıl sonra yani 2012 yılında da Türkiye aynı sırada duruyor. Daha sonraki 4 yıla baktığımızda ise, yeniden 61’inci sıraya inmişiz. Ama neticede, yeni Türkiye de eski Türkiye de maalesef yolsuzluk sıralamasında 50 ilâ 61 arasındaki sıralarda inip çıkıyor.
Son söz: Eski Türkiye çok matah bir yer değildi. Ama zaman içinde daha da kötü bir yer haline geldi veya bizim içimize daha da sinmeyecek olağanüstü hale geldi.

RELATED ARTICLES

Yorum Yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON HABERLER