Av. Nidal Hüzmeli, rezerv alan projesinin vatandaşı mağdur etmeyecek şekilde düzenlenmesi gerektiğini belirtti.
Mülkiyet hakkının vatandaşın zararına kullanılamayacağının altını çizen Hüzmeli, bu alanların risk teşkil edip etmediği belirlenmeden rezerv alan ilan edilemeyeceğini de ifade etti. Konuyla ilgili hak sahiplerinin merakla beklediği konularda hukukçu gözüyle uyarılarda bulunan Hüzmeli; “Hatay’da riskli alan ilan edilen 307 hektar alan içerisinde toplam 9644 yapı bulunmaktadır. Hükümetin riskli alan ilan ettiği bölgede başlangıçta yapı yapılmayacağını ifade etmesi ardından, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından Asi Nehri’nden uzak mesafede yapı yapılması kararı alınmış ve haricen riskli alandan çıkılarak bu sefer, kentsel dönüşüm yasasında yapılan değişiklik ile 307 hektar alanın yapılanmasına karar verilmiştir. Ancak bahse konu riskli alan içerisinde kalan yapıların, inşa aşamasına başlanması bakımından Atatürk Caddesi ile yer olarak proje kapsamına alınmış ve temeller atılmaya başlanmıştır. Ancak bu yapıların mülkiyet sahiplerine nasıl verileceği, 4 kat olarak inşa edileceği ifade edilen taşınmazlar da, hissesine karşılık daire alamayacak kişilerin mülkiyet hakkının ne olacağı, öncesinde riskli alan olarak ilan edilen fakat sonrasında rezerv alanı olarak ilan edilen bu bölgeler de yapılan yapılardan mülkiyet hakkına ilişkin tapusunu alacak kişilere bu taşınmazlar ne kadar bedeller iade edilecek, kredi imkânı tanınacak mı? Her şey bir yana riskli alan nedeni ile Danıştay savcılığı tarafından verilen görüşte; 6306 sayılı Yasa’nın, riskli alan ilan edilen bölgelerde mülkiyet hakkına sınırlama getirilmesine ilişkin hükümler içermesi nedeniyle, bu hakkın kullanımı sıkı kurallara bağlanmış ve kamu yararını ilgilendiren durumun bulunduğunun hiç bir şüpheye yer vermeyecek şekilde açık ve somut olarak ortaya konulması öngörülmüş; çevredeki taşınmazlarla fiziki bütünlüğü bulunmayan ve hariç tutulması halinde riskli alan sınırının belirlenebileceği değerlendirilen türden taşınmazların, sırf uygulama bütünlüğünün sağlanması gerekçe gösterilerek, risk teşkil edip etmediği tespit edilmeksizin, riskli alan sınırına dahil edilmesi hukuken mümkün bulunmamaktadır.
MÜLKİYET HAKKI VATANDAŞ ZARARINA KULLANILAMAZ
Dosyanın incelenmesinden; 6306 sayılı Kanun’un 2. Maddesine dayanılarak üzerindeki yapılaşma nedeniyle riskli alan olarak ilan edilen 307 hektar alan içerisinde toplam 9644 yapı bulunduğu, bunlardan 1411 adedinin yıkık, 2728 yapının ağır hasarlı ve 226 yapının ise acil yıkılacak yapılardan oluştuğu, davalı idarelerce riskli alan sınırlarının tespitinin hangi kriterlere göre yapıldığının somut bir şekilde ortaya konulamadığı görüldüğünden, dava konusu riskli alan ilanına ilişkin işlemde, uyuşmazlık konusu alanda riskli alan ilanı için tüm alanda 6306 sayılı Yasanın aradığı gerekli koşulların bulunup bulunmadığı, riskli alan sınırlarının mevzuata uygun olarak tespit edilip edilmediği hususlarının yerinde yaptırılacak keşif ve bilirkişi incelemesi sonucuna göre açıklığa kavuşturulduktan sonra dava konusu işlemin 6306 sayılı Yasa’nın 2. maddesine uygun tesis edilip edilmediği hakkında karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlem hakkında yerinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir” şeklinde görüş bildirmiştir. Yani riskli alan olup sonrasında da rezerv alanı olarak ilan edilen bölgenin ne yazık ki herhangi bir kriter esas alınmadan ya da tespit yapılmadan belirlenmiştir. Açıkça burada anayasal hak olan mülkiyet hakkı ihlal edilmiştir. Danıştay da davaları devam eden hak sahiplerinin müracaatları sonuçlanmadan bu alanların ne riskli alan ne de rezerv alanı olarak ilan edilmesi mümkün değildir. Aksi durumda vatandaşların mağdur olacağı kaçınılmaz bir gerçek olup; mülkiyet hakkı kamusal yarar olmadan, vatandaşın zararına kullanılamaz. Anayasal hakları. Kısıtlanması da ancak kanunla olur ve ne yazık ki bu deprem sonrası bu hakların, bu şekilde kısıtlaması hukuka aykırı olup, anayasal hak olan mülkiyet hakkı ihlal edilmemeli ve vatandaşın mağdur edilmeyeceği çözümler getirilmelidir” ifadelerini kullandı.