İktidar, tüm orta eğitim kurumlarını İmam Hatipleştiriyor. Partili Cumhurbaşkanı, modern dindar, dininin, dilinin, ilminin, kininin, kalbinin davası olan bir nesil yetiştirmeyi hedefliyor.
Oysaki Almanya’yı Almanya yapan endüstri meslek liseleridir. Türkiye İmam Hatiplerle sorun çözemez. Devlet kadroları ve Diyanet işleri olmasa, İmam Hatipliler ekmeğini taştan çıkaramaz! Üretmeyen bir nesil Türkiye’yi ileriye taşıyamaz!
Dolayısıyla da Atatürk Cumhuriyeti fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür nesiller yetiştirmeye mecburdur. Türk eğitim sistemi sözde değil, özde ‘milli’ olmalıdır!
TÜRKİYE’NİN DİNAMİKLERİ
Türkiye’yi ileriye taşıyacak dinamikleri belirlemek ve bu dinamiklerde yoğunlaşmak önemlidir. Eğitimi bu dinamiklerin ilk sırasına koymak gerekir. Türkiye’nin en önemli potansiyeli genç nüfusu ve insan gücüdür. Bu nedenle de bu nüfusun eğitimi, ülkenin gelişimi açısından olmazsa olmaz bir gerekliliktir.
Konuya, fiili olarak bütçeden eğitime ayrılan pay üzerinden bakmak yetmez! Zira eğitim, rakamların ötesinde doğrudan insana değen bir olgudur. Örneğin 2015 yılı itibariyle bütçeden eğitime ayrılan pay önceki yıllara göre artmıştır ancak 80 milyar liralık bu bütçenin yüzde 80’e yakını personel giderlerine harcanmaktadır. Eğitimin kalitesine dönük bir yatırımdan söz etmek mümkün değildir. Kaldı ki bütçeden eğitime ayrılan pay yükselmekle birlikte hâlâ Avrupa ülkelerinin gerisindedir.
Kaliteli eğitime ulaşmak için etkin bir model kurulmalı ve gençlere olanak verilmelidir. Türkiye’nin en önemli meselesi, eğitimde çok daha ileriye gitmek olmalıdır. Okul öncesinde başlayıp üniversiteye kadar giden eğitimin her aşamasının çok daha iyi olması gerekiyor. Eğer Türkiye, Uzakdoğu ülkelerindeki ekonomik başarılara ulaşmak istiyorsa, çok daha kaliteli bir eğitim vermesi gerekiyor.
Türkiye’de fırsat verildiği takdirde insanların eğitimde ilerlediğini görmek mümkündür. Aslında fırsat sunulduğunda tüm Türk gençleri eğitime sarılıp başarılı olmak için çırpınıyor.
EĞİTİMDE KALİTE
Eğitimin kalitesi arttıkça bu aynı zamanda Türkiye’nin bölgesel rekabet edebileceği bir ürüne de dönüştürülebilir. 2015 itibariyle Türkiye’de 48 bin civarında yabancı öğrenci vardı. Bu rakamın 250 bin olmaması için hiçbir sebep yoktur. Türkiye Bu öğrencilere bir yıllık staj imkânı da sağlarsa gelecekte bu katkının çarpan etkisini görebilir.
Örneğin Türkiye’de okuyan Nijeryalı bir mühendislik öğrencisi mezun olduğu zaman, Nijerya’da taahhüt işleri yapan bir inşaat şirketinde çalışabilir. Türkçe ve İngilizce konuşabilen Nijeryalı mezun, uluslararası ilişkiler bakımından, diploması açısından Türkiye’nin globalleşmesine çok destek olabilir.
Türkiye, eğitimde Kuzey Avrupa ve Uzakdoğu eğitim kalitesine doğru yönelmezse, yani o başarı eğilimini tutturamazsa Türkiye’nin geleceğine ilişkin anlamlı bir iyimserliğe sahip olunamaz. Kaliteli eğitim, olmazsa olmazdır.
Geleceğe dönük vizyonda altyapının yol, köprü, baraj değil, bilim ve teknolojideki öncü konum olduğu gerçeğini göz ardı etmemek gereklidir. Türk insanının hasletlerine güvenmek gerekir. Türkiye’yi geleceğe taşıyacak olan da bu girişimci, cesur ve reflekslerini iyi kullanan insan gücü olacaktır.
Türk insanının dünyanın her yerine gidip ekmeğini taştan çıkarma konusunda başka hiçbir ülke vatandaşında bulunmayan özellikleri vardır. Bu belki de Türk insanının göçer kültüründen gelen bir özelliğidir. Geçmişte Koreliler de benzer bir eğilim içindeydiler. Ancak ilk zamanlar petrol ülkelerinin işgücü olan Koreliler, kendi memleketleri zenginleştikçe ülkelerine dönmüşlerdir. Şimdilerde benzer bir eğilim Çinlilerde görülmektedir.
Türk insanı da 1960’ların başında çoluk çocuğunu bırakarak Almanya, Hollanda, Avusturya, Fransa, Belçika gibi ülkelere gitmiş, daha sonra ailelerini yanlarına alarak bu ülkelerde bir yaşam kurmuştur. Söz konusu olan sadece emek yoğun işgücü değildir. Türkiye zenginleşemediği için gurbetçilerimiz memleketimize geri dönememektedir.
Bugün dünyada taahhüt sektöründe en büyük iş hacmine, Çinli ve Türk müteahhitler sahiptir. Türkler bazı şeyleri çok çabuk öğreniyor, çok çabuk adapte oluyor ve inanılmaz kurumsal başarılar ortaya koyuyorlar. O yüzden Türkiye eğitimli ve kaliteli işgücü yetiştirmek zorundadır.
MUKAYESELİ ÜSTÜNLÜK
Ancak Türkiye’nin, geleceğine dönük bilimsel araştırmalarla mukayeseli üstünlüğü olan, rekabet edebileceği sektörleri belirleyerek bu sektörlerde AR-GE potansiyelini artırması ve geliştirmesi gerekiyor. Amerika gibi bir dünya lideri bile her yıl üniversitelere milyarlarca dolar araştırma siparişleri vererek vizyonunu belirlemeye özen gösteriyor.
Türkiye’nin son yıllarda gösterdiği ekonomik başarının katlanarak artması için eğitim ve strateji çalışmalarına gerek vardır. Atatürk’ün “fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür nesiller” idealinin her zamankinden daha önemli olduğunu dikkate almak gerekiyor. Türkiye’nin dünya ekonomisi içinde ilk on ülke içinde yer alma hedefi imkânsız değildir. Ancak bu hedefe genç bir nüfusa sahip olan ülkemizin bilimsel temelli eğitime vereceği önemle varılabilir.
Ülkenin eğitim kalitesinin arttırılmasının yanı sıra gençlerin kendi içsel eğitimine de önem vermeleri çok değerlidir. Gençlerin kendilerini geliştirmesi kadar çevresine ve ülkesine faydalı olması da çok önemlidir. Böylelikle tüm toplumun kazanacağı muhakkaktır.
Türk gençliği kendine güvenmelidir. Gençlik aklını kullanmalı; ne istediğini, ne yapmak istediğini bilmelidir. Öncelikle inanmayı, sonra çalışmayı ve hiç vazgeçmemeyi seçmelidir. Unutulmamalıdır ki yaşam 100 metrelik bir yarış değil, 42 kilometrelik bir maratona benzer. Bu maraton sırasında iniş ve çıkışlar tabii ki olacaktır.
Sözün özü: Ey Türk gençliği! Siz hedefe vardığınızda başarıyı elde edeceğinizi bilerek hareket edin. Hayal kurmaktan da asla vazgeçmeyin!