Bu yazıyı yazarken henüz Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı İ. Melih Gökçek görevinden ayrılmamıştı. Ayrılacak mı, siyaseten “vuruşacak mı” bilmiyoruz. Gökçek’e ilaveten Bursa ve Balıkesir büyükşehir belediye başkanlarına da “Görevi bırak!” emri verilmiş. Gökçek’in gitmesine sevinecek çok sayıda Ankaralı bile buna “Hayır!” der. Neden mi?
Demokrasinin erdemleri gereği, seçmenin seçtiği bir kişi, yasalar aksini söylemiyorsa görevinin sonuna kadar devam eder. Peki Gökçek ve “Görevi bırak!” emri verilen diğerleri için böyle bir yasal mecburiyet var mı? Yani, bu belediye başkanları “Yolsuzluk, hırsızlık, görevi kötüye kullanma, FETÖ dâhil teröre yardım ve yataklık yapma, ya da herhangi bir yüz kızartıcı suç sebebiyle soruşturma geçirip yargılanmış mı?
Diyelim soruşturma geçirdi, yargılandı. Hukuki süreç sonunda suçlu bulundu mu? Bulunduysa İçişleri Bakanlığınca görevlerine son verilir. Bunlar yoksa neden halkın seçtiği bu kamu görevlilerine “Görevi bırak, yoksa sonucu ağır olur!” deniyor? Bu sorunun gerekçesini Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan şu şekilde açıkladı:
“Bir makama getirilirken her şey iyi güzel, ama benim metal yorgunluğu olarak dediğim durumlarda makamın boşaltılmasının istenilmesi niye yadırganıyor? Kaldı ki istifa ya da görevden ayrılma, bu davada bir sorun olarak görülmemelidir. Nitekim birçok arkadaşımız daha önce birçok görevlerini bırakmışlar, sonra başka görevler almışlardır. Ama dava olarak görmez de, hasbi değil hesabi davranırsan; ‘Benim şanım var şerefim var’ dersen, kusura bakma ama partinin şerefi herkesin şerefinin şanının çok daha önündedir.”
Demokrasiye inanan biri olarak bu düşünceye katılmak mümkün değildir. AKP Genel Başkanı olarak parti teşkilatı içerisinde her tür değişikliği yapabilir. (Aslında demokrasilerde bu bile yetkili kurulların kararıyla olur ya…). Her bir belediye başkanı, temsil ettiği siyasi parti tarafından vitrine (sandık önüne) çıkarılır. Bu bir ön seçimdir. Ama sandığa gidince tercih partilere değil, o partiden olan veya olmayan seçmene aittir. Seçmenin tercihinin bir çırpıda bir kenara atılması demokrasiyle uyumlu olabilir mi? Herhalde “Uygundur!” diyen olmaz.
Bu satırlardan sonra “Hocam, Gökçek yanlısı!” galiba diyen olabilir. Tam tersine, Ankara’da ikamet eden biri olarak, bu muhteremi 25 yıla yakındır Ankara’nın üzerine çöken kara bulutlardan farklı görmüyorum. Ama eğer hukuk ve demokrasi istiyorsak, bu değerlere aykırı hareket eden her kim olursa olsun, uyarma görevimizi de asla yok sayamayız!
Gelelim Gökçek’e: Özellikle oy getireceği düşüncesiyle Ankara’ya gelen pek çok yoksul aileye “Erzak paketi” dağıtımı (Kömür, makarna, yağ, şeker, un, pirinç vs) onunla başladı. Başlangıçta “Hayır işliyor!” denilse de, bunların oy rantına dönüştüğü anlaşıldı. Üstelik bu hareket pek çok belediye başkanına da ilham oldu. 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinde, seçime 2-3 gün kala Hatay’dapek çok ilçenin kenar mahallelerine tek elden kumandalı erzak dağıtıldığı hala hafızalardadır… Oysa Ramazan ayına daha haftalar vardı!
İ. Melih, 25 yıldır Ankara’nın başında ama hala havaalanı-şehir merkezi arasında bir raylı sistem yok. Ankara’ya gelen her belediye başkanı bunu görünce “Başkent Ankara’da bile bu yoksa ben niye yapayım?” diyor ve en önemli ulaşım sistemini savsaklıyor.
Erdoğan’ın başbakanlığı sırasında başlayarak, Ankara’daki billboardlara yağdanlık kokan Erdoğan posterleri ve yazıları hala hafızalarda. Sanki kendi billboardları idi…
Ankara’da pek çok yerdeki faaliyetlerde “Burada Ankara Büyükşehir Belediyesi hizmet çalışmaları vardır!” şeklindeki abartılı pankartlarla pek çok belediye başkanına kötü örnek olmuş, muhteremlerin yakışıklı resimleri her yerde narsizmi çağrıştıracak derecede boy göstermeye başlamıştır. İsterseniz çevrenize bir bakın, Gökçek’i bile geçtiler!
Son Söz: Gökçek’in “Kentsel Dönüşümle Ankara’da 4 katlı binanın yanına 25, 10 katlı binanın yanına 30-35 katlı bina dikilmesine, Gazi Çiftliği’nin tarumar edilmesine, ucube metro sistemi inşası gibi pek çok yanlışına alışamayan biriyim. Ama demokrasi de delinmemelidir!