Hani, “Devlet’in başına Devlet gelecek”ti? Artık Devletin başına Devlet gelemeyecek. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli kararını açıkladı: “Devlet’in başına Erdoğan geçecek”. Oysaki MHP’li seçmen 20 yıldır “Devlet’in başına Devlet gelecek” diye slogan atıyordu. Meğer MHP seçmeninin bu sloganı da boş laflardan ibaretmiş.
Kızmak ayrı, kırılmak ayrı, ben MHP’li seçmene acıyorum. Bahçeli son açıklamaları ile MHP’li seçmene hayal kırıklığı yaşatmıştır. MHP lideri Devlet Bahçeli Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bina edilmesini tavizsiz şekilde destekleyeceğini dünya âleme ilan etmiştir. Bu kadarla da kalmamış; bu destek ve katkılarının 2019’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimlerinden sonraki 5 yıl boyunca da yeni sistemin iyice kökleşmesine ve kalıcı hale gelmesine kadar süreceğini de açıklamıştır.
Hatta 10 Ocak 2018 Çarşamba günü Beştepe’de gerçekleşen Erdoğan- Bahçeli görüşmesi, 2019’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı Seçiminde ittifak zirvesine dönmüştür.
Dünden bugüne ne oldu da MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli çark etti? MHP, 2019’da neden Cumhurbaşkanı adayı göstermeyecektir?
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli neden aday olmayacaktır?
Cumhurbaşkanı seçiminde neden Recep Tayyip Erdoan’ı destekleme kararı almıştır? Erdoğan’a neden destek verecektir?
- Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in “Dün dündür, bugün bugündür” sözleri unutulmaz. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı daha birkaç yıl öncesine kadar en ağır sözlerle eleştiren sözleri de halen hafızalardadır: “Erdoğan’dan Cumhurbaşkanı olmaz”, “Yedi sülalesinden hesap sormayan namerttir” diyen Bahçeli değil midir?
Bir siyasi lider ne istediğini bilmiyorsa, hem seçmenini ziyan eder hem kendisini. Siyasette zorluk kıymeti, kolaylık ucuzluğu getirir. Tarihte başarılı siyasi liderlerin tamamı pes etmeyenlerdir. Milli ve İslamcı politikalar Türkiye’yi olağan halden olağanüstü hale getirmiştir. AKP+MHP ittifakı demokrasinin gelişmesinin önündeki en büyük engeldir.
Çünkü bu ittifak, Atatürk devrim ve inkılâplarına karşıdır. Milliyetçilik ve İslamcılık Türkiye’nin geleceği için tehlikelidir. Aziz Nesin’in dediği gibi, “Dünyadaki en kârlı ticaret, din tüccarlığıdır. Sermayesi yalan, müşterisi cahildir” . Türkiye’deki Milliyetçi ve İslamcı partilerin liderleri uzun yıllardır din simsarlığı yapmaktadır.
AKP Genel Başkanı Erdoğan, siyasi propaganda yaparken parmağındaki yüzüğünü gösterip, “Bütün servetim bu. Bir gün zengin olduğumu görürseniz, bilin ki haram yedim” diyordu. Şimdilerde ise “parası olmayan siyaset yapmasın” diyecek kadar pervasızdır.
Yazık! Çok yazık. Türkiye’de siyasetle uğraşmaya değer bir şey kalmamıştır. Eleştiri olmayan yerde doğruyu bulmak zordur. Türkiye’nin geleceği ve demokrasi için cesur ve kararlı adımlar atılamamaktadır. Cesur adımlar için de sözünün eri, dürüst, yiğit ve kendini milletine adayan adımlar lazımdır.
Türkiye’nin siyaset arenasında ‘Devlet adamı’ kıtlığı yaşanmaktadır. Türkiye’nin geleceğini düşünen liderler, inanmadığı yolda milyonlarla yürüyeceğine, inandığı yolda tek başına yürüyebilmelidir.
16 Nisan Referandumu sonrası gelinen noktada lamı cimi yok: Türkiye’de yargı da, yasama da, yürütme de Erdoğan’ındır. Siyasette hırs, kin ve nefret aklın önüne geçerse, bu üçlü aktif siyaset (hırs, kin, nefret) siyaset yapanın geleceğini bitirir.
Ayrıca siyaset bir yere gelme ya da Erdoğan’ı destekleme ve Cumhurbaşkanı seçtirme mücadelesi değil, Türk toplumunu çağdaş medeniyet seviyesine çıkarma ve güzel bir yere getirme mücadelesidir.
Dolayısıyla da MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin 2019’da Cumhurbaşkanı seçilmek ve Türkiye’yi yönetmek gibi bir hedefi yoktur. AKP ile MHP’nin yaptığı ya da yapacağı seçim ittifakına koalisyon denmez de ne denir? Hani Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi gelecek ve koalisyonlar dönemi de tarihe karışacaktı? Siyaset bilimi açısından bu da anlaşılmaz bir durumdur.
İyi bir Türkiye geleceği ancak akıl ve bilimle inşa edilebilir. İktidar değişimi için artık dün yoktur. Türkiye’nin kaderini, 2019’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi belirleyecektir. Yeni bir söz söylemek gibi yeni bir yol bulmak da bir tercih değil, artık bir zorunluluktur.
Artık olan olmuştur. Devlet’in başına Devlet gelemeyecektir. Allah çarşımıza pazar versin.
Bilinmelidir ki dünyadaki en güçlü insanlar, kendi başının çaresine bakan kadınlardır. Yerli ve milli olanlar Türk kadınları ve gençleridir. Türkiye’de kadılar ve gençler birleşecek, el ele verecek ve 2019’da iktidara yürüyecektir. Türk gençliği ve kadınları dürüst ve şeffaf olmayan, kapalı kapılar ardında gizli görüşülen bu seçim ittifakını boşa çıkaracaktır.
MHP Lideri Devlet Bahçeli, kendi seçmenine oyun etmiştir. Bahçeli, Türkiye’de demokrasiyi dejenere eden, ülkeyi parlamenter sistemden uzaklaştıran ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne dönüştüren siyasetçidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ilkelerine sadık değildir.
Türk siyasetinde Devlet Bahçeli’yi AKP’ye kaptıran MHP seçmeni, Allah vere de esas Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kaybetmesin!
AKP+MHP SEÇİM İTTİFAKI
Aslında MHP lideri Devlet Bahçeli son günlerde iki şey söylüyor. Bunlardan biri, yaklaşık 18 aydan beri zaten biliniyor: Erdoğan’a kayıtsız şartsız destek veriyor. Daha doğrusu MHP seçmenini AKP’ye yönlendiriyor.
Erdoğan ne derse desin, nasıl derse desin, ne yaparsa yapsın, onun ilk hınk deyicisi 18 aydan beri hep Bahçeli olmuştur. Erdoğan’a yönelen en hafif eleştirilere bile önce Bahçeli hışımla saldırıyor.
Bu noktada Bahçeli’nin yeni olarak söylediği hiçbir şey yoktur. O MHP’yi çoktan Erdoğan’ın emrine verip arka bahçesi yapmıştır zaten. Medyanın bu bayat teslimiyete “bomba” demesi sadece yandaşlık eseridir.
İkinci olarak Bahçeli, TBMM milletvekilliği seçimlerindeki ittifakı yeniden gündeme getirmiştir. Bahçeli, kendine göre bir seçim pusulası uydurmuştur. Kendi fikri olan ‘seçim pusulası’ taslağını AKP lideri ile müzakere etmeye başlamıştır.
Bahçeli, AKP + MHP ittifak oyları ile daha şimdiden arkadan dolaşıp 2019’da yapılacak Milletvekilliği seçimlerinde AKP’den milletvekili çarpmayı hesaplamaktadır.
İşte Bahçeli’nin 2019’da yapılacak milletvekili seçimlerinde ittifak önermekle yaptığı cinlik budur.
Ama Bahçeli’nin anlamadığı ya da artık önemsemediği şey şudur: Öncelikle, Bahçeli’nin “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” dediği tek adam yönetiminde Meclis’in lüzumsuz sarfiyat dışında anlamlı bir kıymetinin kalmayacağıdır. Çünkü atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş olacaktır.
Bahçeli, kendisine oy vermiş olanlar mırın kırın ettiğinde de onları terkisinden kolayca fırlatıp atacaktır. Bunun taptaze ve de şaşılıp acınacak pek çok örneği mevcuttur.
Diğer bir deyişle, Bahçeli cin olmadan şeytan çarpmaya soyunmuştur. Seçim barajı konusunda yüksek perdeden kabadayılık yaparken, öte yandan da yüzde 2-3 oranındaki kişisel oyu ile milletvekilliği kapmaya çalışmaktadır. Bu arada da, cinlikle elde etmeyi umduğu milletvekiline karşılık partisini ve maalesef Türkiye’yi tek adam keyfiyetine peşinen, hiçbir talep ya da temennide bulunmaksızın, babasının malıymış gibi bonkörce peşkeş çekmektedir.
Bahçeli’nin bu “cin” planına, peşin desteği şimdiden cebine koyan Erdoğan dışında sadece milletvekilliği kapanlar sevinebilir. Belki de, Bahçeli’ye yıllardır söylediklerini tam 180 derecelik bir çark ile yalayıp yutmayı dayatan, siyasette hiçbir gelecek göremeyen bu beş on “kasaba” cinidir.
Cinlikle kurulan bu tezgâhtan, satışa getirilen milyonlarca MHP seçmeninin eline ne geçeceği şimdiden bilinmez. Bırakalım! bunu da artık onlar düşünsünler!
AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLER
Bir ülkenin ekonomik gücü; imalatı, üretimi, ihracatı, uzmanlaşmış insan kitlesi ve kalitesi ile ölçülür.
Son yıllarda, Türkiye’nin bütçe ve dış ticaret açığı risk sınırlarını aşmıştır. Hükümet, dışarıdan mal ithal edip, dışarıya satarak değil, ülke içinde ürettiğini ihraç ederek ülkesine can vermelidir.
Şimdi, Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) ilişkilerini iyileştirmenin tam zamanıdır. Bu konuda hiç vakit kaybetmeden yeni adımlar atılmalıdır.
Türkiye, isterse ve uzlaşma yönünde birkaç adım atarsa işler değişebilir. Çünkü Avrupa da Türkiye’yi kaybetmek istemiyor. Her iki tarafında iş dünyası, ilişkilerin iyileşmesini dört gözle bekliyor.
Bir de uzlaşma adımları Gümrük Birliği’nin revizyonu müzakerelerini başlatarak taçlandırırsa, 2018 bir umut, yeni bir başlangıç yılı olabilir. Ama Türk siyasetini yönlendirenler, Türkiye’nin bekasından ziyade kendi bekalarının telaşına düşmüştür.
Tüm ekonomistler bilir; AB ülkeleri, dış ticarette Türkiye’nin en büyük partneridirler. Türkiye hem ticari, hem teknoloji, hem de yaşam koşulları olarak yönünü bilginin ışığında Batı’ya çevirmelidir. Türk milleti daha fazla gecikmeden, biran önce zenginleşmelidir. Yoksa geçmiş ola!
Sözün özü: Yurtdışına göç inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Gelecek ve güvenlik kaygısı Türkiye’den Batı ülkelerine ‘beyin göçü’nü hızlandırmış bulunmaktadır. Parlamenter Sistem’e sırtını dönen, Cumhuriyet’i dejenere eden AKP+MHP ittifakı, muhtemelen Türk demokrasisini de dejenere edecektir. Daha başka söze gerek var mı? Bu kadar yeter. Haydi eyvallah!