Saygıdeğer okurlarım! Bütçe; devletin, bir kuruluşun, bir ailenin ya da bir kimsenin ileriye dönük bir süre için tasarladığı gelir ve giderlerini tür ve ayrıntılarıyla gösteren çizelgedir. Tabii ki bu yazımızın konusu ‘Devlet Bütçesi’dir.
Bütçe, devletin gelecek bir dönemdeki gelirlerini ve harcamalarını tahmin eden ve yürütme organına harcamaların yapılması, gelirleri toplanması konusunda yetki ve izin veren bir kanundur. Devlet harcamaları ile gelirlerini ayrıntılı biçimde gösteren, belli bir dönem için harcamaların yapılmasına ve gelirlerin toplanmasına izin veren hukuksal bir belgedir.
Çünkü kamusal ihtiyaçlar, kişilerin tek başlarına karşılayamadıkları ancak karşılanması zorunlu olan ihtiyaçlardır. Kamusal ihtiyaçlar olarak belirlenen ihtiyaçlar, ancak devlet ve diğer kamu kuruluşlarınca yerine getirilir. Devletin bu hizmetleri yerine getirebilmesi için bir takım harcamalar yapması ve gelir toplaması gerekmektedir. Devlet bu hizmetleri yaparken kendi ihtiyaçları için ne kadar harcama yapacağını, harcamanın hangi gelir kaynaklarıyla sağlanacağını ve bunların yaratacağı olumlu ve olumsuz sonuçları bilmek zorundadır.
Bütçe, belirli bir döneme ait yapılacak giderleri ve elde edilecek gelirleri tahmini olarak gösterir. Bu dönem, ‘mali yıl’ olarak adlandırılan dönemdir. Bütçe, henüz gerçekleşmemiş olan, tahmini rakamları gösteren bir mali plandır. Bütçe ekonomik, mali, siyasi ve hukuki sonuçlar yaratır. Bütçenin dikkatli kullanılması ile milli gelir, gelir dağılımı, ekonomik kalkınma, ekonomik ve sosyal sorunların giderilmesi vb. üzerinde olumlu etkiler görür.
Bütçe kanununda yer almayan hiçbir gider ya da gelir kamu kuruluşlarınca gerçekleştirilemez. Bütçe, yürütme organı tarafından hazırlanıp yasama organı tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe girer. Yürürlüğe giren bütçe kanunu, yeni bütçe kanununun yürürlüğe girmesiyle geçerliliğini kaybeder.
Nitekim yürürlükteki 2020 Yılı Bütçe Kanunu’nda; bütçe giderleri 1 trilyon 95,5 milyar lira, faiz hariç giderler 956,5 milyar lira, bütçe gelirleri 956,6 milyar lira, vergi gelirleri 784,6 milyar lira, bütçe açığı 138,9 milyar lira olarak öngörülmüştür.
2020 yılı bütçesi de önceki yıllarda olduğu gibi bir hizmet bütçesi olarak hazırlanmış ve yürürlüğe konulmuştur. Uygulamadaki bütçe, klasik bütçe taktiklerini içermektedir. Bütçedeki kaynaklar, büyük ölçüde vatandaşların ihtiyaç duyduğu hizmetlerin karşılanmasında kullanılacaktır. 2020 yılı bütçesinin 188,6 milyar TL’si sağlığa, 69,5 milyar TL’si sosyal yardımlara ayrılmıştır.
Oysa 2020 yılı bütçesi, Koronavirüs salgınından önceki dönemde hazırlanmış ve yasama organınca onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Türkiye 11 Mart’tan buyana COVİD-19 salgını ile mücadele etmektedir. Diğer bir deyişle, devlet görünmez düşmanla savaşmaktadır. Covid-19 ırk veya din ayırımı yapmadan tüm insanlara bulaşıyor. Türkiye’de, bugüne kadar Koronavirüs’ten can kaybı 1.500’ü aşmıştır. Ülkemizde sağlık hezimeti yaşanmakta iken, İçişleri Bakanlığınca geçen hafta sonu 31 il için alelacele alınan 48 saatlik sokağa çıkma yasağı ile yönetimin acemiliği ispatlanmıştır. 10 Nisan Cuma akşamı ortaya çıkan görüntüler süreçle uyuşmadığı için devlet eliyle kaos yaşanmıştır. Virüse karşı bir aydır süren izolasyon 2 saatte feda edilmiştir. Sağlıkçıların bir aylık emekleri 2 saatte çöpe gitmiştir.
İçişleri Bakanı tarafından alelacele ilan edilen sokağa çıkma yasağı, sorumsuzca ve cahilce bir kibir budalalığıdır. Bu salgın olayı içişleri değil, sağlık meselesidir. Virüs, kelepçe takılacak bir şey değildir. Sadece 2 gün sokağa çıkma yasağı ilan etmek çözüm değildir. Aksine, daha önceden alınan bütün önlemler berbat edilmiştir. Yönetim hataları devam ederse, insanlar virüsten değil, cahillikten ölecekler. Sokakta kaos yaratan İçişleri Bakanı, hatasını kabullenip istifa etmişse de, bu istifa Külliye’den geri dönmüştür.
Koronoavirüs, son bir ayda Türkiye’de çok şey değiştirmiştir, istifa müessesesini de itibarsızlaştırmıştır. Bu salgın, dünya ve Türkiye için büyük bir felakettir. Vatandaş evine hapsolmuş, perişan haldedir. Aslında hepimiz aynı gemideyiz ama kaptan köşkünde siyaset yapılmaktadır. Elbet bu salgın eninde sonunda bitecektir. Birçok canı kaybedeceğiz ama zaman geçtikçe yaralar sarılacaktır. Çekilen sıkıntılar, acılar unutulacaktır. Ancak Covid-19 ile mücadele sürecinde yapılan hatalar ilerde fıkra olarak anlatılacaktır.
Unutmayalım: İktidar, şu ana kadar ortaya koyduğu icraatla bu salgının üstesinden gelemeyeceğini ortaya koymuştur. Bugüne kadar maske dağıtımını bile becerememiştir. Bu arada, hiçbir şey olmamış gibi ‘Kanal İstanbul’ ve ’14 Mercedes’ ihaleleri yapılmıştır. “Biz Bize Yeteriz Türkiye’m” Milli Dayanışma Kampanyası”na yardım çağrıları ise, iktidarın “Biz ne yaparsak destekleyin” dayatmasından başka bir şey değildir.
Aslında ülkemizin ve insanlığın zor bir imtihandan geçtiği bu dönemde, devletin klasik bütçe taktiklerin vazgeçerek, sosyal politikalara öncelik vermesi gerekmektedir. Sosyal devletin yapabileceği çok şey var: Mesela; devlet, daha da gecikmeden israftan vazgeçmeli ve tasarruf tedbirleri almalıdır. 2020 yılı için, yol, köprü harcamalarından, kışlık-yazlık saray inşaatlarından ve lüks otomobil alımlarından vazgeçmelidir. Bütçede revizyona gidilerek; dini, askeri ve temsili hizmetler için ayrılan ödenekler sağılık hizmetlerine ve sosyal yardımlara aktarılmalıdır. Hiç olmazsa bu yıl için bütçenin tüm imkânları işsiz, güçsüz ve yoksul vatandaşlar için harcanmalıdır. Devlet, Covid-19 ile mücadeleden galip çıkmaya mecburdur!
Bu yüzden, Koronavirüs salgınına karşı gerçekleştirilmesi gereken ve hayati önem taşıyan şu konularda acilen harekete geçilmelidir. Öncelikle temel, zorunlu ve acil mal ve hizmet üreten işler dışında kalan bütün işler, salgın süresince acilen durdurulmalıdır. Koronavirüs ile mücadele kapsamında işyeri kapatılan küçük esnaf desteklenmelidir. Özel sektörde çalışanlara ücretli izin verilmeli ve işsizler için koşulsuz işsizlik maaşı ödenmelidir. Tüketici, konut ve taşıt kredi borçları ve elektrik, su, doğalgaz ve iletişim faturaları salgın riski boyunca faiz işletilmeden ertelenmelidir.
Unutmayalım: Koronavirüs, devletin alacağı tedbirlerden daha güçlü değildir. COVİD-19 ile mücadele kapsamında, özel sağlık kuruluşları kamu yararına devletin kontrolüne geçirilmelidir. Yurttaşların sağlık hizmetlerine erişimi istisnasız ve önkoşulsuz bütünüyle parasız olmalıdır. Salgın döneminde dezavantajlı kesimler olarak kabul edilen, hiçbir geliri ve birikimi olmayan yoksullar, göçmenler ve tutuklu/hükümlüler için yaşamlarını ve sağlıklarını koruyacak fiili ve yasal düzenlemeler hayata geçirilmelidir. Çünkü devlet millete hizmet etmekle mükelleftir. Devletin varlığı, milletin yaşaması ve güçlü olmasına bağlıdır.
Hatırlatmakta fayda var: Yaşamak hak, yaşatmak görevdir! Ve Şeyh Edebali’nin Osmangazi’ye söylediği gibi, Korona’dan yaşa takılan bir vatandaş olarak, ben de Reis’e sesleniyorum: “Ey Reis! İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın!”.