Bu yıl 1 Mayıs’ı pandemi koşullarında sokağa çıkmadan kutlamaya hazırlanıyoruz.
Covit19 salgını tüm hızıyla sürerken işçiler ciddi sorunlar yaşıyor..
Salgının tüm faturası işçiye çıkıyor. Fabrika ve işyerlerinde koronavirüse yakalanan işçi sayısı artıyor, alınmayan önlemler, sokağa çıkma yasağına rağmen özel izinle çalıştırılan işyerleri, iş olmadığında dayatılan ücretsiz izin…
Salgın döneminde karşılanan işçi sınıfının Uluslararası Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs yaklaşırken, işçilerin sorunları da artıyor.
Bu bağlamda sendikacı dostlarımla görüşüp 1 Mayıs yaklaşırken ülkede işçi sınıfının sorunlarını ve gelecekle ilgili beklentilerini sordum.
Uzun uzun konuştuk.
Bunlardan önemli gördüğüm iki bölümü sizlerle paylaşacağım.
Önce işçi sınıfının genel olarak sorunları ile ilgili bölümü paylaşmak istiyorum…
“1 Mayıs hepimizin bildiği gibi emek ve dayanışma bayramı olarak kutlanmaktadır.
Yani fabrika söylemi ile söylersek 1 Mayıs işçi bayramıdır.
İşçi ve memur sendikaları yıllardır meydanlarda hükümetten ve devletten talep ve isteklerini seslendirirler.
İşçiler ve tüm çalışanlar adına bu talepler yüksek ses ile dile getirilir ve beklentilerin karşılanması istenir. Son yıllarda teknolojik gelişmelerin de artması ile birlikte emek dünyasında da işçilerin sıkıntıları bir hayli artmış ve gelişen teknoloji karşısında işsizlik sorununun ilerleyen dönemlerde daha fazla hissedileceği tüm dünyanın bildi bir gerçektir.
Türkiye de işçi sınıfının en fazla taleplerinden birisi de maalesef pamuk ipliğine bağlı olan iş akitlerinin feshi konusudur.
Yani işveren istediği takdirde Kıdem ve ihbar tazminatını ödeyip dilediği gibi bir çalışanın iş akdini fesih yetkisini kullanabiliyor
Bunun karşısında özellikle sendikasız işyerlerinde çalışan işçiler zor durumda kalıyorlar ve yeni arayışlar içerisine giriyorlar.
Hatta sendikalı işyerlerinde bile sendikaların yasal anlamda yapacağı bir şey olmadığından bu durum az da olsa görünebilmektedir.
Şu anda çalışanların en büyük problemlerinden birisi de kesinlikle bu konudur.
Sesli düşünecek olursak 40-45 yaşlarındaki bir çalışan işten atıldığında başka bir yerde iş bulması neredeyse imkansızdır.
Bu durum sosyal yıkımlara neden olmakta ve toplumu derin bir şekilde etkilemektedir.
O bakımdan mevcut yönetimlerden çalışanların ortak talebi iş garantisidir.
- Bir konu da dünyayı etkisi altına alan covid-19 virüsü dünya da sağlıktan daha değerli bir şey olmadığını tekrar acı bir şekilde göz önüne sermiştir.
Çalışanların buradan çıkarmış oldukları ortak sonuç şudur, işyerlerimizde sağlıklı çalışma koşulları iş sağlığı ve işçi güvenliğinin sonuna kadar sağlanması ile ilgili gerekli tedbirlerin alınması ve insana yatırım yapılması konusu artık kaçınılmaz olmuştur.
Bu konu özellikle sendikaların örgütlü olduğu işyerlerinde tam anlamı ile uygulanıyor diyebiliriz.
Fakat sendikasız işyerlerinde bunun neredeyse bir çoğunun uygulanmadığını görüyoruz. Genel anlamda toparlayacak olursak da aslında genel sorun anayasal bir hak olan sendika seçme özgürlüğü ve sendikalı olma özgürlüğünün yasalar ile de önünün açılmasının gerektiğini gözler önüne sermektedir.
Yani örgütlü işçi olmanın önü açılmalıdır.
Sırf bir işletmede sendika örgütlenme yapıyor diye işçilerin işlerinden çıkarılması bu acı tabloyu göstermektedir.
O bakımdan sendikalarda işyeri barajları kaldırılmalıdır.
İşyerlerinde herkes sendikal haklarına tam sahip olmalı sendikalar demokratik yapıları ile birlikte doğru toplu iş sözleşmeleri yapıp temsil ettiği kitleyi en iyi şekilde temsil etmeyi ve yaşam standartlarını en üst düzeye çıkarmalıdır.
Bugün Avrupa 8 saatlik çalışma dilimini çalışanlara ücretlerinde bir kesinti olmaksızın 6 saate düşürülmesi çabası içerisindedir.
Hatta bazı ülkeler pilot ülke seçilip bunun denemeleri yapılmakta ve olumlu sonuçlar vermektedir. Çalışan daha fazla işine hakim olup daha fazla özveri göstermektedir.”
İkinci olarak işçilerin gelecekle ilgili beklentilerini özetleyelim…
“2020 1 Mayıs’ını karşıladığımız bu olağanüstü koşullar altında bile taleplerimiz geçerliliğini korumaktadır. Covid-19 salgını sürecinde ve sonrasında atılması gereken bir çok adım bulunmaktadır.
- Çoğulcu, özgürlükçü ve katılımcı demokrasi, tüm kurum ve kurullarıyla hayata geçirilmelidir. Sendikal örgütlenme demokrasinin yapı taşıdır.
- Ekonomik ve sosyal politikaların öncelikli amacı, refahın adaletli dağılımı olmalıdır. Ücretli çalışanların yaşama ve iş şartları iyileştirilmelidir. Vergide adalet sağlanmalıdır. İşsizlik ve kayıt dışı istihdam ortadan kaldırılmalıdır.
- Stratejik sektörler ve sosyal güvenlik, eğitim, sağlık gibi hizmetler kamu tarafından yerine getirilmelidir. İşsizlik Sigortası Fonu kuruluş amacına uygun kullanılmalıdır.
- Kıdem tazminatı gibi işçilerin ene önemli kazanımları korunmalı, esnek çalışmaya dönük değişiklikler gündeme getirilmemelidir.
Tüm insanlık olarak bu küresel salgının üstesinden geleceğimize olan inancımız tamdır.
Aslında bu insanlın verdiği bir savaştır.
Bu savaşın ön cephesinde yer alan sağlık emekçileri ve dünyanın hala işler durumda kalmasını sağlayan diğer tüm işkollarındaki emekçiler yer alıyor. Ön cephedeki savaşın kazanılması, geri cephedeki önlemlerde güçlü bir şekilde bağlıdır.
Bu salgının mağlup edilmesinin ardından, tüm insanlığın bir arada ve barış içinde yaşayabileceği, eşitsizliklerin üstesinden gelmek için bir mücadele vereceği sürecin içine gireceğini ümit ediyoruz.
Sendikalar, emek örgütleri, aralarındaki ayrılıklardan kurtulup bir araya gelmek zorundadır. Önümüzdeki yıl hep birlikte 1 Mayıs’ı alanlarda kutlamalı, işçinin taleplerini bir ağızdan seslendirmeliyiz. Emeğin hak ve çıkarlarını birlikte koruyup geliştirmeliyiz.”
1 Mayıs öncesi işçi sınıfının sendikal temsilcilerinin düşünceleri böyle.
Sıkıntıları büyük.
Geleceğe umutla bakmak istiyorlar.
Güzel ve güneşli günlerin görüleceği, salgının ve eşitsizliklerin üstesinden gelinmiş bir gelecek umuduyla herkesin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutluyorum.