Saygıdeğer okurlarım! Türkiye’de plansız, başıboş ekonominin ne büyük kaynak israfına ve verimsizliği yol açtığı ortadadır. Konut stokunun 2,5 milyona ulaşması bunun göze çarpan örneğidir. 18 yıllık AKP iktidarında, Türkiye’nin kaynakları yerinde ve zamanında kullanılmamıştır, ülke kaynakları betona gömülmüştür. Ayrıca ekonomi bayrağa, ezana bağlanmıştır; üretmeden tüketilmiştir, ülke iyi yönetilmemiş, idare edilmiştir. Türkiye’nin ekonomisi o yüzden batık haldedir.
Tasarrufun ve yatırımın artırılması, işsizliğe ve yoksulluğa son verilmesi, kaynakların halkın ihtiyaçlarına göre kullanılması, kalkınmanın hızlandırılması, sağlık, eğitim ve adalet başta olmak üzere kamu hizmetinin daha kaliteli olarak görülmesi için, ‘Kalkınma Planı’ şarttır. Ülke kaynaklarının halkın ihtiyaçları için, verimli ve etkin kullanılmasını sağlamak, böylece ekonomik gelişmeyi kesintisiz sürdürmek amacıyla, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) yeniden örgütlenmelidir.
Milli ekonominin lokomotifi olan kamu kesimi ile piyasa mekanizmaları arasındaki ilişkinin düzenlenmesinde, çalışmanın ve üretimin özendirilmesi, ekonominin etkin işleyişi ve üretim ile hizmetlerin halkın gerçek ihtiyaçlarını karşılaması esasları gözetilmelidir.
Ekonominin dibe vurduğu, COVID-19 ile etkin mücadele edildiği bugünlerde iktidarı ve muhalefetiyle tüm siyasi partiler, Türkiye’mizin bütün üretim kapasitesini yeniden değerlendirmek durumundadır. Siyaset; kaynakların verimliliğe göre dağılması, üretimin artması, teknolojinin gelişmesi, kalitenin yükselmesi ve halkın taleplerinin karşılanması amacıyla yeni kalkınma modeli arayışına girmelidir. Türkiye yeniden ‘Karma Ekonomi Modeli’ne dönmelidir.
Karma ekonomi, liberal ekonomi ile planlı ekonominin arasında olan bir ekonomi modelidir.
Karma ekonomi sisteminde; insanlara fırsat eşitliği sağlama, kişiyle toplum çıkarı çatıştığında toplum çıkarına öncelik verme, gerektiğinde üretim araçlarının mülkiyetine sınır getirme ve sosyal güvenliği sağlama ilkelerine öncelik verilir.
Karma Ekonomi Modeli’nde planlama yapılmaktadır ama plan zorlayıcı değil, yol göstericidir. Bu nedenle, demokratiktir. Ayrıca, bireylerin belli bir ekonomik düzeyin altına düşmemesi ve sağlık, eğitim gibi her çeşit ihtiyaçlarının devlet tarafından karşılanması yoluna gidilir. Bu nedenle de sosyal devlet düzeni geçerlidir.
Karma Ekonomi Sistemi’nde, piyasa ve fiyat mekanizması esas alınmakla birlikte, bu uygulamalardan toplum zararına sonuçlar çıkmaması için yol gösterici, teşvik edici, demokratik planlamaya önem verilir. Devlet; kaynakların adaletli dağılımına, kalkınmanın sağlanmasına, işsizlik ve enflasyonun önlenmesine çalışır. Bu sistemde, kamu girişimciliğiyle özel girişimcilik, ekonomide birlikte yer alır, birbirini destekler.
Egemen görüş, COVİD-19 salgını geçtikten sonra her şeyin başka türlü olacağını söylüyor. Koronavirüs nedeniyle sektörlerin toparlanmasını 10 yılları alacağı; işsizliğin yükseleceği, yoksulluğun artacağı dillendiriliyor. Dünya genelinde eşitsizlik ve bazı ülkelerde daha otoriter yönetimler görülebilir.
O yüzden, Türk siyaseti şimdiden ekonomiyi ve siyaseti, halktan yana, ekolojik olarak daha bir sürdürülebilir biçimde yeniden yapılandırmanın yollarını tartışmalıdır. Tüm siyasi partiler, ortaklaşa akla uygun yeni senaryolar üretmelidir. Çünkü Korona salgını sonrasında, dünya ulus devlete geri dönecektir. Ulus devletler kendi ulusal çıkarlarını korumak için, kendilerine dayatılan ‘Liberal Ekonomi Modeli’ yerine ‘Karma Ekonomi Model’ine geçeceklerdir. Türkiye de, Özal’ın dayattığı ‘Neoliberal Ekonomi Modeli’nden vazgeçerek, ‘Karma Ekonomi Modeli’ne geri dönmelidir. Planlı kalkınmanın başarılması için, zorlukların paylaşılması şarttır.
Yaşanan ağır kriz, toplumun emekçi kesiminin sırtına yıkılamaz! Türkiye’nin genç ve dinamik bir nüfusa var. Bu, üretimin artırılması ve ekonomik kalkınma için, en önemli üstünlüğümüzdür. Türkiye’nin olanca emek gücünü üretim için seferber etmek, iktidarın anahtar görevidir.
Emekçilerin, üreticilerin, serbest meslek erbabının, tacirlerin, sanayicilerin, küçük esnaf ve sanatkârların temel sorunu, ‘Ekmek Teknesi’ni korumaktır. Ekmek Teknesi; geçim sağlayan iş ve işyeri demektir. Ekonomik kriz nedeniyle fabrikalarımız kapanmasın, işyerlerimiz ayakta kalsın, üretim yapımız çökmesin ki, üzerine ‘Üretim Ekonomisi’ni inşa edelim. Bu ülkede hiç kimse işsiz kalmasın, herkes evine ekmek götürebilsin, yeni işyerleri açılsın, işsizlerimize iş sağlansın.
Çünkü ‘Ekmek Teknesi’ni korumak, ‘Üretim Çarkı’nı korumaktır! İş güvencesi ve iş talebi, bugün emekçilerin en önemli talepleridir. Bu talepler, aynı zamanda en temel üretim gücü olan insanın üretimdeki yerinin korunmasıdır.
Bugün sanayicilerin öncelikli sorunu da, iflas tehlikesini bertaraf etmek, ellerindeki sermayeyi, makine ve donanımı koruyabilmek ve geliştirebilmektir. İşçiden sanayiciye kadar bütün üreticilerin çıkarı, ‘Ekmek Teknesi’ni korumakta ve geliştirmekte birleşiyor.
Ekmek Teknesi’ni korumak ve geliştirmek, bütün halkın öncelikli sorunudur. Kamu kaynaklarının kullanılmasında emek seferberliğine yönelmek, özellikle genç işsiz yığınlarını üretim süreçlerinde değerlendirmek, çalışabilecek insanımıza sadaka dağıtmak yerine iş vermek, ekonomik kalkınma yanında, toplumsal sağlık ve ahlak için de gereklidir.
Ekonomik, toplumsal ve teknolojik gelişmenin ve iç barışın sağlanabilmesi için, emek özgürleştirilmelidir. Ülkenin insan kaynağı bütünüyle seferber edilmelidir. Devlet, belediyeler, kooperatifler ve diğer toplumsal kuruluşlarla işbirliği yapılarak, emekçilerin çalışma ve üretim şevki ateşlenmelidir.
Bunun için Türkiye’de, öncelikle insanca yaşama koşulları sağlanmalıdır. Zorluklar toplumun bütün kesimleri arasında paylaşılmalıdır. Herkes geliri ve serveti oranında fedakârlıkta bulunmalıdır. Emekçilerin, serbest meslek erbabının, esnafın ve tacirlerin ‘Ekmek Teknesi’ korunmalıdır. Bu zor günlerde 83 milyon tek yürek olmalıdır. Bu halk bütün acılara dayanır, yeter ki ekmek olsun!