Kur’an-ı kerim bir ayet’i kerime de derki: Size gelip çatan her musibet ellerinizin kazandığı yüzündendir. Allah birçoklarını da affediyor. Şura 30… Musibet kelimesi Kur’an-ı Kerim’de on ayette geçmektedir. Ayrıca altmış dört yerde ölüm, fitne, kötülük, bela, olarak anılmaktadır.
Buna göre onlarca yıldır yaşadığımız olumsuzluklar, tahamül sınırlarımızı zorlayan olağanüstü kötülükler , ahlak ın bu kadar yerlerde sürünmesi, namus ve iffetin ve doğru konuşmanın ve hatta fikir beyan etmenin suç sayılması, yetmezmiş gibi birde allah adına fetva veren ne idüğü belirsiz müşriklerle aynı havayı soluyoruz….
Ve bu vurdumduymazlık belkide uğrayabileceğimiz en büyük belaların habercisidir. Zira en büyüğümüzden en küçüğümüze kadar dilsiz şeytanı oynayarak bunlara cesaret veriyoruz , ve kabüllenmiş gibi içselleştiriyoruz. Yine kur’an-ı kerimin ne söylediğini bizi nasıl uyardığını bilmeden. Der ki: Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde oranın şımarmış yöneticilerine (iyiye yönlendirici) emirler veririz; onlar ise orada günah işlemeye devam ederler, sonuçta o ülke helâke müstahak olur, biz de oranın altını üstüne getiririz. İsra 16… farklı bir yoruma gerek varmı ?
Biri çıkıyor tv ekranında diyor ki: allah akp ne oy vermeyenlere neden oy vermedin diye hesap soracakmış. Muhtemelen allahı (haşa sümme haşa) akp den rant veya makam bekleyen bir memur zannediyor. Normalde bu sözlere en büyük tepkinin akp nin bütün yönetim organlarından ve hatta oy verenlerinden gelmesi gerekiyordu. Ama Müslümanlığı kimseye bırakmayan bu arkadaşların garip bir memnuniyet ile susması onların islama ve allaha bakış açısını gayet güzel anlatmakta ve yoruma gerek olmadan açıklamaktadır.
ortalama hergün iki kadının katledildiği ve binlerce kadının şiddete maruz kaldığı memleketimizde biri çıkıp diyebiliyorki : kadınlar dışarı çıkmasa ne cinayet olur nede tecavüz. lütfen kafaya bakarmısınız? Adeta şiddete uğrayanı ve katledileni çarmıha geriyor. Ve buna hiçbir makam sahibi aklıselim kişi çıkıp tek bir şey söylemiyor.
Kısadan hisse.
Kızılderili şefleri trenle New York’a getiriliyordu. Gar’a geldiklerinde bir heyet kendilerini karşıladı.
Konuklara toplantı öncesi kenti gezdiriyorlardı.
Sokaklardaki insan seli, arabaların, iş makinelerinin gürültüsü kızılderilileri şaşırtmıştı.
Bir ara Oglala Lakhotaları’nın şefi ve şamanı Heȟáka Sápa-Karageyik bir Ağustos böceğinin şarkısını duyduğunu söyledi.
Diğer reisler onayladı ama beyaz adamlar inanmadı.
Kentte Ağustos böceğinin olmayacağını, olsa bile bu gürültüde duyulamayacağı söylediler.
Karageyik ısrar etti. Arabayı durdurdu. İndi, ilerideki parka gitti ve bir ağaçta Ağustos böceğini gördü.
Amerikalılar şaşırmıştı..
“Olamaz” dediler, “Sende doğaüstü güçler var.”
“Hayır” dedi Karageyik,
“Ağustos böceğini duymak için doğaüstü güce ihtiyaç yok.”
“O zaman biz niye duymadık?” dediler.
Kara Geyik yanındaki Amerikalıya sordu;
“Bana bir madeni para verebilir misiniz?” Amerikalı şaşırarak Kara Geyiğe 50 centlik bir madeni para verdi ve Kara geyik madeni parayı kaldırımda yürüyen insanların arasına yuvarladı.
Bir anda herkes “Acaba benden mi düştü?” diye paraya bakmaya başladı.
Karageyik yanındakilere sordu:
“Anladınız mı?”
“Anlamadık” dediler.
Anlattı;
“Bir insan için önemli olan, nelere değer verdiğidir. Çünkü her şeyi ona göre duyar, ona göre görür ve ona göre hisseder. Siz doğaya değer verseydiniz, Ağustos böceğinin şarkısını duyardınız…”
Güzel bir söz ile bitirelim. Her derde bir deva bulunur lakin ahlaksızlık illetini tedavi etmek mümkün değildir.hz ali (kv)
Sevgi ve dua ile, allah hepimizi ıslah etsin.