Türk Tabipler Birliği (TTB) ve Hatay Tabip Odası (HTO) adına açıklamada bulunan Başkan Dr. Sadık Nazik, Refik Saydam Hıfzıssıhha müessesesinin, 27 Mayıs 1928 tarihinde, savaştan yeni çıkan Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan halkların sağlığının korunması amacıyla, temel laboratuvar hizmetlerini yürütmek için kurulduğunu hatırlattı
Enstitü’nün, 1930’lu yıllardan itibaren aşı üretme konusunda çok başarılı çalışmalar yaptığını ve yıllarca ülkemizin aşı ihtiyacını dış sermayeye bağlı kalmadan sağladığını hatırlatan HTO Başkanı Dr. Sadık Nazik, şöyle devam etti:
“Kuruluşundan itibaren, toplumu kıran bulaşıcı hastalıklarla çok başarılı bir mücadele yürütmüştür. BCG, kuduz, çiçek, tifüs, boğmaca, influenza virüsü, newcastle virüsü aşıları, serum, akrep, yılan sokmalarına ve gazlı kangren anti serumları, fibrinojen, albumin ve gamma globulin üretmiştir. Enstitüde, en son 1987 yılında, AIDS Araştırma Merkezi kurulmuştur.
Ancak iktidarın 2002 yılından itibaren uyguladığı Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin sağlıkta yıkıcı etkisinin sonucu olarak, 100 yıldan daha fazla tarihi geçmişleri olan, Ankara ve İstanbul’da eğitim veren ve toplumun sağlığına hizmet eden köklü hastaneler, şehir-şirket hastanelerinin rantı uğruna kapatılmıştır. Sağlıkta Dönüşüm Projesi, sadece hekim ve hastaneleri olumsuz etkilememiş, aynı zamanda koruyucu sağlık hizmetlerinin de büyük oranda ortadan kalkmasına neden olmuştur. Bu olumsuzluklardan birisi de, süreçte atıl hale getirilen Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün 2011 yılında tümüyle ortadan kaldırılmasıdır. Bunun sonucu olarak, toplumsal aşı politikamız ve aşı üretimimiz büyük ölçüde ortadan kalkmış, tamamen dışa bağımlı bir duruma dönüşmüştür.”
-BÜTÇEDE AŞI İÇİN PARA YOK-
Hatay Tabip Odası açıklamasında, hükümetin, 2021 bütçesinde, aşı ve aşı çalışmaları için kaynak ayırmadığına vurgu yapılarak, bu tutum eleştirildi. Tabip Odası açıklaması şöyle devam etti:
“Bütçeden, koruyucu sağlık hizmetlerine hiçbir dönem ayrılmayan para, ne yazık ki pandemi sürecinde de ayrılmamış, 2021 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesinin 3/4’ü tedavi hizmetlerine ayrılırken, yalnızca 1/4’ü koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılmıştır. Genel bütçeden ise koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan pay, geçen yıllarda olduğu gibi yüzde 1,2 civarındadır. Yine Sağlık Bakanlığı 2021 yılı bütçesinde, aşı ve aşı çalışmalarına ayrı bir bütçe ayrılmamıştır.
Pandemi sürecinin yönetilemediği de açıktır. Şimdi aynı sorun aşıda yaşanmaktadır. Sağlık Bakanlığı tarafından sadece tek bir firma ile anlaşma yapılmış, getirileceği iddia edilen 50 milyon aşı, sadece 25 milyon vatandaşımız için yeterli olacakken, bu miktarda aşının gelip gelmeyeceği ve gelirse kalan 58 milyon vatandaşımızın aşı olup olmayacağı veya nasıl olacağı da belli değildir.
Dünyada birçok ülke farklı firmalardan ve nüfuslarından daha fazla aşı temin etmişken, Türkiye, aşı temin eden ülkeler arasında ne yazık ki 53. sıradadır. Pandemide yaşadığımız bu zorlukları bir daha yaşamamak için, yabancı sermayeye bağımlı olmadan, kendi aşımızı kendimiz üretebilmeliyiz. Çünkü dünya tarihi, aynı zamanda salgın hastalık tarihidir.
Önümüzdeki yıllarda, kapitalizmin ve ülke yönetimlerinin salgın hastalıklardan ders çıkarmayacağı, bugüne kadar gelinen noktada aşikâr bir sonuçtur. Dünyada, biyolojik ve ekolojik tahribatın önü alınmadığı sürece salgınlar devam edecektir. Bu salgınlardan korunmak için toplumcu, kamusal koruyucu sağlık hizmetlerine öncelik vermek bir zorunluluk halidir.
Koruyucu sağlık ve her şeye rağmen sağlıklı bir gelecek için aşı, önceliğimiz olmalıdır. Bunun için de somut bir aşı politikamızın olması ve kendi aşımızı üretmemiz birer zorunluluktur. Tüm bu gerekçelerle, ülkemizin yıllarca aşı ihtiyacını karşılamış olan Refik Saydam Hıfzıssıhha Kurumu, gerekli donanım sağlanarak tekrar açılmalıdır.”