“Arap Baharı” ve devamında Suriye’nin karışması Türkiye’nin başına ne işler açmadı ki? Esad rejimini hedef alan söylem ve tahrikler Türkiye’ye hiçbir getiri sağlamaz iken, bölge dışı güçlerin Suriye’ye kümelenmesi ve “vekâlet savaşı” yürütmeleriyle, sadece Suriye’de değil, bölge ülkeleri ve Türkiye’de de güvenlik endişeleri arttı. İstikrarın yeniden tesisi güçleşti. Suriye’de iç savaşa dönüşen “Bahar”, daha sonra ortaya çıkan IŞİD ve benzeri aşırılarla alt üst oldu. Suriye’deki PKK’nın uzantısı PYD-YPG, devletleşme sürecine girdi. Üstelik de en büyük desteği de ABD ile bir ölçüde Rusya’dan görmek suretiyle. İşte müttefik ABD ile ilişkilerin özeti budur!
ABD Savunma Bakanlığı Pentagon, ABD Başkanı Donald Trump’ın PKK’nın Suriye uzantısı PYD’ye silah verilmesi talimatını onayladı. “Güvenlik riskleri konusunda Türkiye’ye güvence veriyoruz” diyen ABD’nin bu kararı, zamanlama açısından da Türk milletinin hissiyatına vurulan bir darbe gibiydi.
ABD’de üst düzey temaslarda bulunan Türk heyetinin (Genelkurmay Başkanı Org. Akar, MİT Müsteşarı Fidan ve Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Kalın) ziyaretinin ardından verilmesi, hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 16 Mayıs’ta yapacağı ABD ziyareti öncesine denk gelmesi, sanki “Türkiye umurumuzda bile değil!” diye değerlendirilen bir yanlışlıktır.
Türkiye’nin bu karardan sonra ABD’yi “Dost ve müttefik” olarak görmesi mümkün olabilir mi?
Bu olayın ardından Başbakan Binali Yıldırım, İngiltere ve BM’nin ev sahipliğinde düzenlenen Somali Konferansı’na katıldığı Londra’da ABD Savunma Bakanı James Mattis ile bu konuyu görüştü. Mattis, görüşmenin ardından ABD askeri uçağında gazetecilere yaptığı açıklamada, Yıldırım ile “dürüst, şeffaf ve faydalı” bir konuşma yaptıklarını ve silah yardımıyla ilgili Türkiye’nin endişelerini kabul ettiğini söyledi.
Mattis, Türkiye’nin PKK’ya karşı mücadelesine destek verdiklerini savunarak “PKK’ya hiçbir zaman silah vermediklerini, hiçbir zaman da vermeyeceklerini” ileri sürdü. “PKK’ya silah vermemişler ama PYD’ye vermişler!” Hala “PYD-YPG, PKK’nın Suriye uzantısı değil!” diyerek Türkiye’yi safazan yerine koyuyorlar. Ya da “Ben söyledim oldu!” edebiyatındalar…
Mattis’in bizzat Başbakan Yıldırım’a belirtmiş olduğu ve ABD’li yetkililer tarafından sıkça tekrarlanan “YPG’deki silahların PKK’ya verilmesinin önleneceği” ifadesi ise boş ve sadece safsatadır. Türkiye “çocuk yuvası” değil ki inanalım!
16 Mayıs’ta ABD ziyaretinde ABD Başkanı Donald Trump’la ilk yüz yüze görüşmesini yapn Cumhurbaşkanı Erdoğan, ortak basın açıklamasından da anlaşılacağı üzere bu konuyu tüm hassasiyetiyle açıklamış. Erdoğan’ın çantasında YPG’yle ilgili itiraza ilaveten, FETÖ davası ve bu davayla ilgili şahısların teslim edilmesi, RezaZarrabkonusu da bulunabilir.
ABD’nin, Türkiye’den Cumhurbaşkanı da dâhil, tüm devlet görevlilerinin hemen her platformda dile getirmelerine rağmen, ısrarla PYD-YPG’yi PKK terör örgütünün Suriye uzantısı olmadığını iddiası ve üstelik yeni ağır silahlarla donatması, Türkiye’yi son derece rahatsız etmiştir.
Anlaşılan o ki, ABD ve Trump Cumhurbaşkanı Erdoğan ve heyetini allayıp pullayıp, iltifatlar ederek toplantıyı sonlandırmıştır. Yani YPG konusunda Türk milletinin hassasiyetine ve beklentilerine uygun cevap verilememiştir. Bu sonuçla Türkiye’de, ABD ile “müttefik” olmanın faydası olmadığı kanaati tavan yapacaktır. Tabii AKP iktidarının Cumhurbaşkanı Erdoğan vasıtasıyla yürütmeye çalıştığı “Dış Politika”nın da “dip” yaptığı söylenebilecektir.
Son Söz: ABD Başkanı, YPG konusunda tavır değiştirmemekle birlikte Türkiye’ye istediği silahların verilmesi için destek verecekmiş. Bu destek kabul edilmemelidir. ABD ile düşman olmaya gerek yok ama müttefik olduğu da söylenemez!
Not:ATATÜRK’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramınız kutlu olsun!