Cumartesi, Eylül 21, 2024
No menu items!
Ana SayfaKöşe YazılarıAdviye Ertekin Yüksel'in Kaleminden: Yüz Verince Deliye!

Adviye Ertekin Yüksel’in Kaleminden: Yüz Verince Deliye!

Adviye Ertekin Yüksel yazdı: Yüz Verince Deliye!

Yıl 2011’in Mayıs sonları idi. Kızımın ilk atama yeri olan Gaziantep Nurdağı’nın Nogaylar Köyünden hafta sonunda Sarımazı’ya geldik. Havalar artık ısınmaya başlamıştı. Bahar kendini belirtiyordu. Evin girişinde bulunan çiçeklerin diplerini kazıyorduk eşimle. Bir araba  bizim yakınımızda durdu. Arabadan bir bey eşime seslendi:
-Mehmet bey! Kolay gelsin. Dün uğradık bulamadık sizi.
Eşim “Buyurun Kadir bey! Hayırdır?” dedi.
-Yaaa hayır hayır. Sizi bahçe içindeki o küçük ev için geldik.
Eşim:
-Nasıl yani arkadaşım?
-Yaaa biliyorsunuz Suriyeli kardeşlerimiz Türkiye’ye sığındılar ya.. Onlar için istiyoruz. İnsanlar çocukları ile ortada kaldılar.
Ben hemen lafa karışarak:
-Kusura bakmayın fakat biz evi kiraya vermiyoruz ki. Kızımın ve oğlumun fazla eşyalarını koyduk oraya..
Adam:
-Yaaa hocam! Olsun onların eşyaları zaten yok. Onlar da hayrınıza kullansınlar demeye başladı. Ben daha hiç bir cevap vermeye kalmadan.
Eşim:
– “Hanım, çoluk çocuk ortada kalmışlar. Verelim.” Demesin mi !
Adam kaçarcasına arabaya atlayarak gitti.
Ben:
– Yaaa çocukların tayin olup gittiği yerde. Fazla diye götürmediği eşyaların içine mi bunlar oturacak dedim. Ahhh bu ani kararlar ! Ahhh..
-Yaaa hanım yemezler ya. Onlar da insan. Yazık demez mi ? Bir de bana merhamet et yaaa.. diyerek çapaya devam etti.
Aman yaman desem de kararı vermişti!.
Ben hemen bahçedeki evin anahtarını alarak kızımın valiz içindeki giysi ve özel eşyalarını, oğlumun o gibi eşyalarını bizim daireye taşıyarak güya kurtarmış oldum.
Yarım saate kalmadı, yedi çocuk, ana baba, dede, nine, kardeş ve eşi. Kardeşin eşi hamile.
Ben:
-Ya bizim ev küçücük. Müştemilat olarak düşünmüştük. Bir artı bir ve küçük bir sandık odası. Siz eve bakmadan bu kadar insanı alıp getirdiniz. Artık hırsımdan eşime terslenerek:
-Al bunları nerede yatıracaksın. Çocukların eşyalarının içine… dedim.
Adam da bunları görünce bozuldu. Fakat getiren hemşehrisi ve arkadaşını tersleyemedi.
Evde; buz dolabı, çamaşır makinesi, koltuk takımı, fırınlı ocak yemek masası, iki tane ranza, karyola, televizyon… Yani tam tekmil her şey.
Yeni takımlar alınca eskileri buraya koymuştu çocuklar. Onlar tayin olaylarına uygun portatif eşyalar almışlardı.
Yani dayalı döşeli demeyeceğim, tıklım tıklım dolu eşya.
Eee bunlar olan yataklarda yattılar diyelim. Çok kalabalıklar. Yatak sayısından fazlası nerede yatacak dedim. Demez olaydım.
Arap kadın bana dönerek Arapça:
-Karı koca bir odada, diğer karı koca bir odada. Çocuklar salonda yerde yatarlar demesin mi.
Dede nine de girişteki sofaya sahip çıktı. Sanki beynimden vurulmuşa döndüm. Ben yürüyüşe gidiyorum dedim. Kızımı da alarak yürümeye çıktık. Daha 20 dakika geçmiş geçmemişti ki eşim aradı. “Gelin” diye.
Gerisin geriye döndük.
Eşim:
-Yaaa hanım bunların yiyeceği, içeceği hiçbir şeyleri yokmuş. Arkadaşım öyle söyledi. Ne yapsak ki demez mi.
Ammmann! Kan beynime sıçradı .
-Senin arkadaşın nerede dedim ?
-Adamcağız evine gitti .
-Neyyy! Bir de adacağız mı oluyor bu şimdi . Adam resmen bize küreledi bunları.
Biraz daha konuşsam iş kavgaya dönecekti.
Kızım:
-Anne bir pilav yapalım babam da kasaba tepsi et söylesin demez mi!
-Kızım bunlar kaç kişi hele bir hesap etsene.
-Anne ne bileyim? Ben saymadım ki !
-Kızım 13 kişiler 13
Sen şaşırdın mı ne ?
Neyse sarıldık telefona. Kasaptan 2 kilo kıyma lahmacunu sipariş verdik. Ayran yaptık. Evlerine verdik. Benim Arapçam olunca kadına:
-Yarın buranın Pazar’ı yarın gidin bir şeyler alın artık dedim.
Aman Allah’ım bunu neden dedin diye eşim ayıp değil mi? Yazık değil mi? Tonla laf işittim.
O gün öyle geçti. Biz hafta sonu için geldiğimizden pazar günü tekrar kızımın görev yerine döndük. Yeni gelen Suriyelilerden başka üç kiracımız vardı evde…
O yıl su kıtlığı var. Her katın deposu olmasına rağmen su az olunca kaplara da su biriktiriliyordu. Su ilk önce en alt kata yani Suriyelilerin oraya geldiği için orada ne varsa doldurduktan sonra güya temizlik yapıyoruz diye duvarları , gömme dolapları , mutfak  dolaplarını hortumla yıkamışlar . Telefonum çaldı açtım .
Komşum:
-Hocam ! Yaaa senin kiracılar duvar , dolap , mutfak dolabı yemek masası ne varsa yıkadılar.
Kiracı Necla hanım:
-Ne yapıyorsunuz ? Bunlar yıkanmaz . Dese de dinlemediler .
Kadın:
– Ene hesil hesil fi haşere! demiş
Yıkamaya devam etmiş .Yukarı katlara hiç su çıkmamış gibi olunca . Bana hortum uzattılar . Demesin mi !
Yaaa nedir bunlardan çektiğimiz dedim eşime .
Artık okulun son günleri .?Kızım eş durumundan tayin istedi . Tayin çıkınca onlarla birlikte kıza yardım etmek için Antalya’ya biz de gittik . Bir haftanın içinde hemen hemen günde üç beş kere aranıyorduk . Ya eski kiracılar . Veya komşular .
Komşular:
-Hocam masa masa üstünde sandalye . Üstünde bir çocuk veya anneleri HÜSNE .Ya ne yeni dünya kaldı ağaçta . Ne de koruk kaldı asmada. Önce sizin bahçedekiler sonra da bizim bahçedekiler tırpanlandı .
Ben ve eşim artık birbirimiz kavga halindeydik . Adama git sen ben gelmeden bunları çıkart diye yolladık .
Ben nasıl duracaktım ki . Kızı yerleştirince ben de geldim . Yol yorgunuyum . Yolculuğun verdiği stres tepemi aşmış .Bir parça dinleneyim diye yattım ki !!!
Bir ses bir şamata ! Ne oluyor demeye kalmadı kapımız, borçlu kapısına gelmiş alacaklı çalışı gibi kırılıcasına çalıyordu !!!
Kapıyı açtım Necla hanım:
Hayırdır ne oldu ?
-Aman kadın kapıya dayandı. Ben de şu komşudaydım. Benim torun bahçedeki musluktan bir bidon su almış diye. Kadın çocuğu dövmek için yukarı çıkmış. Gel bunlara bir şeyler de .Bu durumda biz oturamayız Şurada 8 yıldır oturuyoruz . Bir çıtımız çıkmadı. Diyor koskoca kadın ağlıyordu. Hışımla yukarı çıktım. Kadın uzun boylu iri yarı birisi. Fakat bendeki sinir  onun o halini gözüme hiç mi hiç göstermedi . Bir yiteledim kadını kapıdan . Arapça bağırıyor küfür ediyor. Konu komşu toplandı. Bir komşu da:
-Hocam sen biraz merhametli olsan ya! Ümmet bunlar yaaa!
Beynim zonklamaya başladı.
-Ümmet ümmet biz ne dedik ? Kümbet mi dedik . Ümmet de biraz edepli olsa ya dedim.
Neyse eşim ve ben tam bir zıtlıkla bakar olduk birbirimize.
Ben:
-Bunları o arkadaşın başından attı bize dedim.
Gerçekten de öyle olmuş. Onun bir akrabasının evinden çıkartmışlar. Ve bize def etmişler.
Artık eşime dönerek:
-Bunlar bu evden çıkacaklar. Sen git ev bul çıkart bunları… Yoksa ben bu evi terklerim dedim .!!
Zira mahalle ellerinden zar oldu. Kiminin damına çıkıyor, kiminin meyvesini topluyorlar. 7 çocuk. Su parası gelince elektrik parası gelince her ay her ne bu diyor adam. Kira almıyoruz onları da bize yüklemeye çalışıyorlar. Yıkadıkları dolaplar sırılsıklam olunca. Kuruyunca çarpılmış gibi oldu. Duvar küf bağladı.
Artık eşim emlakçı emlakçı koşturuyor. Geliyor kadınla adamı götürüyor beğendirmek için. Yani bulduk yitirmezsek.
Yazın Temmuz sonu . Bunlar artık iyice işi azıya aldılar. Kızı hamile Suriye’de kalamamış . Eşi subaymış. O da geldi mi?
Ocağa tüp almıyorlar . Yemeği hazırlıyor . O komşuya gidiyor tüp yok sizde pişsin . Bu komşuya gidiyor “fi zeyt abyad “ Vahit kadeh” yani artık komşular da bıktı.
Bir emekli öğretmen olan İbrahim bey:
-Ya Hocam çıkartın bunları. Ne bahçemiz kaldı ne huzurumuz demeye başladı.
Neyse bizden biraz uzakça bir sitede bulundu ev . Fakat biz bulmadık . Artık gittikleri mahalle ve sokakta kolonileşmişler. Bir Suriyeli çıkıyor diye bunlara haber vermiş.
Ohh çıkıyorlar sonunda diye seviniyordum.
Dedim ki evde ne varsa alın yeter ki çıkın dedim.
Tam bitti her halde çıkıyorlar diye içeri girdim ki.
Komşu seslendi:
-Hocam asmanın altındaki sabit demir masa ile sandalyeleri alıyorlar demesin mi !
Dışarı çıktım fakat pür şiddet bir bağırmam var.
-Ne yapıyorsunuz ? Evi de sökün götürün isterseniz!
O öfke ile bağırdım “çekin gidin artık” dedim .
 Neyse günler günleri kovaladı aylar , yıllar geçti . Geçen hafta Sarımazıya gidelim de evden kışlık yiyeceklerden getirelim dedik . Daha içeride oturuyoruz . Soğuk diye elektrikli sobayı yaktık . Komşular da geldi kahve içiyoruz . Kapının zili çalınca açtım . Bir aşinalık var bu kim ? Bu kim diye düşünüyorum . Fakat kapkara uzun manto ve siyah baş örtülü biri .. kimdi kimdi derken
-Muhammet nerdedir ?
Ayyy ayy bu ses o ses ani HÜSNE !
-Ne var dedim !
Bana söylemiyor . Az bir Türkçesi ile “Muhammet nerde?”
Ben de:
-Ne yapacaksın deyince .!
Tam o anda eşim geldi . “Ne istiyorsun” deyince .
-Yaaa Muhammet ! Biliyorsun ? Mustafa u Mahmut oldular birisi 19 birisi olmuş 20 . Ben dinliyorum .
-Desem odur ki sen kira kağıdı yapsan her evi birine.. uuu onlar da alsınlar icar parası.
Eşim daha bu yarım yamalak anlatımı anlayamadan.
Ben:
-Defolll defollll ..diye bağırdım .
Eşim:
-Yaaa ne oldu? Ne dedi? Niye bağırıyorsun ?
-Yaaa senden iki çocuğa boş olan evleri kira kontratı yap ver de kira yardımı alsın oğlanlarım diyor.
Bu hale öfkelene eşim:
-Ne demek be kendi ülkeme ihanete mi edeyim sizin için! dedi.
Ben anlatabildiğim kadar Arapçamla “utanın ayıp diye bir şey var” dedim.
-Bir daha bize hiç bir şekilde gelmeyin, dedim.
Yani derler ya merhametten maraz doğar diye..
RELATED ARTICLES

Yorum Yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON HABERLER