Bazen üç aylık periyotlarla bazen de yıllık periyotlarla dünyanın en güçlü pasaportları sıralamasını gösteren liste yayınlanır. Geçtiğimiz günlerde bu liste yayınlandı. İktidara yakın kaynaklar yayınlanan bu listede Türk pasaportunun güçlendiği iddiasında bulundu.
Bu bir yalan haberdi. Türk Pasaportu 46. sırada yer aldı ama ülke sıralamasında çok daha gerilere düştü. Çünkü sıralamalarda birden çok ülke yer alıyor. Örneğin üçüncülük sırası 6 ülke arasında paylaşılıyor. Dördüncülük sırasında ise 7 ülke var. Sıralamalar bu şekilde yapıldığından Türkiye’nin önündeki ülke sayısı 75’i buluyor. Türk Pasaportunun yerlerde süründüğünü göstermesi açısından yakın zamanda iflas etmiş Yunanistan’ın 6, Malta’nın 7 ve orta eskinin doğu bloku ülkelerinin çoğunun ilk 10 sırada yer aldığını belirtmeliyim.
Bu da ülke sıralamasında Türk pasaportunun en değersiz hale geldiği bir döneme girdiğimizi, içler acısı bir durumda olduğumuzu gösteriyor. Yalan haberlerle pembe tablolar çizmenin kimseye faydası yok. Sorunla yüzleşmek soruna çözüm üretmenin ilk adımıdır. Halktan gerçekleri gizlemek sadece sorunları derinleştiriyor. Bazı verileri ve olguları cesaretle paylaşmak birlikte çözüm üretmenin yolunu da açar.
Türkiye’nin adım adım dünyadan koptuğuna ve giderek yaşanabilir bir ülke olmaktan uzaklaştığına dair en önemli verilerden biri de özellikle genç ve eğitimli nüfusun gelişmiş batı ülkelerine yasal ve yasal olmayan yollarla iltica taleplerindeki artıştır. Türkiye’de geleceğinden kaygı duyanlar yalnızca yakın Avrupa ülkelerine değil dünyanın en uzak ülkelerine göç etmenin yollarını arıyor ve hatta ciddi riskler alarak ‘umuda yolculuklar’ başlatıyor.
Bu gün itibariyle Meksika’dan ABD’ye kaçak yollarla geçmeye çalışan 60 bin Türk gencinin bulunduğu ve bunların 15 bini aşkın gencin ise ABD cezaevlerinde aylardır tutuklu olduğu haberi tablonun ne kadar iç karartıcı olduğunu gösteriyor.
4 Ocak 2025 tarihli haberin ilgili paragrafına aynen yer veriyorum; “ABD Gümrük ve Sınır Koruma Dairesi’nin (CBP) resmi kayıtlarına göre, 2021 ve 2024 yılları arasında ABD’ye Meksika sınırından kaçak olarak sığınmacı talebiyle gelen Türkler ‘in sayısı, 60 bin kişiye yaklaştı. ABD’de göçmenlik yasalarını ihlal ettiği iddia edilen 15 bin 86 Türk ise halen tutuklu bulunuyor”
Dünyanın ülkemize en uzak ülkelerinden birinde daha iyi bir gelecek kurma umuduyla yasal olmayan yollarla göç etmek isteyen çoğu eğitimli gençlerin sayısı on binleri buluyorsa yöneticilerin “ şapkayı öne koyup” düşünmesinin zamanı gelmedi mi?
Ülkemize daha yakın olan batı ülkelerinin kapısını çalan gençlerimizin sayısı konusunda az çok fikir sahibi olmamızı sağlayan bu veri sorunun devasa boyutuna işaret ediyor. Bir ülkenin geleceği bizzat yöneticiler eliyle yok ediliyor. Türk pasaportunun değerini anlamak için konsolosluklarda vize randevusu dahi verilmemesinden veya aylar sonrasında verilen vize randevularında sonuç alınmamasından anlamak mümkün.
Sorun da çözüm de çok açık. Bir ülkeyi gelecek kaygısı içinde yaşanabilir olmaktan çıkarırsanız o ülkenin insanları başka ülkelerin kapısını çalar. Bir ülkede insan hakları, adalet ve sosyo-ekonomik güvenceler varsa o ülkenin insanları da ülkelerinin refahı için canla-başla çalışır ve kendi ülkelerinde mutlulukla yaşarlar. Yöneticilerimiz son yıllardaki yanlış ve haksız yönetimleriyle ülkemizi yaşanamaz hale getirdiler.
Yoksullar Da Zenginler De Kaçıyor
Yukarıda özellikle dezavantajlı kesimlerin, eğitimli ama gelecek kaygısına sürüklenenlerin, yoksulların başka ülkelerde riskli umuda yolculuklarına yer verdik. Türkiye yasadışı iltica serüveninde üçüncü dünya ülkeleri arasında sayılıyor. Yasal göçmenlik başvurularında ise geri kalmış Latin ülkeleriyle aynı düzeydeyiz. Öyle ki doktor, mühendis, hemşire ve teknik elemanların iltica talepleri ülkemizin teknik elemen ihtiyacını karşılayamaz noktaya getirdi. Beyin göçü kırmızı alarm veriyor.
Yoksullar için tek çare kaçak yollarla gelişmiş ülkelere kaçış iken zenginler de “ Golden Vize” yoluyla kendilerine alternatif yaratıyorlar. AKP döneminde en çok zenginleşen iş adamları, AKP’ye yakın yeni zenginler sermaye transferi yoluyla hem seyahat özgürlüğü hem de oturum izinleri alıyorlar. Bu gün saraya yakın yöneticilerin dahi batı ülkelerinde ev aldıkları haberleri onların dahi gelecek kaygısı taşıdıklarını gösteriyor. AB ülkeleri bu konuda “Altın Vize” de denilen uygulamayı adım adım kısıtlamaya başladı. Avrupa ülkelerinde bu yola başvuranların ilk sırasında Türkiyeli zenginler yer alıyor. Bu uygulamanın konut fiyatlarını olumsuz etkilediği, kötüye kullanıldığı dikkate alınarak kısıtlanması sonucu AB ülkelerinde Altın Vize uygulaması bir elin parmaklarından az sayıya düştü.
Ülkemizde konut fiyatlarının aşırı derecede artması, uluslararası kara para aklama yöntemine dönüşmesi ve İnterpol tarafından aranan küresel suçluların merkezi haline gelmesi 400 bin dolar karşılığında ( yakın zamana kadar 250 bin dolardı) vatandaşlık verilmesinin sonucudur. Batı ülkelerinde Golden vize uygulaması doğrudan vatandaşlık vermese de olumsuz sonuçları dikkate alınarak kısıtlanmaya başlaması Türkiye’ye örnek olmalıdır.
Özetle ülkemizde gelecek kaygısı yaratan yönetim anlayışı değişmelidir. Her alanda kalitesiz ve sefil bir hayata zorlanıyoruz. Bu ülkede ne yoksulun ne de zenginin gelecek güvencesi bulunmuyor. Yalan haberlerle, “dünya biz kıskanıyor” safsatasıyla günü kurtardığını düşünenler ülkenin hem bugününü hem de geleceğini karanlığa boğuyor.