Pazar, Ekim 6, 2024
No menu items!
Ana SayfaGenelAntakya’nın prizmaları: “KARASU’LAR”

Antakya’nın prizmaları: “KARASU’LAR”

     Küreselleşme olgusu dünyamızı hızla yerelleştirdi. Kentimizin aranılır/bilinir, ziyaret edilir olması için yerel değerleri öne çıkartmaya çalışıyoruz. Yaşadığımız kentin unutulmuş, yaşamımızdan çıkıp gitmiş değerlerini öne çıkartmak için de yerel yönetimler, kentin sanatçıları, kültür insanları, gezginci insanları kentlerinde konuk etmek isteyen iş insanları… Kısacası tüm gücümüzle çaba harcıyoruz. Bu çabanın içinde bulunanlar değişik özendirmelerle desteklenirken; bu çabayı renklendiren, kalıcı kılan kültür sanat insanları görmezden gelinerek destekten yoksun bırakılıyor. Onların öne çıkması, kalıcı eserler vermeleri için hemen hiçbir çaba harcanmıyor. Oysa kültür sanat insanları kentlerin aydınlık yüzüdür. Çoban ateşidirler. Ben ise onları ‘yıldıza’ benzetirim. Sıklıkla ortaya çıkarlar, çıktıkları hızla ışığını yansıtıp kayıp giderler.

         Kayan yıldızları izlemek hüzün vericidir. Aşkı, umudu, beklentileri karanlığa taşımak, bir tür yok olmaktır. Kültür sanat insanlarının da kayıp gitmesi de aynı hüznü, aynı duyguyu hissettirir. Hüzünlendiğim anlarda, birilerinin önder olup, genç kültür sanat insanlarının ışığını doğru yansıtmasını, kalıcılığını öncülük etmesini düşlerim. Bu düşümün karşılığını Antakya’da Karasuları; Mehmet-Nebihe Karasu çiftini tanıyarak buldum. Bir prizmaydılar. Bilirsiniz; prizma üzerine gelen ışığı, dalga boyuna göre değişik renklerde, değişik yönlerde dağıtır/yerine ulaştırır. Karasu’lar da bunu yapıyorlar. Prizmalarını çarpan çoban ateşlerini, yıldızları, uzayda oluşturduğumuz çöplükten kopup gelen parçaları büyük bir sabır/özveriyle ışıkları/cisimleri doğru yöne/doğru renge dönüşmesinin önünü açmak için çabalıyorlar/çabalamayı sürdürüyorlar.

        Karasuların çalışmalarını tanıklık etmeden; uzaktan yakından, kenarından köşesinden ilintili olduğum, beklentilerimin bulunduğu kültür sanat dünyasını oluşturan insan kümesiyle çalışmanın çok keyifli olduğunu düşünürdüm. Niye bu işe bilen ustaların, bu keyfi paylaşmadığını hayıflanırdım. Yanılmışım. Karasuları tanıdıktan ve çabalarını tanıklık ettikten sonra düşündüklerimi, beklentilerimi elimin tersisiyle şöyle bir kenara ittim. Yapılan işin kolay olmadığını, aşınmayan irade/sabır istediğini, biraz da deli olmak gerektiğini gördüm. Açayım. Kültür sanatı ilgi duyan, ürün vermek isteyen insanlar, zor insanlar. Yazılmamış en güzel şiiri, öyküyü, çizilmemiş resmi, bestelenmemiş şarkıyı onlar ortaya çıkarmış/var etmişlerdir. Kısacası Libanus’un mektuplarını okumadan Antakya’yı anlatan, Ali Yüce’yi, Sabahattin Yalkın’ı okumadan şiir yazan bir insanı, sözcükleri ‘yan yana, alt alta’ dizmekle şiirin yazılamayacağını anlatmak ömür törpüsü. Nebihe-Mehmet Karasu inanılmaz bir özveri, sabır, bilgelikle bu iş yapıyor.

          Karasular, uzun yıllardır Antakya’da hangi yönden gelirse gelsin, üzerlerine gelen tüm ışıkları soğurup doğru yöne/renge yönlendirmekte. İçlerini alıp yoğurup, tekrar aydınlığa bırakmaktalar. Bugün Antakya’da kültür/sanat insanı olarak bilinen ya da ortalıkta dolaşanların üzerinde istisnasız emekleri var. Ne var ki bunların büyük bölümü Karasu çiftinin yaşamlarına katkısının ayırttın da değil. Yaşamın bir ironisi olmalı. Kendilerini ‘abilik’ noktasına taşıyıp, Karasuları yüklenerek/eleştirerek rüştünü ispatlama arayışına girmekteler. Yine ışığını yoğurup/aydınlığa bıraktığın, ‘yeni yetme’ kültür insanlarının ‘kılıcını’ çekerek varım demesi, aynı sokağın karşı kaldırımında; abalarını kaldırıp, aba altında birikmeleri, ellerindeki “gemici” fenerleriyle ışığı yakalama çabaları… Karasuları karamsarlığa sürüklemek yerine, atıkları tohumun çimlenmesi olarak alınıyor. Ve az bulunur keyif olarak da algılamakta. Bu keyfi de ‘dibine kadar’ yaşadıklarına değişik zaman dilimlerinde tanıklık ettim.

         Mehmet-Nebihe Karasu’lar Antakya’nın kültür/sanat yaşamının ve kültür/sanat insanlarının bir üst aşamaya sıçraması için ölçüsüz emek harcıyor. Prizmalarından ışıkların doğru yönlenmesi için çabalıyorlar. Bununla yetinseler iyi… Aynı zamanda yazıları, kitapları, araştırmaları, kurdukları Antakya Akademisi ile Antakya’nın günümüzün Libanusu’durlar.

          Son söz: Tarihin bir dönemin de Antakya konuşulursa içinde mutlaka Nebihe-Mehmet Karasu olacaktır.              

RELATED ARTICLES

Yorum Yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON HABERLER