Gezi Parkı davasında 18 yıl hapis cezası verilerek 25 Nisan 2022’de tutuklanan Avukat Can Atalay, Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) milletvekili adayı oldu.
Atalay, Kahramanmaraş merkezli depremlerde ağır hasar alan Hatay’da birinci sıradan aday gösterildi.
Medyascope’un sorularını yanıtlayan Atalay, “Deprem suçları ile mücadeleye ve sorumluları ile hesaplaşmaya talibiz. Hataylıların kentini, anılarını, değerlerini sahipsiz bırakmayacağına şüphem yok. Bu yolda onlarla omuz omuza mücadeleye etmeye talibiz” dedi.
- Yaklaşık bir yıldır hapistesiniz. İçeriden ülkenin durumunu nasıl gözlemlediniz?
İçeride olan, dışarıda olandan memleketi daha yakın takip ediyormuş. Bir yıl hem kısa ama hem de uzun bir süre. Biz içeri girdiğimizde fiyat artışları başlamıştı ama rakamlar biz içerideyken çıldırdı. Bunu A-47’den avukat görüş mahalline gittiğimiz, pek uzun denemeyecek mesafede dahi fark ediyorduk.
6 Şubat ise bir milattır. Sabah sayımı sırasında ilk depremi öğrendik, ikinci depreme ise canlı yayında tanık olduk. Arama-kurtarma faaliyetinin günler sonra başlayabilmesi, afet sonrasına ilişkin yapılan onca hazırlığın aslında “kağıttan kaplan” olduğunun anlaşılması ve göz göre göre insanlarımızın ölümü bekler hale düşürülmesi çok can yakıcıydı. Deprem güvenliğini bina yıkıp yeniden yapmaya indirgeyen siyasal iktidarın sözcüleri ise küfür gibiydi…
6 Şubat depremleri sonrasındaki yurttaş dayanışmasını örgütleyen siyasal ve toplumsal muhalefet ise memleketin hem yüz akı hem de umudu olduğunu bir kere daha gösterdi.
- Seçim atmosferini nasıl değerlendirirsiniz?
Atmosfer Silivri’den gergin görünüyor. Atmosferin nasıl olduğunu siz söyleyin ama A-47 mürettebatı gergin, onu söyleyebilirim.
- Aday olmanızdaki temel amaç neydi?
Bir avukat olarak ve Sosyal Haklar Derneği üyesi olarak -kendimi tekrar etmeden- yapabileceğim katkıları yaptığım kanısındayım. Adaylık bahsi gündeme gelmeden de görüşe gelen genç arkadaşlarımla hem bu fikrimi hem de bunu aşmaya ilişkin çözüm önerilerimi paylaşmaya da başlamıştım. Civanmert bir avukat kuşağı geliyor; onların inisiyatiflerini artırmayı bu memlekete karşı bir sorumluluk olarak görüyorum.
Öte yandan da bu seçimin tarihi bir önemi olduğu açık. Geçtiğimiz dönem parlamenter arkadaşlarımız çok iyi iş çıkardı. Kılıçdaroğlu’nun ifadesiyle “cumhuriyetin demokrasi ile taçlandırılacağı” bir yasama döneminde görev almayı çok önemsedim.
Son olarak; toplumsal muhalefet önemli bir birikim yarattı. Bu birikimin devlet katında siyaset sahnesinde daha güçlü, çok daha güçlü ifadesi ve “demokratikleşme”ye çalışanların ve gelecek kuşakların hakları yönünden ağırlık konmasını önemli görüyorum.
Erkan Baş arkadaşım, “Solsuz demokrasi soluksuz kalıyor” dedi. Son derece isabetli bir teşbih. Solsuz, toplumsal muhalefetsiz, muktedir yurttaşlar olmaksızın demokratikleşme soluksuz kalır.
- Sadece TİP’ten mi teklif aldınız yoksa başka partiler de size teklif getirdi mi?
- Siz adalet mücadelesi yürüten bir avukat olarak tanınıyorsunuz. Bu kimliğinizi Meclis’e nasıl taşıyacaksınız? Tutukluluğunuz boyunca edindiğiniz deneyimler ve gözlemler doğrultusunda, hukuk sistemini veya ceza adaleti sistemini iyileştirmek için neler yapmak istersiniz? Hangi politikalara odaklanmayı planlıyorsunuz?
Adalet mücadelesine Meclis kürsüsünün sağladığı olanaklarla devam, adalet için sosyal adaletin yeni kamucu-eşitlikçi politikalar için ısrarlı bir takipçilik…
Ceza sistemi ile ilgili gözlemlerimi ve gözlemlerimden esinlenen önerilerimi sıralamaya hem bu röportajın sınırları yetmez hem de buradan çıkıp buraya serinkanlılıkla uzaktan bakmadan bu fiilleri ifade etmeyi mahsurlu buluyorum. Bu öneriler bir mahpusun dilinden/kaleminden işitilmemeli.
Her şeye karşın, birincisi “hücre tipi” cezaevinin her şeyi ile insanın zihinsel ve bedensel sağlığına zararlı olduğunu vurgulamak için hiçbir şeyi beklemeye gerek yoktur. İkincisi, deprem döneminde haftalık telefon görüşmesi 10 dakikadan 20 dakikaya çıkarıldı. Ancak kısa bir süre sonra tekrar 10 dakikaya indirildi. Telefon görüşmelerinin 20 dakika olarak kullandırılması kimsenin mesaisini artırmaz ama örneğin mahpusun çocuğu ile kişisel ilişkisini sürdürebilmesi için çok kıymetlidir.
Milletvekilleri seçildikleri andan itibaren “Türkiye milletvekili” olurlar. Ama ben -malum- Hatay milletvekili olmak için adayım; söze yerelden başlayalım.
Hatay 6 Şubat depremlerinin sonuçlarını belki de en ağır yaşayan ilimiz. Türkiye’nin “bir deprem ülkesi” olduğu biliniyor. Ancak buna karşın hep milat kabul edilen 1999 depremlerinden bu yana, neredeyse çeyrek asır geçmesine ve bu sürenin ezici çoğunluğunun Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında geçmesine karşın yapılması gerekenlerin çok az bir kısmının yapıldığını; deprem güvenliğinin bina yıkma/yapmaya sıkıştırıldığını ve bunun sonucunda -örneğin- çok daha ucuz olan ve insanın binadan sağ çıkması önceliğini gözeten bir “güçlendirme seferberliği”nin “piyasanın gerekleri” gibi rantsal (!) gerekçelerle mevzuata -en pahalı yöntem istisna- alınmaması bu yıkımın, bu acının siyaset üstü olmadığının kanıtı.
İmar barışı /affı rezaletlerini, afet açısından son derece sakıncalı olan tarım arazilerinin yapılaşmaya açılması, parasını müteahhitten alan kişinin yapıyı denetlemesi kandırmacasının yıllarca devam etmesi gibi bir solukta sayabileceğimiz başlıkları şöyle özetleyelim: Kasım 2002’den Şubat 2023’e kadar geçen süre hiç de az bir süre değildir ve “rant yaratma” değil, yurttaş canını sakınma öncelenseydi afet güvenliğinin sağlanması konusunda esaslı bir mesafe katedilebilirdi. Bu mesafenin katedilmiş olması, bir adalet mücadelesinin konusu değil midir?
İşçi sağlığı, güvenliği mevzuat açısından işveren riski öngörecek, alınması gereken tedbirleri saptayacak, bu tedbirlerin alınmasını sağlayacak ve tedbirlerin riski gidermeye uygun olarak devamını sağlayacak… Depremde enkaza dönüşen kamu işyerleri var. Çok kısaca ifade ettiğim ölçütler uyarınca buradaki sorumlulukların tayininin hem hukuken hem siyaseten çok önemsiyorum. Bu hukuki – politik mücadele Türkiye’de insanlarımızın göz göre göre ölüme gönderilmesi ve bunun hiçbir hukuki karşılığı olmadığı için önemsenmemesi rezilliğinin aşılması için tarihsel olabilir.
6 Şubat depremleri arama – kurtarma faaliyetleri ve afet sonrası yurttaşın gereksinimlerinin karşılanması bağlamında da Adalet ve Kalkınma Partisi’nin tekçi yaklaşımının kurumları çürüttüğünü herkese gösterdi.
Bu açıdan da eksikliklerin, kusur ve sorumlulukların somut olarak saptanması önemlidir. Bu doğrudan politik bir mücadelenin konusudur; hukukçuların işlerini yapabilmesi için önce hukukun önündeki engellerin siyaseten kaldırılması gerekiyor.
6 Şubat depreminin en önemli bakiyesi ise yurttaş dayanışmalarının önemini; imece olmadan hiçbir şey olmayacağını en yakın hali ile ortaya koyması hem toplumsal hem de siyasal muhalefet çok iyi bir dayanışma faaliyeti örgütledi. Hataylıların hakkını teslim ettikleri bu faaliyeti, arkadaşlarımın emeklerini Türkiye’ye misal bir model olarak sürdürmek çok heyecan verici.
İlçe ilçe farklılık gösterse de Hatay eşitliğin, daha doğrusu çoğulculuğun, farklılıklarla beraber bir arada yaşamanın, kardeşliğin kentidir. Şimdi, depremi fırsat bilerek Hatay’ı kendi siyasal/toplumsal tahayyüllerine göre biçimlendirmeye niyetli bir iktidar var karşımızda. Bu nedenle de bu seçim Hataylı yurttaşlar açısından çok önemlidir. O nedenle “kilit” sorun ilk turda çözülmeli ve Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı seçilmeli. Ben mahpusum ama biliyorum ki Hatay’da çalışacak arkadaşlarımın en vurgulu söyleyeceklerinden biri, bu defa biz de Hatay’daki bu yeniden kuruluşun hem kent hakkı, konut hakkı açısından gereği gibi sürdürülmesi hem de çoğulculuğun, kardeşliğin kentinin yeniden ve afet dirençli inşasına katkıda bulunmak ve saniyen denetlemek görevine talibiz.
Hatay’dan seçilen bir Türkiye milletvekili olarak ise arkadaşlarımla birlikte yoksulluğun her türlü istismarına son verilmesi, Türkiye kapitalizminin en ucuz maliyet kalemi insanı canı olarak kabul edilmesi son bulsun, kimse ekmeğini kazanırken göz göre göre ölüme gitmesi diye uğraşmalıyız. Kanımca yoğunlaşılması gereken öncelikli başlıklar bunlar. Malum koşullar nedeniyle arkadaşlarımla yeteri kadar konuşamıyorum; eksiğimi onlar tamamlayacaktır.
Son olarak; Türkiye’nin demokratikleşmesine çalışanların ve gelecek kuşakların hakları (yani doğal varlıkların korunması) zaviyesinden güçlü bir katkı, güçlü bir müdahale zorunludur. Edinilen sözlerin sedada hoş bir seda olmaması ısrarlı, örgütlü takibimizle mümkündür.
- İktidarın kazanması durumunda nasıl bir ülke görüyorsunuz?
Türkiye bu hali ile devam edemez. Şu anda bu ihtimali düşünmek dahi istemiyorum.
- Muhalefet iktidara gelirse ilk beş yılda neyin değişmesini istersiniz?
Muhalefet iktidara gelirse Kılıçdaroğlu’nun ağzından çıkanları gerçekleştirmesi dahi memleketin bir nebze ferahlamasını sağlar. Biz; işlenen suçların üzeri kapatılmasın diye adalet mücadelesinde, çalışanlarının geliştirilmesinde ve gelecek kuşakların haklarının korunmasında demokratikleşmenin sözde değil özde olması için mücadele edeceğiz.
“Bir nebze ferahlama” ile eşit bir yurttaşlık, sosyal bir anayasa tartışmasına doğru da ilerlenebilir diye umuyorum.
- Oylarına talip olduğunuz seçmene ne söylemek istersiniz?
Şu anda Hataylıların bir bölümü il dışında. 14 Mayıs’ta Hatay’ın tarihi ve kültürel değerleri ile birlikte bir bütün olarak yeniden inşasına çalışmaya talibiz. Yitirdiğimiz canlarımızın hesabını sormaya talibiz. Deprem suçları ile mücadeleye ve sorumluları ile hesaplaşmaya talibiz. Hataylıların kentini, anılarını, değerlerini sahipsiz bırakmayacağına şüphem yok. Bu yolda onlarla omuz omuza mücadeleye etmeye talibiz. İstibdâd rejimini sona erdirmek için herkesin üzerine düşen sorumluluğu yerine getireceğine eminiz. Bu tarihi seçim ilk turda kazanılmalıdır. Bu sebeple, #BirOyKemaleBirOyTipe. O oyun hakkını vereceğimize de söz veriyoruz.