Atatürk, Türk milletinin tarihinde mühim bir yer tutan devlet adamlarından biridir! Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilmesinin ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda liderlik yapmış ve ardından da 10 Kasım 1938’de ebediyete intikaline kadar Cumhurbaşkanlığı görevini sürdürmüştür. Ata’mızı vefatının 79. yıldönümündü rahmet, şükran, saygı, gurur ve özlemle anıyoruz. O, daima Türk milletinin kalbindedir!
Yaptığı inkılâplar, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki sancılı dönemlerde yaşanan fikri çalkantılar ister istemez Atatürk hakkında çeşitli fikirlerin doğmasına sebep olmuştur. Bu kargaşa ortamında yaşananları değerlendiren bazıları Atatürk’ün din ila ilişkilerinde bazı problemli fikirler ortaya atmışlardır. Bu tür problemli fikirler, Atatürk’ü düşmanı bazı kesimler tarafından günümüzde de ortaya atılmaya devam edilmektedir.
Oysaki Atatürk’ü yakından tanıyan kişilerin verdikleri bilgiler ve Atatürk’ün hayatını anlatan güvenilir kaynaklara bakıldığında, Atatürk’ün son derece kuvvetli bir Allah inancına sahip olduğu ortaya çıkmaktadır.
Gerek Atatürk’ü yakından tanıyan kişilerin aktardıkları bilgiler, gerekse Atatürk’ün hayatını anlatan güvenilir kaynaklar incelendiğinde, Atatürk’ün din karşıtı olmadığı, aksine kuvvetli bir Allah inancına sahip, Kur’an’ı Kerim’in ışığını kendisine yol edinmiş, samimi bir Müslüman olduğu görülmektedir.
Atatürk’ün din ile ilgili uygulamaları incelendiğinde, bunların İslâm dininin özüne uygun oldukları görülür. Hayatını ortaya koyarak sürdürdüğü mücadele ile milyonlarca Müslüman’ı düşmanın zulmünden kurtarmıştır. Camilerin, düşman tarafından kiliselere dönüştürülme çabalarına engel olmuş, düşmana karşı Müslümanların tek yumruk olmasını sağlamıştır. Bütün bunlar, Atatürk’ün dinine ve milletine ne kadar bağlı bir insan olduğunu gösterir.
Atatürk’ün milli birlik ve beraberlik anlayışı da, aynı amaç ve aynı kültür çevresinde toplanmış insanların birbirlerine kenetlenmesini gerektirir. Kur’an’ı Kerim’in pek çok ayetinde de Müslümanların kendi aralarında birlik olmaları söylenir, birlik anlayışında yardım, bereket ve kutsiyetin olduğu ifade edilir.
NAPOLYON VE ATATÜRK’ÜN DİN ANLAYIŞI
Fransız Devrimi’nin generali ve Fransız Cumhuriyeti’nin ilk başkanı Napolyon’un anlayışına göre din, cahil ve sıradan insanları sessiz tutmak için mükemmel bir alettir.
Atatürk’ün din anlayışına göre ise, bütün dünya Müslümanları Allah’ın son peygamberi Hz. Muhammed’in gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmelidir. Tüm Müslümanlar Hz. Muhammed’i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli; İslâmiyet’in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmelidir. Zira ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler.
Atatürk, Türk milletinin bu inanç, ülkü ve davasının temelini İslâm ahlakından aldığını belirterek; fertler arası samimiyet, kardeşlik, iman ve işbirliğiyle mücadelelerin kazanıldığını her zaman dile getirmiştir. Bu nedenle Atatürk laikliği, sadece uygar ve çağdaş bir toplum yaşamının değil, aynı zamanda gerçek bir din anlayışının gereği olarak da görmüş ve benimsemiştir.
“Milletimiz din gibi kuvvetli bir fazilete sahiptir. Bu fazileti hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz…” demiş olan Atatürk’e göre, Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunu getiren önemli unsurlardan biri de İmparatorluğun son zamanlarında İslâmiyet’ten uzak düşmüş olmasıdır.
Atatürk, Dolmabahçe Sarayı ve Çankaya Köşkü’ne hafızları davet etmiş, Kur’an okutmuş, ayetler üzerinde çalışmalar yapmış ve din bilginleri ile meal ve tefsir konularında düşünce alışverişinde bulunmuştur.
Atatürk özel konuşmalarında da dindar olmanın gerekliliğini, Peygamberin hayatını, yaşadığı dönem ile dört halife dönemlerini, İslâm dininin yüceliğini, Allah’ın kudretini konu eden sözler etmiştir. Atatürk, İslâm dininin akıl ve mantığa uygun olduğunu da söylemiştir.
Atatürk, peygamberimiz Hz. Muhammed hakkında çok bilgisi olan bir Müslüman’dır. İslâm dini hakkında böylesine özel düşüncelere sahip olan ve her fırsatta bu düşüncelerini ortaya koyan Atatürk, Allah korkusu olan, Allah’ın emirlerini elinden geldiğince yerine getiren samimi bir inanandır.
Atatürk, Hz. Muhammed’e büyük bir sevgi ve saygı ile bağlı bir önderdir. Elbette Atatürk, tarihin kaydettiği büyük komutan ve devlet adamlarından biridir. Bu gerçeği bütün dünya kabul etmiştir. Atatürk’ün bu özellikleri bile tek başına onu tanımak için yeterlidir.
Atatürk’ün, bu üstün özelliklerinin dışında onun hayatı ve davranışlarında etkili olan ve sosyal yönü ile karakterini oluşturan İslâm ahlakından aldığı değerler olmuştur.
Atatürk, alçak gönüllülüğü ve hoşgörüsü ile dikkat çekmekte, barışçı ve uzlaşmacı kişiliği ile ön plana çakmaktadır. Duygusal değildir, akılcılık yolundan gitmiştir. Ahlak anlayışı yüksektir, dinine karşı çok hassastır. Kararlı kişiliği, giyimine verdiği önem, temizliğe düşkünlüğü, sanat ve estetiğe önem vermesinin önemi onun kişiliğinin İslâm ahlakından etkilenmiş olduğ3unun göstergesidir.
DİN VE TİCARET
Eskiden İran’da çaya tatlandırıcı olarak hurma ve üzüm katılıyordu. İngilizler İran’a şeker satmaya kalktıklarında bunu başaramadılar. Sonra İranlı mollalarla irtibat kurdular.
İngilizler mollaların vereceği fetva karşılığında şeker satışından elde edilecek kazacın yüzde 10’unu teklif ettiler. Nitekim bir Cuma namazında, Cuma hutbesi veren mollalar şu vaazı verdiler: “Siz Allah’ın nimeti olan hurma ve üzümü nasıl olur da çaya katarsınız? Bundan böyle çaya şeker katacaksınız”” dediler!
Mollaların bu vaazından sonra İranlılar çaya şeker katmaya başladılar, işler yoluna girince de İngilizler, mollalara verdikleri yüzde 10 payı satışların iyi gitmediği gerekçesiyle vermemeye başladılar.
Bunun üzerine mollalar, Cuma namazında ikinci bir fetva vererek, Cuma hutbesinde, “Gâvur icadı şekeri çaya katmak caiz değildir” dediler. Tabii ki bu fetva üzerine İranlılar evlerindeki şekeri sokaklara dökmüşler. Bunun üzerine İngiliz firmaları mecburen mollalarla yeniden masaya oturmuşlar. Fakat mollalar bu sefer yüzde 10 pay yerine yüzde 20 pay istemişler.
Eee dinsizin hakkından imanlılar (!) gelirmiş.. İngilizler çaresiz mollaların yüzde 20 pay talebini kabul etmişler. Ve mollalar Cuma hutbesinde, bu sefer, “Biz size ‘çaya şeker katmayın’ dedik ama ‘sokaklara dökün’ demedik. Şekeri çaya batıracak ve böylece gâvur icadı şekere boy abdesti aldırarak içeceksiniz” diye fetva vermişler.
Tabiî ki bu fetva İran halkı tarafından aynen yaşama geçirilmiş; İngilizler şeker satmaya, mollalar da şeker satışından yüzde 20 pay almaya devam etmiştir.
İşte Atatürk mollaların ve imamların bu tür çıkara dayalı fetvalarını ve halkın uygulamalarını bildiği için, bu gerçeği bir konuşmasında şöyle dile getirmiştir: “Türkler, dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kur’an, Türkçe olmalıdır!”.
AHİNRETE YATIRIM
Bu yıl itibariyle Almanya’da 8 bin, Fransa’da 9 bin kilise var. Türkiye’de ise 90 bin cami bulunmaktadır.
Almanya’da 70 bin, Fransa’da 60 bin sağlık kurumu var. Türkiye’deki sağlık kurumu sayısı ise sadece 7 bindir.
Bilimden, bilgiden, sağlıktan, eğitimden daha çok ahirete yatırım yapan bir ülkeden ne beklenebilir ki? Bir ülke ahirete yatırım yaparak bütçe ve dış ticaret açıklarını kapatabilir mi? Yabancı ülkelere olan dış borçlarını ödeyebilir mi?
Sözün özü: Borç, özgür insanların köleliğidir. Allah’a borçlu olmak, dış ülkelere borçlu olmaktan daha iyidir!