Yazdı
“Bayram Gelmiş Neyime/Kan Damlıyor Yüreğime”
Bugün Bayram. Bayramlar, anmaların, barışmaların, birbirini ziyaret etmelerin zamanıdır. Peygamberimizin, “Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz!” şeklindeki kutsal davetinden şaşmamızın olduğu gün. Bayram, ayrıca sevinçlerin, eğlencelerin, birlikte kutlamaların nedeni olur. Ama bu bayramın birkaç özelliği var: Birisi, 6 Şubat’ta 11 ilimizde yaşanan deprem felaketinin acılarının hâlâ yaşandığı dönemde olması. Bir diğeri, önümüzde çok önemli bir seçimin bulunması.
Maalesef 6 Șubat’ta vuku bulan deprem felaketinde, millet ve devlet olarak büyük ölçüde kendi ihmallerimiz, yüzlerce yıldır bir türlü kurtulamadığımız işlerimizi kötü yapma alışkanlığımız yüzünden binlerce insanımız öldü ve ağır maddi kayıplarımız oldu. Bu sebeple Ramazan ayı’nı buruk geçirdik. Bayrama eriştik. Hüzünler coğrafyamız var bu bayram. Evler gitti evet, şehirler yıkıldı, ama daha acısı toprağa verdiklerimiz sebebiyle derin hasretler yürekleri kavuruyor.
Elbette iyi niyetle, teselli olsun diye söylediğimiz “takdir-i ilâhî”, “Allah’tan geldi” gibi sözler, uzun vadede toplumda yanlış bir tevekkülü anlayışını, tedbirsizliği ve sonuçta kötü iş yapmayı kültür haline getirdi, getiriyor. Keşke bu Ramazan, yanlışlarımızın farkına varmamıza ve tövbe-i nasûh ile tövbe edip, bundan sonrasında –birçok ülkenin yaptığı gibi- işlerimizi kaliteli ve dürüst yapmamıza vesile olsa!
Ayrıca, ‘doymak bilmeyen nefisler’, bencillik ve çıkarcılık gibi ilkel tutkular yüzünden bu büyük depremde yaşamını kaybeden 50 bin insanımıza karşın, sorumluluğu üstlenen bir tek yetkili olmadı. Ne valisi ne belediye başkanı ne imar izni verenler ne imar affı yapanlar ne yetkili kurullar ne bakanlar ne Cumhurbaşkanı sorumluluk üstlendi. Bir tek yetkili istifa etmedi, tek kişi bile görevden alınmadı.
Depremden kurtulan insanlar hâlâ çadır kentlerde sefalet içinde yaşıyorlar. Onlar için Bayram gelmiş, hoş gelmiş sefa gelmiş. Ancak bu insanların içinde bir kırık plak hep aynı nakaratı tekrarlayıp duruyor :
“Bayram gelmiş neyime
Kan damlıyor yüreyime”…
Depremde çocuklarını, anne babalarını, kardeşlerini, akrabalarını, arkadaşlarını kaybeden depremzedeler için bu bayram acıdan başka birşey değil. Yitirdiklerinin soğuk mezar taşına sarılan depremzadeler, “Bize artık güneş doğmuyor. Yüreyimiz sızlıyor” diyerek ağlıyor. Sosyal medyadan enkaz kaldırma çalışmalarının fotoğraflarını “Herkes bayram temizliği yaparken benim memleketimde enkaz temizliği yapılıyor” notuyla paylaşıyor.
***
Deprem, acıları ile depremzedelerin yüreğinde hâlâ bir taş gibi otururken memleket tüm hızı ile seçim sürecini yaşamaya başladı. Tabii ki tipik bir Türkiye hikâyesi olarak bu seçim de eskileri gibi birilerince bir ölüm-kalım meselesi haline getirilmek isteniyor.
Ne bitmez “dava”mız varmış!..
Bu nasıl bir davadır ki, hak etmeyenlerin sadece ‘bizden’ diye atanabildiği, hak edenlerin haklarının gayet güzelce yenebildiği ama günah olmadığı kutsallık içerebiliyor?
Geçen hafta, DSP Başkanı Önder Aksakal Malatya’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanı sıra MHP lideri Devlet Bahçeli, BBP lideri Mustafa Destici ve HÜDA-PAR lideri Zekeriya Yapıcıoğlu’nun da bulunduğu törende; “Bu seçim geçmiş dönemlerdeki gibi bir sağ-sol seçimi değil, vatan millet seçimidir. İnşallah 14 Mayıs’ta vatanımızı küffara teslim etmeyeceğiz” dedi. Ne kutsallık ama… Ramazan’da ülkenin muhalefetini veya bir başka deyişle en az yarısını bir anda ‘kafirler’ anlamına gelen ‘küffar’ ilan edebildiler. Çünkü yeni katılmasına rağmen bu Cumhur İttifakı’nın kutsal bir davası var aslında. Bu öyle bir dava ki, bütün kutsalları kapsıyor ama bütün günahları da çok rahat işleyebiliyorlar…
Bu nasıl bir davadır ki, ülkeyi kalkındırmak, milleti zengin etmek yerine saraylar-yatlar-katlar-uçaklar ile itibarını göklere çıkartıp milleti fakir fukara bıraktırabiliyor.
Bu nasıl bir davadır ki, kamu malını üç-beş Hazine garantili müteahhide bol kepçeden davet usulü verebiliyorlar.
Bu nasıl bir davadır ki, kendinden olmayanları günahkar ve hain ilan edebiliyorlar; kendine gelenleri de anında kutsayıp tertemiz hale getirebiliyorlar.
Bu nasıl bir davadır ki, karşındakilere her türlü iftira atmayı hak görebiliyorlar ve sevapmış gibi iftiralar atabiliyorlar.
Aslında şunu sormak lazım: Bu nasıl bir dava ki, günahları sevap yapıyor ve sevapları da günahmış gibi görmezden getirtebiliyor.
***
Bu toplum artık bu oyunlara kanmayacak.
Oynadıkları oyun açığa çıktı.
Para dağıtıyorlar, satın alma değeri yok.
21 yıldır yapmadıklarını şimdi vaat ediyorlar.
Ama bir kilo soğan 30 lira. Bir kilo et 400 lira.
Bunlar safsata ile ucuzlamıyor.
Yalanlar artık ortalarda geziniyor.
Hâlâ talan peşinde.
Erdoğan’ın yakınları ile AKP’li mütahitlere verilen dev ihalelerle hemen konut yapımına girişerek deprem sayesinde paralarına para katıyorlar.
Bu siyasal iktidar, yaşamını kaybedenlerin, onların yakınlarının acılarını görmezden gelerek bayram mı kutlayacak?
Sizin bayram kutlamaya hakkınız yok.
Biz de bayramı,
Sizden kurtulduğu zaman kutlayacağız.
Bu ülkenin bayramı o gün olacak.