Son yıllarda zaman zaman dolmuş ve otobüse binerek, vatandaşın toplu taşıma araçlarında çektiği sıkıntıyı görmek ve bir punduna getirip kamuoyu ile paylaşmayı istediğim olurdu. Ama itiraf edeyim ki, bu çabalarım genelde toplu taşıma ile ilgili sorunların en az yaşandığı saatlerde idi. Yani ne sabah işe yetişme, ne de akşamları eve yetişme telaşesinin yaşandığı saatlerdeydi. Bu sebeple aman aman bir ciddi sorunla karşılaşmamıştım. Ama İstanbul’da yeni üniversitede göreve başladığım Eylül ayından bu yana, bu sıkıntıların bir kısmını görme ve yaşama fırsatı buldum. İlk şaşkınlığım ise gençlerin akıl almaz aymazlığı idi!
İstanbul trafiğinde bile henüz sabah ve akşamları mesai bağlantılı trafiğe henüz girmedim. Aksine gündüzleri şehir içi trafiğin az olduğu dönemlerde veya akşam biraz geç saatlerde otobüsleri kullandım. İstanbul’da belediye otobüsleri, halk otobüsleri ve deniz motorları, metrobüs hizmeti, metro seferleri belediye tarafından kartlı bir tarifeye bağlanmış. ‘Akbil’ adlı bir karta istediğin kadar para yüklüyor ve bu kartı belediyenin resmi veya diğer özel toplu taşıma araçlarında kullanabiliyorsun.
Bu güzel ve rahatlatıcı bir gelişme. İstanbul’da havaalanlarından da şehir merkezlerine ucuz ulaşımı sağlayan toplu taşıma araçları hizmeti var. 23 yıl Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan biri bu konuda bir arpa boyu yol ilerlememişken, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yaptıklarını takdir etmemek haksızlık olur!
Ancak asıl konu bu değil! Asıl konu; bu toplu taşıma araçlarında karşılaştığım ve aklıma hayalime gelmeyecek derecede hayal kırıklığına uğramam. Çocuklu veya orta yaşlı hanımlara 64 yaşıma rağmen ben yer verirken bunu yapmayan gençlerimizin bencilliği dayanılmaz!
Gençler artık toplu taşıma vasıtalarında ne yaşlı insanlara, ne çocuklu insanlara yer vermiyorlar.
Bu ayıplarını da iki gülünç yöntemle kamufle etmeye çalışıyorlar: Ya yorgunmuş gibi uyuma numarası yapıyorlar. (Sabahın erken saati değil, öğle vaktinden söz ediyorum.) Ya da cep telefonuyla çok önemli bir şey yapıyormuş numarası çekiyorlar.
İlk günler bu aymazlığa alışmam gerekir diye düşündüm. Ama ‘Alışamadım!’ Çünkü artık Türk çocuklarını yetiştiremediğimiz gerçeği beynimi kemiriyordu. Nerede hatalar yaptığımızı aramaya başladım.
Bu rahatsızlığımı konuştuğum kişilerle, hatta kendi öğrencilerimle. Hayrettir ki öğrencilerim bu olayı son derece normalmiş gibi karşılayıp hiç de beklediğim tepkiyi vermediler.
Konuyu açmadığım halde, üniversiteye gidiş-dönüşte toplu taşıma aracını kullanan üst düzeyden emekli bir TSK mensubu da bu rahatsızlığı açıkladı. Benden çok daha uzun bir süredir İstanbul trafiğinde toplu taşıma araçlarını kullanan bu arkadaşım da gençlerin bu terbiye sınırlarını aşan aymazlığına alışamamış.
Hocanın tespitlerine göre bunun başlıca sebebi, çocukları anaokulundan itibaren üniversite hayatına kadar servislerle gidiş-dönüş ulaşımına mahkûm etmemizmiş.
Oldukça makul bir sebepti. Küçük yaştan itibaren genellikle akranları veya çok az yaş farkı bulunan okul arkadaşlarıyla okula aynı servisle gidip gelen çocuklarımız, ayakta yolculuğa alışamamışlar. Onlar hala servisle ulaşım yaptığı bilinçaltı ile toplu taşıma araçlarına bindiklerinde hemen oturacak bir yer bulup oturuyor ve hiç kimse için kalkmıyorlar!
Bu arada toplu taşıma araçlarında göze çarpan şekilde ‘Yaşlılara ve çocuklu insanlara yer veriniz!’ şeklinde bir uyarıya da rastlamadım.
Son Söz: Gençler duyarsız amaçocuklarını uyarmayı bırakan anne ve babalar daha da suçlu. Milenyumla birlikte acımasız küreselleşme kıskacına kendisini kaptıran genç ebeveynler, çocuklarına bunu öğretmez iken, günün birinde yaşlanabileceklerini unutmuşa benziyorlar. Onlara ve belediyelere diyorum ki: Yaşlılarımıza ve çocuklu kadınlara hürmeti öğretelim! Yoksa bu gençler kendisinden başkasını düşünmeyen benciller ordusuna dönüşecek!