İnsan Hakları Derneği İskenderun şube Eş Başkanı Ayten Kılınc 12 Eylül Askeri darbesinin yıldönümü nedeni ile dernek binasında bir basın açıklaması yaptı
Açıklamasında “Bundan 43 yıl önce halklarımızın, emekçilerin ve gençlerin yaşamlarına bir karabasan gibi çöken 12 Eylül’ün karanlığı, dünden bugüne faşizan anlayışıyla birlikte sürmektedir. Darbeciler, 12 Eylül’den sonra “darbe düzeni” kurmuşlardı. Her şey devlet içindi. Önce devlet geliyordu. Yurttaşlar da devlet içindi. İnsan haklarını hiçe sayan, özgürlükleri devlet için tehlike gören bir düzendi bu. Militarizmin egemenliğine dayanıyordu. Bu “darbe düzeni” özü itibariyle halen devam etmektedir. Türkiye’nin ihtiyacı rövanşist duygu ve düşünceler değil, ilkelere ve değerlere dayalı bir sistem ve bu sistemin geçmişle yüzleşmeyi- gelecek için, adaletle gerçekleştirebilmesidir. “diyen Kılınc Açıklamasının devamında şu görüşleri kamuoyu ile paylaştı
Araştırmalara göre 12 Eylül Askeri Darbesi’nin toplumsal ve siyasal bilançosu şöyledir:
“1 milyon 683 bin kişi fişlendi, 650 bin kişi gözaltına alındı, açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 bin kişi idam istemiyle yargılandı, 517 kişiye idam cezası verildi, 259 kişinin idam dosyası Yargıtay’ca onandı, 49 kişi idam edildi, 71 bin kişi 141, 142 ve 163’den yargılandı, 98 bin 404 kişi ‘örgüt üyesi’ olmak suçundan yargılandı, 388 bin kişiye pasaport verilmedi, 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı, 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti, 300 kişi ‘kuşkulu bir şekilde’ öldü, 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelerle kanıtlandı, 14 kişi cezaevindeki uygulamaları protesto etmek için yaptıkları ‘açlık grevi’ sonucu yaşamını yitirdi, 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı, 1402 sayılı yasa nedeni ile 3 bin 854 öğretmenin ve 120 öğretim görevlisinin işine son verildi, 1402 sayılı yasa nedeniyle 9 bin 400 kişi kamu görevinden atıldı ya da sürüldü, 47 yargıç görevden atıldı,7 bin 233 devlet görevlisi bölgeleri dışına sürüldü, 937 film ‘sakıncalı’ bulunduğu için yasaklandı, 23 bin 667 derneğin faaliyeti durduruldu, İstanbul’da gazeteler toplam 300 gün yayımlanmadı,13 büyük gazete için 303 dava açıldı, 31 gazeteci cezaevine konuldu, gazeteciler hakkında toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi, gazetecilere toplam 3 bin 715 yıl hapis cezası verildi, 300 gazeteci saldırıya uğradı, 3 gazeteci öldürüldü, 49 ton gazete, dergi ve kitap, sakıncalı olduğu için imha edildi.
Her ne kadar 12 Eylül darbesinde yer alanlar hakkında yargılama başlatıldıysa da etkili bir çözüm olmadı. Dahası var olan cezasızlık politikası sonucunda darbeci zihniyet devam etti. En son yaşanan 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimini de bu çerçevede değerlendirmek gerekmektedir. Başarısız olan darbe girişiminin ardından 20 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL ise 2 yılın ardından resmi olarak kaldırılsa dahi mantalitesi hala uygulamadadır. Bu nedenle, gösteri hakkı, ifade özgürlüğü engellenmekte. Muhalif olan veya muhalif olarak addedilen gazeteciler, siyasetçiler, avukatlar, insan hakları savunucuları hala baskıya maruz kalmaktadır.
Yeni bir “Toplumsal Sözleşme”ye Demokratik bir Anayasaya ihtiyaç vardır. Düşünce ve ifade özgürlüğü toplantı ve gösteri hakları ve diğer insan hakları üzerinde bu kadar baskı varken Cumartesi insanları davasında olduğu gibi Anayasa Mahkemesi’nin kararı bir Kaymakam tarafından boşa çıkarılırken yeni bir anayasa tartışması ancak hükümetin dayatma Anayasası olabilir. Hükümet darbe anayasası yerine sivil anayasa istiyorsa önce bunun tartışılabileceği bir ortam sağlamak durumundadır. Bu sözleşmenin ilk adımı öncelikle “Toplumsal Barış” olma durumundadır. İçeride ve dışarıda daha fazla gecikmeden çatışma çözümüne ihtiyaç var. Yargı bağımsızlığına, acil olarak da adil ve adaletli bir yargıya ihtiyaç vardır. Kürt sorunu, Alevî sorunu vb. farklı inanç ve kimlik sahibi grupların karşı karşıya olduğu sorunlar ele alınmalı ve çözüme kavuşturulması için katılımcı, şeffaf, kapsayıcı çalışmalar yürütülmelidir. Bütün bunlar için de demokratik güçlerin barış ve demokrasi talepleri etrafında birleşmesi gerekiyor.
Geçmişin darbelerinin hukuk önünde hesabı sorulmadan, darbe düzenlerinden kurtulmak olası değildir. Bunun için de sistemin, hukukun üstünlüğü ve demokrasi ilkesine göre inşa edilmesi gerekmektedir. Sistemin değerleri, insan onuru, insan hakları ve özgürlükleri, barış, eşitlik, dayanışma olmalıdır”