İstanbul’un Çekmeköy ilçesinde belediye ekipleri, geçen salı günü sabah 06.00’da Çevik Kuvvet eşliğinde Nişantepe Mahallesi’nde kaçak olduğu gerekçesiyle Roman vatandaşların oturduğu bazı evleri yıktı. İddiaya göre vatandaşlar bu sırada darp edildi. 86 yaşındaki yatağa bağlı alde yaşayan kayınvalidesi, eşi ve 10 çocuğuyla sokakta kalan Gülay Öztürk, “Bize seçimden önce izin verildi. Biz iznimizi aldık. Tapulu evimizi yaptırdık. Ondan sonra seçimler bitti ve geldiler bir anda yıktılar. Hala şaşkınlık içindeyiz” dedi. Kayınvalide Gülfidan Sepet ise “Bize hakaret ettiler. Çocuklarımızı dövdüler, beni sürükleyip attılar, Hasta hasta, bu vaziyette gittim ben Tayyip’e oyumu verdim. Bunu mu yapacaktı? Ben 86 yaşındayım. Bunu mu görecektim Tayyip’ten ben” diye konuştu.
İstanbul Çekmeköy Belediyesi, Nişantepe Mahallesi’ndeki gecekondu mahallesinde kaçak olduğu gerekçesiyle geçen salı günü bazı evleri yıktı. Bu sırada vatandaşlara zor kullanıldığı, 86 yaşındaki yatağa bağlı yaşayan Gülfidan Sepet’in de sürüklenerek evinden dışarı çıkarıldığı iddia edildi. Oğlu, gelini ve 10 torunuyla sokakta kalan Gülfidan Sepet ile evleri yıkılan vatandaşlar, ANKA Haber Ajansı’na konuştu.
“SEÇİMDEN ÖNCE İZİN VERDİLER. BİZ EVİMİZİ YAPTIK. SEÇİMDEN SONRA YIKTILAR”
Yatalak durumdaki kayınvalidesi, eşi ve 10 çocuğuyla sokağa atılan Gülay Öztürk, seçimi kazanan Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a tepkilerini dile getirerek şunları söyledi:
“Biz evde yatıyorduk. Sabah saat 5-6 civarlarında geldiler, kapıyı çaldılar belediyeden. Eşime ‘Çık’ dediler. Direkt eşimi alıp ters kelepçe yaptılar. Çoluk çocuğu içeriden sürükleyerek dışarı çıkardılar. Nasıl AK Parti belediyesi bu? Nasıl roman halkına sahip çıkıyorlar? Nasıl vatandaşa sahip çıkıyorlar? Hiç bilmiyoruz. Suriyelilere ev yapmayı düşünüyorlar. Kendi vatandaşlarını da bu duruma sokuyorlar. Seçimden önce yıksalardı tamam anlayacaktık. Bize seçimden önce izin verildi. Biz iznimizi aldık. Tapulu evimizi yaptırdık. Ondan sonra seçimler bitti ve geldiler bir anda yıktılar. Hala şaşkınlık içindeyiz. Bizi perişan halde bırakıp gittiler, yıktılar. Hiçbir sebep söylemediler. Biz gittik izin de aldık. Seçimler olmadan önce izin de aldık verdiler.
“ÇOLUK ÇOCUĞA ŞİDDET UYGULADILAR, EŞİMİ DARP ETTİLER VE YATALAK KAYNANAMI DIŞARI ATTILAR”
Çekmeköy Belediyesi yapıyor bunu. Çoluk çocuğa şiddet uyguladılar, eşimi darp ettiler ve yatalak kaynanamı dışarı attılar. Bu duruma sokuyorlar bizi. 10 tene çocuğum var. Kayınvalidem, eşim 13 kişi yaşıyorduk evimizde. Kira verecek durumumuz yok. Bir kira olmuş 5 milyar (bin), 6 milyar (bin). 10 tane çocukla kimse ev vermiyor. Daha önce kirada oturuyordum. Çocukların sesinden ev sahibi ‘Çık’ dedi. Kirayı arttırıyor. Ben yatalak kayınvalideme bakıyorum, bir tek eşim çalışıyor. Zor zoruna ödeniyor her şey, zor zoruna yetişiyor. Özel günlerde çiçek satıyoruz biz. Bizi mağdur ettiler bu şekil. Bizden başka iki aile daha mağdur oldu.
“BİZİMLE BİRLİKTE 3 KİŞİNİN EVLERİ YIKILDI”
Bizimle birlikte 3 kişinin evleri yıkıldı. Çok mağduruz biz. Yardım istiyoruz. Para yardımı istemiyoruz. Sadece bizim çatımız, evimiz yapılsın, tek isteğimiz bu. Çoluk çocuğumuz okuldan geri kaldı. Çoluk çocuğumuzun eşyaları enkaz altında kaldı. Hiçbir şeyimizi alamadık. Sabah çocuk altına yaptı affedersiniz. Elimle yıkadım, kaç saat donsuz gezdirdim.
“BİZ DE İNSANIZ. BUNLAR BİZİ İNSAN DEĞİL, HAYVAN YERİNE KOYDU”
Bu çocuğu sürükleyerek dışarı çıkardılar. O büyük kızımı. Biz de insanız. Bize insan gibi davranılmasını istiyoruz. Biz bir hayvan değiliz. Onların verdiği gibi biz oyumuzu kullanıyoruz. Biz de insanız. Bunlar bizi insan değil hayvan yerine koydu. Sanki bu evde PKK’lılar yaşar gibi davranışlar. Çoluk çocuk feryat feryadına. Komşular yardımcı olamaya çalışıyor, Çevik Kuvvet komşularımıza saldırıyor. Nasıl adalet bu? Bizim adaletimizin sağlanmasını istiyoruz. Bizim evlerimiz olsun. Biz para istemiyoruz. Erzak yardımı da hiçbir şekilde istemiyoruz. Sadece bizim çatımız geri yapılsın. Bizim çoluk çoğumuz çok mağdur. Benim kayınvalidem çok mağdur. Bizden daha kötü durumda, daha beter oldu. Elinden gelen yetkililer bize yardımını ulaştırsın. Tek isteğimiz bizim bu.
“ERDOĞAN, ‘ROMAN MİLLETİNİN ARKASINDAYIM’ DİYOR. BİZDE OYLARIMIZI KULLANDIK SONUMUZ BU MU?”
İstediğiniz yerde bunu yayınlayabilirsiniz. Bugün bizim başımıza gelen yarın bir başkasının başına gelebilir. Destek verilsin, bizim arkamızda durulsun. Ezilmeyelim. Birbirimizin arkasında duralım. Yazık günah ya. Benim çoluk çocuğum nasıl dayak yiyerek buradan çıkarılıyor? Eşim nasıl dayak yiyor benim çoluk çocuğumun gözleri önünde. Allah’tan bunların korkuları yok mu? Tayyip Erdoğan ‘Roman milletinin arkasındayım’ diyor. Biz de senin arkandayız, bütün Roman milleti senin arkanda. Oylarımızı kullandık bizim sonumuz bu mu?
“15 TEMMUZ’DA ERDOĞAN’IN BİR LAFIYLA SOKAĞA ÇIKMIŞTIK”
Oylardan sonraki gün sonra bu olay oluyor. Nedir bu ya? Biz PKK değiliz ki Türk vatandaşıyız. Türk bayrağının olduğu yere de kepçe vurdu ya. Türk bayrağını kaldırın bir köşeye as, ondan sonra yine yıkımına başla. Türk bayrağına da saygıları yok bunların. Nasıl bunlar Türk insanı? Tayyip Erdoğan için diyoruz ki ‘Türk bayrağımızı koruyor’ bizim. Tayyip Erdoğan da bizim vatanımızı korumuyor. Çekmeköy Belediyesi de AK Partili. Bayrağı koruması lazım, ama bu bayrak enkaz altında kaldı. Eşim çıkardı enkaz altından o bayrağı bugün. Yazık günah. Bak bayrağımızı nereye astık? (Bayrağı ağlayarak gösteriyor) Her zaman dimdik kalacak o bayrağım. Biz PKK değiliz, biz Türk vatandaşıyız. Bak erkek evlatlarımız var, yetiştiriyoruz. Yarın bir gün asker olacak, savaşa yollayacağız. 15 Temmuz’da savaşa koştu bizim erkeklerimiz. Şehitlerimiz var. Tayyip Erdoğan’ın bir tek lafıyla. Milletimiz caddelere dökülecek dedi. Biz evde beklerken, bizim erkeklerimiz 15 Temmuz Köprüsü’ndeydi. Bizi yok saydılar. Bizi bir anda yok saydılar. Nerede?
“8 TANE OKULA GİDEN ÇOCUĞUM VAR. SINAVLARINA GİREMEDİLER”
Bin tane Suriyeliye ev yapılacak, daha güzel köşkler yapılacak. Bizim memleketimizde Suriyelilere öncelik veriyorsan, kendi vatandaşına daha öncelik vermen lazım. Sana, tamam, ‘Suriyelilere yapma’ demiyoruz ama bize de öncelik vermesi lazım. Bizim de okula giden çocuğumuz var. 8 tane okula giden çocuğumuz var bizim. İki tanesi ufak, okula gitmiyor. Araştırsın, araştırsın, yalan diyorsalar hiçbir yardımı bize yapmasın. Öğretmenlerinden mesajlar geliyor, sınava giremediler. Öğretmenlerine açıklayamadık bu durum başımıza geldi diye. Şu an kayınvalidem komşumun evinde. Yatıyor. Yazık günah çekebilirsiniz.”
“TAYYİP SESİMİZİ DUYSUN EVİMİZİ YAPTIRSIN BEN OYUMU TAYYİP’E VERDİM BUNU YAPACAKTI?”
Yatalak vaziyetteyken, 86 yaşında sokağa atılan Gülfidan Sepet, “Bizi Tayyip Erdoğan duysun” diyerek şöyle konuştu:
“Evimizi yapsınlar, dışarıdayız kızım, dışarıda. Bize hakaret ettiler. Çocuklarımızı dövdüler, dışarı attılar. Beni sürükleyerek attılar. Yürüyemiyorum. Ben bayıldım, fenalaştım. Bizi Tayyip Erdoğan duysun, evimizi yaptırsın. Açız ama başka bir şey istemiyoruz. Açız. Böyle hastayım. Hasta hasta bu vaziyette gittim ben Tayyip’e oyumu verdim. Bunu mu yapacaktı? Ben 86 yaşındayım. Bunu mu görecektim Tayyip’ten ben? Biz her sene ona verdik. Bakın Kemal Kılıçdaroğlu’na vermedik. Onu tuttuk, ona verdik, onu sevdik aman o bize babalık yapsın. Onu tuttuk. 10 tane çocuk var bizde, 50 kişi oy verdik ona.”
“HERHANGİ BİR YIKIM KARARI ÇIKARTMADAN, BİZE BİLDİRİM YAPMADAN BİR ANDAZ GELİP YIKTILAR”
Evi yıkılan bir diğer mağdur Hakan Hayman ise üç hane olarak sokağa atıldıklarını söyledi. Eşi Yonca Hayman ve oğluyla yıkılan evlerinin başında nöbet tutan Hakan Hayman, “Seçim bittikten sonra evimize bir anda geldiler. Yıktılar. Haber bile vermediler. Herhangi bir yıkım kararı çıkartmadan, bize evinizi yıkacağız falan demediler” diyerek oda tepkilerini şöyle dile getirdi:
“‘YIKMAYACAĞIZ’ DEDİLER, SEÇİM BİTTİKTEN SONRA HABER BİLE VERMEDEN BİR ANDA GELİP YIKTILAR”
“Seçimden önce gittik belediye başkanlığına. Bize konteyner izni verdiler. ‘Konteyner koyun’ dediler. Biz de seçim olduğundan dolayı ‘konteyner yerine, düzgün, kafamızı sokacak bir evimiz olsun. Kendi tapulu arsamız burası’ dedik. Biz gerekli yerlere gittik, ettik müracaatımızı. Sonra diktik evimizi. Belediye ‘Gelin izni halledin’ dedi. Resmi işlerde çalışan bir vatandaşımız var, geldi. Onunla konuştuk. İlçe başkanlığına, belediyeye gitti. Görüştü. ‘Halledeceğiz, görüştük. Yıkmayacağız’ dediler bize. Biz evi, çatımızı yaptık. İçeride oturuyorduk. Bize dediler ‘Seçimleri bekleyin, halledeceğiz’ dediler. Seçim bittikten sonra evimize bir anda geldiler. Yıktılar. Haber bile vermediler. Herhangi bir yıkım kararı çıkartmadan, bize ‘Evinizi yıkacağız’ falan demediler.
“MADEM YIKACAKSINIZ SEÇİMDEN ÖNCE YIKIN”
Madem yıkacaksınız, seçimden önce yıkın. Belediye Başkanlığı’na gittim ben bizzat. Başkanla görüşmek istedim, o yoktu. Belediye Başkan Yardımcısı’yla görüştüm. ‘Ben size konteyner izni verdim, ev yapın demedim’ dedi. ‘Bizim hatamız var. Siz konteynerde yaşayabilir misiniz’ dedim. ‘Yaşayamam’ dedi bana. ‘Biz nasıl yaşayacağız 3 hane? Bizim de çocuğumuz var. Biz de temiz yaşamak istiyoruz’ dedim. Temiz yaşama hakkımız yok mu? Var. Ben de çocuğumu temiz bir şekilde okula göndermek istiyorum. ‘Bu benim sorunum değil’ dedi. Peki kimin sorunu?
“ÇÖP TOPLAYARAK, ÇİÇEK SATARAK, ÇOCUĞUMUN ÖNÜNDEN RIZKINI ALARAK BU EVİ YAPTIM BEN”
Yonca Hayman da “Belediyenin, muhtarlığın, kaymakamlığın değil. Kimin sorunu? Kime sözümüzü duyuralım” diyerek, şunları ifade etti:
“Çöp toplayarak, çiçek satarak çocuğumun önünden rızkını alarak bu evi yaptım ben. Çocuğumun evine bunu yapamazlar. Ben sesimi duyurmak istiyorum. Ben evimi istiyorum. Sokakta yatıyoruz kaç gündür. Sesimizi duysunlar artık. Çocuğum okula gitmedi. Gönderemedim. Bu halde bu çocuğu okula gönderebilir miyim? Oğlum okula gitmediği için ben ağlıyorum. Bu halde çocuğumu nasıl okula yollayayım? Benim çocuğumun da hakkı var. Odası olsun.
“O KOLTUĞA BENİM SAYEMDE OTURDUYSAN BENİM HAKKIMI DA VER”
Belediye başkanı burayı benim kafama yıkamaz. Belediye başkanı geldi ve buradan geçti. Benim halimi sormadı. Geldi emir verdi, ‘Gidin, orayı yıkın’ dedi. O koltuğa benim sayemde oturduysan benim hakkımı da ver. Geleceksin, burada benim halimi soracaksın. Bu benim tapulu arsam, nereye gidelim? Suriyeliler bizden güzel yaşıyorlar.”
“DÜZGÜN BİR YAŞAMA HAKKI VE TEMİZLİK İSTİYORUZ”
Yeniden söz alan Hakan Hayman, “Ben diyorum ki bunu neden seçimden önce yapmadılar? Biz hakkımızı arıyoruz ve şu an mağdurum. Ben dedim ‘Haksız olabiliriz ama bir yol göstermeniz lazım’ diye. Kafamıza mı yıkmanız lazım burayı? Kafamıza mı? Şunları. Bakın şu inşaatları çekin. Bunların milyon dolarları var. Bizim yok. Bizim de temiz yaşamaya hakkımız var. Buranın yüzde 70-80’i kaçak. Madem izin vermiyor bu yüzde 80’inin kimi ruhsat almış ki? Bana konteyner için izin veriyor. Ben konteynırda üç hane nasıl yaşayabilirim? Konteynırda yaşayamam ki. Bir tek karı koca olsak tamam. Düzgün bir yaşama hakkı ve temizlik istiyoruz” diye konuştu.
“BİR ODANIN İÇİNDE 3 HANE KALMAK İSTEMİYORUM, KADIN OLARAK UTANIYORUM ARTIK”
Yonca Hayman ise bir odanın içinde 3 hane kalmak istemediğini, bu durumdan bir kadın olarak artık utandığını belirterek şunları söyledi:
“Ben çöp toplayarak bu evimi yaptıysam, gelip de bunu başıma yıkmaya hakları yok. Benim tapum var. Kendi toprağımda kendime rezil olmaya başladım. Muhtara gidiyorum, akıl danışıyorum. ‘Çık kapıdan’ diyor. Kaymakamlığa gidiyorum. ‘Çık bu kapıdan’ deniliyor. Belediyeye gidiyorum, ‘Bir tane konteynerde 3 hane kal’ diyorlar. Nasıl üç hane kalacağım? Dedim ki ‘Komşudan borç topladım, bu evi yaptım. Sen buradan geçiyorsun. Ben burada ağlıyorum. Benim halimi sormuyorsun. ‘Sen o belediye başkanı koltuğa oturduysan benim halimi soracaksın. Gel de benim şu çocuğumun bir vaziyetine bak. Belediyede, yukarıda saklanıyorsun. Kapıdan, beni güvenlikten içeriye almıyorsun.
“BU MEMLEKETTEN GERÇEKTEN UTANIYORUM ARTIK”
Bak benim okumam yazmam yok. Ben bir işe girip çalışamıyorum. Ben çocuğumu bu hale getirmemek için okutmaya çalışıyorum. Ama çok engelliyorlar bizi. Sonra bu çocuğum yarın öbür gün ziyan olacak. Bırakın ben de çocuğumu temiz bir evde yaşatayım ve okutayım. Bizim hakkımız yok mu buna? Nerenin vatandaşıyız? Buranın vatandaşı. Bak benim çocuğum Kıbrıs’ta asker, ben asker annesiyim. Bu hale mi geleceğim ben? Bu memleketten gerçekten utanıyorum artık. Bu vaziyete geldiğim için insanlığımdan utanıyorum.”
“NE OLUR SESİMİZİ DUYUN BİZİM”
Burada kalıyoruz, şu koltukta kalıyoruz. Komşularım bana bir çay verirse içiyorum. Vermeseler içmiyorum. Benim yatağım bu. Gidecek yerim yok. Bak eşyalarımın üstüne yıkıldı abla. Çocuklarım içeride yatarken yıkıldı. Adalet bu değil. Ne olur artık sesimizi duyun bizim. Biz kimsenin canını yakmıyoruz. Bizim de canımız yanmasın artık. Suriyeliler güzel giyiniyorlar. Biz giyinemiyoruz, yaşayamıyoruz.
Ben iki tane çiçek satacağım, gideceğim sabahın köründe çöp toplayacağım, geleceğim çocuğuma bir kahvaltı kuracağım. Onu da elimden belediye alacak. Var mı böyle adalet? Ben alnımın teriyle para kazanıyorum. Bunun hesabını kim verecek? Kim verecek bunun hesabını? Gelsin bu belediye.
“SOKAKTA YATMAKTAN BIKTIM ARTIK”
Bu belediye nerede? Gelsin. Bu muhtarlık nerede? Gelsinler. Bana diyor ki ‘İzinsiz yaptın.’ Mecbur yapacağım. Bana izin vermiyorsun ki. Sokakta yatmaktan bıktım artık. Konteynerde ne yapacağım ben? Kim ilgileniyorsa o gelsin karşıma. Başkanımızdan artık biz bir akıl bekliyoruz artık. Bu rezilliği çekmeye hakkımız yok. Bir fikir bekliyoruz. Biz de insanız. Gelsinler düşünsünler artık bizi. Daha söyleyeceğim bir şey yok.”