Pazar, Kasım 24, 2024
No menu items!
Ana SayfaKöşe YazılarıGarip Turunç Yazdı: Rusya-Ukrayna Savaşı ve Düşündürdükleri

Garip Turunç Yazdı: Rusya-Ukrayna Savaşı ve Düşündürdükleri

Garip Turunç Yazdı: Rusya-Ukrayna Savaşı ve Düşündürdükleri

Şu günlerde mağdur ve mazlum Ukrayna halkı, tescilli katil ve zalim bir devletin saldırı ve işgali altında acılı saatler yaşarken başka konuda yazmak içimden gelmedi. İşgalin siyasi, diplomatik, askerî, hukuki vb. boyutlarını ekranları dolduran irili ufaklı uzmanlar “jeopolitik”, “jeostrateji”, “NATO’nun çevrelemesi”, “Rusya’nın emperyal hevesleri” gibi koca koca laflarla, değerli düşüncelerini biz sıradan fanilerle paylaşırlarken, arkalarındaki görüntülere yansıyan insanlık trajedisini içlerinde ne kadar hissediyorlar, bilemiyorum.

Çünkü yağan bombaların, metrolarda doğan bebeklerin, ailelerini terk etmek zorunda kalan babaların, annelerin, başlarına ne geldiğini anlayamayan çocukların gözleri önünde, sanki uluslararası bir turnuvada satranç maçı yapılıyormuş gibi konuşuyorlar çünkü. Hamleleri öngörmeye, karşı hamleleri değerlendirmeye çalışıyor, hatta taraf tutuyor, “şu haklı, bu haklı” diyorlar. Onları izlerken yaşanan trajedinin farkındalar mı acaba diye düşünmemek mümkün mü?

İşin en dramatik tarafı, insanoğlunun içindeki zulüm eğilimi ile bilimin ürettiği teknolojik vahşi silah gücünün birleşmesinden doğan tehlikeyi önlemenin, ondan daha büyük ve daha yıkıcı bir güçten başka bir yolunun bulunmayışıdır. Elemle görüyoruz ki, bir zalim, pençesinden daha yeni kurtulmuş bulunan masum bir halka tekrar saldırırken, 21’inci yüzyılın üçüncü 10 yılında bilim ve teknolojide bu kadar gelişmiş bulunan insanlık dünyamız, o zalimi durduracak güçte ve değerde kansız bir insanî ve ahlâkî yol üretememiş. O yüzden de dünyamız, her yıl dünyada en çok kan döken/döktüren başka bir soyguncu güçten Ukrayna işgalini durdurması için yardım beklemekte. Çağdaş uygarlığın insanlığı getirdi son nokta!.. Bu da küresel utanç!.

Bu işin esası nedir? Bu savaşı tetikleyen gelişmeler nelerdir? Konunun arka planında neler var? Bir çözümleme yapalım.

NATO’NUN GELİŞMESİ VE KUŞATMA POLİTİKASI

1991 yılında Sovyetler Birliği dağıldı, tek kutuplu bir dünya düzeni oluştu, ABD giderek dünyanın tek egemeni durumuna geldi.

Avrupa’da eski Varşova Paktı üyeleri, Romanya, Polonya, Çekoslovakya ve Bulgaristan NATO’ya üye olarak kabul edildiler. Üçüncü dünya düşüncesinin ileri ülkesi Yugoslavya dört parçaya bölündü.

Bunlar yetmedi, NATO’nun 2008 tarihinde Bükreş toplantısında Gürcistan ve Ukrayna’nın da NATO’ya üye olma istemlerinin olumlu karşılanmasına karar verildi.
Sovyetler’in dağılması sonrası Rusya bir askeri çerçeveye alınmak isteniyordu. Yinelersek Çekoslovakya, Macaristan, Polonya, Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya, güneyde Arnavutluk, dağılan Yugoslavya, Slovenya, Hırvatistan, Karadağ ve Kuzey Makedonya ya NATO’ya alındı ya da AB’ye alındı.
ABD ve NATO, Rusya’ya karşı bir kuşatma politikası izliyor, özellikle Karadeniz’de denetimi ele geçirip Karadeniz’i bir NATO kapalı denizi durumuna sokma çabası içine giriyordu.

ABD Savunma Bakanı L. Austin, daha birkaç ay önce bu durumu şöyle belirtmişti: “Karadeniz, NATO’nun Doğu kanadıdır ve Karadeniz’in güvenliği ABD’nin ulusal çıkarıdır.”

Bu tabloyu analiz etmeden, neden sonuç ilişkisi kurmadan, 30 yılı görmeyip sadece 24 Şubat 2022 sabahına bakarak “Rusya saldırdı” sonucu çıkarmak, bir saptama değildir, anın fotoğrafıdır sadece. Çünkü bu tablo analiz edildiğinde, Ukrayna’nın bir sonuç olduğu ama ABD’nin NATO’yu genişletme stratejisinin ise neden olduğu görülecektir.

NATO KUŞATMASINA KARŞI…

Rusya’nın tutumu, ABD/NATO’nun 30 yıldır sürdürdüğü büyük kuşatma, etrafı sarılmış, boğazına yapışılmış birinin, büyük bedel ödememek için yumruk atmasıdır… Stratejik hedef: ABD/NATO’yu “güvenlik garantileri” vermeye mecbur etmek. Bu garantilerin başında da Ukrayna’nın NATO’ya üye alınmayacağı konusu var elbette.

Yumruğu yiyenin (Ukrayna) alması gereken ders, mahallenin kabadayısı (ABD) adına neden komşusunu kuşattığını ve boğazına sarıldığını sorgulamaktır.
Tablonun bu gerçeğine aktif müdahale edecek siyasal tutumlar almadan, salt “savaşa hayır” diyerek pasif bir konumda kalmak, insani görünür ama sonuç değiştirici değildir.

Pasif “savaşa hayır” tutumunun, sloganın kapsadığı içeriği kazanması, ancak “ABD’ye/NATO’ya hayır” tutumuyla mümkündür. Çünkü 1945 yılından bu yana dünyamızda meydana gelmiş askeri saldırganlıkların yüzde 81’inin doğrudan Amerikan saldırganlığı olduğu çağımızın gerçeğidir.

Evet, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali kabul edilemez. Ama bunun yanına şunu da koymak durumundayız: Karadeniz’in bir Ameri-kan gölü haline gelmesi de kabul edilemez!

Anlamamız gereken şudur: NATO’nun varlığını sürekli genişletmesi bir savaş riskidir. Savaş istemeyenin mücadele etmek zorunda olduğu, asıl budur. Hümanizm bunu gerektirir.

BATI’NIN TAVRI

Rusya’nın eylemli savaş hareketine karşı ABD, Avrupa ve NATO ülkeleri sıcak bir çatışmadan kaçınıyor, ekonomik yaptırımlar üzerinde duruyorlar.  Görülmemiş bir izolasyon, dışlama ve köşeye sıkıştırma politikası her sahada uygulanıyor. Ukrayna’nın yanında, savaş hariç ne yapılabilecekse yapılıyor. Hatta, AB ve üye birçok ülke savaş halinde silah yardımı yapmama kuralını bozarak Ukrayna’ya silah gönderiyor. Son olarak Almanya Ukrayna’ya 1.000 tanksavar ve 500 Stinger füze göndereceğini; ABD Ukrayna’ya hafif silah ve tanksavar yardımı yapacağını açıklamıştır. ABD, Ukrayna işgalinin NATO ülkelerine de sıçrayacak bir genişleme göstermesi olasılığına karşı Avrupa’ya takviye birlikleri göndermeye başlamıştır.

Buna karşılık 26 Şubat 2022 günü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısını kınayan ve Ukrayna’ya karşı güç kullanmayı “derhal durdurmasını” öngören karar tasarısı, Rusya’nın vetosuyla önlendi. Bu durum, Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 15 üyeli Güvenlik Konseyi’nin usule ilişkin olmayan konularda dokuz üyenin olumlu oyu ile alınan kararlarında beş sürekli üye Çin, Fransa, SSCB, Birleşik Krallık ve ABD’nin olumlu oyunu arayan, dolayısıyla onlara veto hakkı tanıyan 27. maddesinin 3. fıkrası, barışın tehdidi, bozulması ve saldırı eyleminin bir sürekli üye tarafından gerçekleştirilmesi durumunda sistemin işlemediğini, işlemeyeceğini gösteren en yeni örnektir.

Tüm bunlar olurken Putin amaçlarının işgal olmadığını, hedeflere ulaşılınca savaşı bırakacağını ve işgal ettiği topraklardan geri çekileceğini açıklayarak ateşkes ve barış yolunu açık tutmuş oluyor.

Savaş ya da daha doğru bir ifadeyle Ukrayna’nın işgali başlayalı 10 gün oldu ve Putin’in bu amansız savaştan geri adım atma ihtimali sıfıra yakın görünüyor. Öte yandan, Ukrayna da tahminlerin ötesinde bir direniş ortaya koydu. Putin’in varlığını reddettiği “Ukrayna ulusu” bir bakıma, bu savaşla birlikte adeta yeniden doğdu.
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, ateşkesin bir an önce sağlanmasını istiyor. Dünkü Al Jazeera’ya konuşmasında, “Şu anda bitirmeye çalıştığımız krizin sona ermesinin ardından Ukraynalılar gelecekte nasıl yaşayacaklarına kendileri karar vermeliler. Bu, şu anda siyasi çevrelerde görüşülüyor. Ben bu tartışmalara katılmıyorum. Biz kesinlikle bunun Ukrayna’da yaşayan tüm halkların görüşü olması gerektiği gerçeği üzerinden hareket ediyoruz” dedi.

Putin’in Ukrayna saldırısının çok büyük bir insanlık trajedisiyle süregelme ihtimali yüksek. Savaşın, Putin’in attığı çılgınca adımdan geri dönemezliği nedeniyle ve Ukrayna’nın umulmadık bir kahramanlık ortaya koyarak direnmesi sayesinde çok uzun süreceğini düşünürsek, yüreklerin karalar bağlaması için fazlaca neden var..

TÜRKİYE’NİN TUTUMU

Türkiye için Rusya ve Ukrayna, gerek güvenlik, gerekse ekonomik yönden çok önemli iki komşudur. Savaşın başladığı ilk gün, Erdoğan’ın “Her iki devletin dostluğundan vazgeçmeyiz” açıklaması yapması çok doğru ve milli çıkarlara uygun bir yaklaşımdır. Batı nezdinde de anlayışla karşılanmış durumda olsa da bunun nasıl mümkün olacağını düşünmek zor. Ayrıca Ukrayna savaşının uzaması, Türkiye üzerindeki “yaptırımlara katıl” baskısının artmasına da yol açabilir. Türkiye’nin bunu dikkate alarak geleceğini planlaması, uzun vadeli bakması gerektiği açıktır.

Bu noktada, Erdoğan’ın şu sözünün altını önemle çizmek gerekir: “Ukrayna’yı AB’ye alma gayretlerini de doğrusu takdirle karşılıyoruz. Bu güzel bir gelişme. Ama AB üyelerine diyorum ki, ‘acaba Türkiye’yi niçin AB’ye almakta tereddüt ediyorsunuz veya almıyorsunuz?”

Ukrayna’da yaşanan Rus saldırısı, Türkiye’nin NATO içindeki önemini de arttırmış görünüyor. Ankara açısından bu durum, AB’ye tam üyeliği zorlamak için yeni bir fırsat kapısı da aralayabilir.

Bu fırsatın önündeki en büyük engelin ise, AK Parti hükümetinin iç politika saikleriyle oluşturduğu Batı karşıtı retorik olduğunu söylemek mümkün. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın izlediği politikalarda yaptığı keskin dönüşler iç kamuoyunda, özellikle de AK Parti seçmenleri açısından “anlayışla karşılanıyor” olabilir. Ancak iş dış politikaya geldiğinde, keskin dönüş ve yeni söylemlerin Avrupa ile AK Parti hükümeti arasında oluşmuş güvensizliği kısa sürede ortadan kaldırılması zor. [Batı’nın suçlarını ve Türkiye’ye karşı yaptığı haksızlıkları eleştirmek başkadır; ve elbette gereklidir… Fakat Avrupa’yı “Haçlı ittifakı” diye nitelemek, “siz kendi yolunuza, biz kendi yolumuza” diyerek ayrı yollarda olma vurgusunu yapmak başkadır. Hele de ekonomide Batı kaynaklı yatırımların da katkısıyla iyi gittiği dönemlerde “Avrupa Birliğine ihtiyacımız kalmadı” diye konuşmak ama sonra da “geleceğinizi Avrupa’da görüyoruz” demek başkadır.]

ÇIKIŞ YOLU UZLAŞMA MASASINA UTURMAKTIR

Bugün dünya yeni bir paylaşım savaşının eşiğinde. Egosu şişik liderler, umarız kendilerini değil, çocukları, kadınları, insanı/insanlığı, doğayı düşünürler de savaş kışkırtıcılığından vazgeçer, doğru olanı yaparlar. Savaşa hayır derler. Barışı korurlar.
Rusya’nın bu ilerleyişini durdurmanın iki yolu vardır. Birincisi, Batı’nın aynı şiddetle sıcak savaşa girmesidir ki bu bir çılgınlık olur. Aslında dünya kamuoyu da bunu kabul etmiyor. İkinci yol, Rusya ile uzlaşma masasına oturmaktır.

Bu durumda:

Rusya’nın Ukrayna, Kırım ve Dombay bölgesiyle ilgili görüşleri kabul edilecektir.
Rusya, Ukrayna’da işgal ettiği topraklardan geri çekilecektir. Böylece Batı dünyası diplomatik bir başarı kazanmış olacaktır.

Ukrayna’nın NATO’ya alınması bu durumda ertelenecektir. Zaten Ukrayna, Batı’nın ipine tutunarak NATO’ya girmenin ne kadar sakat bir iş olduğunu da anlamış bulunmaktadır.

Putin’in temel amaçlarından birisi, aslında Ukrayna’nın tümünü işgal etmek yerine Kiev’de Rusya yanlısı bir hükümet değişikliğini sağlamaktır. Bu çatışmaların sonucu Kiev’de Zelenski hükümetinin istifa etmesi de beklenmelidir. Onun yerine Moskova yanlısı bir hükümet gelirse Rusya için önemli ikinci bir başarı sağlanmış olacaktır.
Şu merak ediliyor: Rusya masaya oturuldu, bir şekilde ülkeyi bölme, iradesini denetim altına alma, yönetimi değiştirme gibi bir sonuç alırsa, eski Sovyet nüfuz alanındaki ülkelerin tehdit algısı açısından Batı’nın yaptırımlarının hiçbir anlamı kalmayacaktır.

Putin Bush’un “önleyici vuruş” doktrinini uyguluyor, Biden da “silahsız kuşatma” ile karşılık veriyor. Bakalım satranç nasıl sonuçlanacak?

RELATED ARTICLES

Yorum Yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON HABERLER