Konumuz aslında bir fıkradan yola çıkıyor. Malum olduğu üzere Hitler, Mussolini ve Churchill II. Dünya Harbi’nde kendi milletlerinin liderleriydi. Fıkra bu ya, bu 3 muhterem öldükten sonra ahirette bir sınavdan geçirilirler. Melaikeler bir köpeğe bir tabak hardalı yedirecek olan lideri birinci olarak mükafatlandıracaklardır. Hardala ilaveten başka şey isteyen olursa o istek de yerine getirilecektir. İlk olarak Hitler’le başlarlar. Hitler köpeğin ve hardalın bulunduğu odaya girer. Merakla bekleme başlar!
Aradan daha beş dakika geçmiştir ki, köpeğin hırlaması duyulur, Hitler “Yandım Allah!” diye köpeğin ısırdığı elini göstererek dışarı fırlar. Melaikeler “Ne oldu?” diye sorduklarında Hitler’in cevabı “İçeri girdikten sonra elime aldığım hardal kaşığını köpeğin ağzına açarak içine soktum. İkinciyi vereceğim zaman gene ağzın açmak istedim ama açmadı. Bunun üzerine zorladım, zorlayınca köpek elimi sırdı!” şeklindedir.
Melaikeler “Tamam, geçmiş olsun!” diyerek Hitler’i gönderirler. Sıradaki Mussolini gelir. Mussolini’ye de sınavın şeklini anlatırlar. Mussolini “Bana birkaç kilo et verir misiniz?” der ve alarak odaya girer. Uzunca bir bekleyiş ve Melaikeler “Galiba başardı!” diye düşünürken, gene köpeğin hırlaması ve Mussolini’in “Yandım Allah!” diye dışarı fırlaması bir olur.
Ona da ne olduğu sorulduğunda, “Etlerin üzerine yeteri kadar hardal sürerek köpeğe yedirmeye başladım. Uzun bir süre iyi gitti. Ancak köpek doyunca daha isteksizleşti. Ardından ağzını zorla açmaya çalışınca elimi ısırdı!” diye gelişmeleri anlatır.
Mussolini de sınavı geçememiştir ve ona da “Geçmiş olsun!” denilerek gönderilir. Sırada İngiliz Devlet Adamı Churchill vardır. Ona da aynı sınavı açıklarlar. “Tamam!” diyerek ve purosunu içen Churchill odaya girer. Üstelik yanına hiçbir şey de almaz.
Aradan epeyce bir süre geçer. Artık Melaikeler bile sabırsızlanmışlardır. Birbirlerine “Ne oldu acaba?” diye sormaya başlarlar. Ama gene de zaman geçmeye devam eder. Nihayet kapı açılır ve Churchill yeni bir puro yakarak, “Bu iş tamam!” der. Bu arada hardal tabağı boştur. Köpek de kuyruğunu sallamakta, arada bir poposunu yalamaktadır.
Sınav heyeti “Tamam, öyle anlaşılıyor ki hardalı köpeğe yedirmişsin. Sınavı kazandın. Ama bunu nasıl yaptığını açıklar mısın?” diye sorarlar. Churchill de “Cevabı veririm ama benim de 2 şartım var!” der. Şartları kabul edilir. İlk şartında kimlerin bu sınavdan geçtiğini sorar. Cevabı alır. İkinci şartı ise bu meseleyi nasıl çözdüğünün yarışmacılara ve özellikle de Amerikan Başkanı Roosvelt’e söylenmemesidir. “Tamam!” denir. Churchill olayı anlatır.
Churchill, odaya girince köpeğin poposuna kaşıkla hardal sürdüğünü, poposu yanan köpeğin de burayı yalayarak hardalı yediğini söyler. Hardalın her bitişinde ağır ağır sürme işlemi devam etmiştir. Biraz uzun sürse de, sonuçta hardalı köpeğe bu şekilde yedirmiştir.
Melaikeler “Vallahi pes, bu ne zekâ!” diyerek tebrik ederler. Yalnız içlerinden biri “Peki anladık da, neden Roosvelt duymasın!” diye şart koştun diye sorar. Churchill “Çok basit. Roosvelti’ide bu şekilde idare ediyorum. Duyarsa facia olur!” der. Herkesin Churchill gibi olmasını bekleyemeyiz ama Hitler gibi olması da arzu edilemez herhalde…
Bazı okurlar “Hocam, yabancılardan örnek veriyorsunuz. Türk devlet adamlarından verecek örnek yok mu?” diye sorabilir. Elbette var. Gazi Mustafa Kemal Atatürk bunu “Yurtta sulh, cihanda sulh!” düsturu üzerine oturtmuştur. Yurt içinde birlik ve beraberlik sağlanır, kutuplaşmalar giderilir. Yurt dışında ise, diplomasinin evrensel kuralları çalıştırılır. İmza koyulan uluslararası anlaşmalara riayet edilir. Diğer devletlerin yöneticilerine diplomatik yöntemlerle hitap edilir.
Son Söz.Türkiye’nin uluslararası ilişkilerini önüne gelene bağırıp çağırarak, “Sen kimsin yaaa, haddini bil!” şeklinde aşağılayarak daha iyi yapmak mümkün değildir. Keşke dış politika Dışişleri Bakanlığı’nın yetişmiş meslek memurları (monşer diye aşağılananlar)’nıntavsiyeleri alınarak yönetilse ve son zamanlarda mahkûm edildiği 2 dudağın arasından kurtarılabilse!