ABD’nin Telaviv’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması ve bunun üzerine gösteri yapanlar üzerine “devlet terörü” suçu işleyerek ateş açan İsrail akerlerince62 Filistinlinin ölmesi, 2.700 civarında insanın da yaralanması Türkiye’de büyük yankı yarattı. Bu devlet terörünü önlemek mümkün müdür? Mümkünse nasıl olabilir, hangi araçlar ve devletler kullanılabilir? İnsanlığın yüzkarası haline gelen bu mezalime biraz değinmekte yarar görülmüştür.
İsrail’i caydırabilmek için akla gelen ilk üç yol askeri açıdan caydırmak, siyasi yolla caydırmak ve ekonomik yaptırımlardır. Ancak askeri açıdan caydırmak iki nedenle pek mümkün değildir. Her şeyden önce bir nükleer güç olan İsrail, aynı zamanda ABD’nin de savunma şemsiyesi altındadır. Yani İsrail’e yapılacak bir askeri müdahale doğrudan ABD’yi karşına almak gibidir. Hatta buna bazı AB ülkelerini bile ortak edebilirler.
Siyasi yolla İsrail’i devlet teröründen vazgeçirmek için de adres Birleşmiş Milletlerdir. BM’de ise bu caydırıcılığın gerçekleştirilebilmesi için Güvenlik Konseyi’nden çıkacak karara ihtiyaç vardır. Ancak burada da Konsey’in daimi üyelerinden ABD’nin vetosu İsrail’e uygulanabilecek yaptırımların önünde takoz gibi durmaktadır.
Geriye İsrail’i ekonomik açıdan caydırma seçeneği kalmaktadır. Ama bunun da kolay olmayacağı bu yazının devamında anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere İsrail’in devlet terörüyle gerçekleştirdiği vahşet ABD tarafından alkışlanarak haklı bulunurken, AB ülkeleri pek mutlu olmasalar da fazlaca da ses çıkartamadılar. Tabii ki Suudi Arabistan ve Mısır da… Almanya, İngiltere gibi ülkeler olayın bağımsız hukukçularla araştırılmasını talep ederken, Fransa Cumhurbaşkanı Macron olayı kınadığını bildirdi.
Bu vahşete karşı en anlamlı gelişme Türkiye’nin dönem başkanı olduğu İİT’nin İstanbul zirvesiydi. Kınamaya ilaveten sonuç bildirisine yerleştirilen 30 madde içerisindeki üç madde önemli olarak değerlendirilmektedir. Bu üç maddenin içerisinde “Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyacak ya da Filistin meselesine zarar verecek kararlar alan ülkelere karşı siyasi ve ekonomik yaptırımlar uygulanması” hususu daha da dikkat çekicidir. Ancak uygulanabilirse…
Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkelerin Filistin sorununa ilgisinin giderek azalması bu maddenin bile uygulanabilirliğini (veya başarı şansını) azaltmaktadır.
“BM dışında bu yaptırımlar İsrail’e münferit olarak uygulanabilir mi?” diye çıkış yolu aransa fazlaca şans olmadığı da görülmektedir. Zira İsrail, kurulduğu yıldan itibaren bilimsel ve teknolojik gücünü devamlı yükselterek, küçük nüfusu (8.5 milyon) ve toprağına rağmen yıllık GSMH’sı 300.6 milyar, fert başına geliri de 35 bin doların üzerindedir. Enflasyon eksi (-0.50) giderken, işsizlik oranı da %4 civarındadır. Son 5 yıllık büyüme oranı %3.3’tür.
İsrail, GSMH’nın yaklaşık %30’unu ihraç etmektedir. Dış ticaret dengesinde 5-7 milyar dolar arasında fazla veren İsrail’in ihracatının %34’ten fazlasını Avrupa ülkelerine, %30’unu Kuzey Amerika’ya, %25’e yakınını Asya’ya yapmaktadır. Ortadoğu ülkelerine 2017 yılındaki ihracatı da 7.3 milyar dolar olan İsrail’in bu ticari ilişkilerinde Ortadoğu ülkeleri içerisinde Filistin hariç olmak üzere ilk sırada Türkiye vardır.
İsrail ihracatının aslan payında(%25) değerli taş ve metal (elmas vb ziynet eşyası) var. Onu elektrik makine ve ekipmanı izliyor. Üçüncü sırada ilaç, 4’üncü sırada bilgisayarıyla birlikte makineler var. Daha sonra da optik-teknik ve medikal imalat, onları da uçak ve uzay araçları (malzemeleri) takip ediyor. Tarımda kendisine yettiği gibi ihraç da ediyor.
Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında, ABD’nin desteğini devamlı alan İsrail’i caydırabilmek için Avrupa’nın büyük ekonomilerinin (İngiltere, Fransa, Almanya), Çin’in, Hong Kong’un ve Suudi Arabistan ile Mısır’ın da yaptırımları desteklemesi önemlidir.
Son Söz: İsrail’i caydırmak için öncelikle Arap ve İslam ülkelerinin bir araya gelmesi şart. Daha sonra onların yanına Çin ve AB ülkeleri de eklenmeli. Aksi halde caydırmak hayal!