Türkiye, yerel seçimlere doğru hızla ilerlerken ekonomik kriz derinleşiyor. Ekonomide küçülme süreci yaşanıyor. 2016 yılsonunda enflasyon yüzde 8.5 iken, şimdilerde 20.3 seviyesindedir. Kısaca, ekonomi ferman dinlemiyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, iktidar Türkiye’yi mutlu edemiyor. Toplum huzursuz, millet kutuplaşıyor. Vatandaşlardan mutlu olduğunu beyan edenlerin oranı yüzde 58’e gerilemiştir. Mutsuz vatandaşların oranı ise yüzde 42’dir. Gelecekle ilgili beklentilerin kötüleşmesi ise, hem umudu hem de mutlu olmamızı engelleyen başlıca neden gibi görünüyor. Çünkü ‘gelecek yıl iyi olacak’ diyenlerin oranı yüzde 36’dır.
En mutsuz olan insanlar ise yüzde 53 oranı ile 45-55 yaş aralığındaki orta yaşlılar. En mutlu olanlar ise okuryazar olmayanlar. Keza, Türkiye’de işsizlik oranı da artıyor. Kasım/2018 ayı itibariyle Türkiye’de işsiz sayısı 4 milyona ulaşmıştır. Üniversite mezunu işsiz sayısı 1 milyonu aşmıştır. Türkiye’de 4 işsizden biri üniversite mezunudur. İş bulmak için üniversite mezunu olmak artık yeterli olmuyor!
İktidarın, yerel kalkınmada yaşanan başarısızlığının sonuçları işsizlik, gıda enflasyonu ve cevre olayları olarak karşımıza çıkıyor. Gıda fiyatları son 10 yılda enflasyonun üzerinde seyrediyor. Son aylardaki sebze-meyve fiyatlarındaki artışın nedeni, hava koşullarından ibaret olmadığı anlaşılıyor. Çünkü global gıda fiyatları yüzde 10 artarken, Türkiye’de yüzde 200 oranında artıyor.
Türkiye’de, ekonomik alanda yapısal çözümler üretilmediği sürece enflasyonun kritik noktada kalmaya devam edeceği görülüyor. Koskoca Türk Devleti, İstanbul ve Ankara’da çadır kurup vatandaşa ucuz domates, patlıcan, biber, patates, soğan, nohut, mercimek satıyor. İktidar, uzun vadeli hedefleri ıskalıyor, kısa vadeli hedefleri ön plana çıkarıyor.
Ve tüm bu olumsuzlukların sonucu olarak AKP’nin oyları düşüyor. Çünkü lâfla peynir gemisi yürümüyor!
SİYASİ SÖYLEMLER
31 Mart’ta yerel seçimler var! Seçim günü yaklaştıkça iktidarın baskı ve kuşatması ağırlaşıyor. Cumhur İttifakı’nın liderleri, diğer partilerin seçim öncesi işbirliğinden rahatsız oluyor ve kışkırtıcı siyasi dil kullanıyor.
Seçim gününe daha tam bir ay var! Seçim ittifakları arasındaki rekabet gittikçe siyasi savaşa dönüşüyor. Zaten yaklaşık 10 yıldan beri sürekli olarak siyasi hayatımızda yüksek adrenalin yaşıyoruz. Toplum olarak sürekli yüksek adrenalinden yorgun düştük. Artık kavga etmek yerine, sakinliğe, huzura, geleceğimizden, umutlarımızdan ve hayallerimizden konuşmaya ihtiyacımız var.
Seçmen olarak sandığa giderken, Türkiye için vicdan muhasebesi yapmamız gerekiyor. Bugünkü muhasebemiz her şeyden önce şunu gösteriyor: Hepimizin Atatürk’e ve Cumhuriyet’e minnet borcu var! Ayrıca hatırlatmakta fayda var: Dünya güçlü bir kavşaktan geçiyor. Türkiye’de ekonomik ve toplumsal olarak zor bir dönemden geçiyor. Maalesef ‘güçlüyüz’ demekle güçlü olunmuyor. Ülkeleri güçlü yapan; özgürlükler, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygıdır.
Türkiye’de, 2010 yılından buyana siyasi ve ekonomik alanda çok fazla gelişme yaşanmıştır. Türkiye’nin hâlâ en büyük sorunu kutuplaşmadaki artıştır. Hâlbuki farklılıklar en büyük zenginliğimizdir. Bırakalım herkes istediği gibi düşünsün, istediği siyasi partiye oy versin!
Son zamanlardaki Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın kışkırtıcı söylemleri halkı bölüyor. Cumhur İttifakı liderlerinin ayrıştırıcı ve ötekileştirici söylemleri demokratik yarışa gölge düşürüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Millet İttifakı için ‘İllet İttifakı’, ‘Zillet İttifakı’ diyor. CHP, İyi Parti, Saadet Partisi ve HDP’nin PKK Terör Örgütü ve FETÖ’ye yaranma peşinde olduklarını söylüyor. Bu partileri 4’lü çete olarak ilan ediyor. Cumhuriyet İttifakı’na oy vermeyecek seçmenleri ‘terör’ ile tehdit ediyor.
Oysaki Cumhurbaşkanı Erdoğan, görevine başlarken TBMM önünde; Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılâplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağına yemin etmiştir. Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletinin birliğini temsil etmektedir. Dolayısıyla da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, toplumumuzu neredeyse karpuz gibi ortadan ikiye bölen ayrıştırıcı söylemleri, yarınlarımız için en büyük tehdit değil de nedir?
Cumhur İttifakı liderlerinin ve sözcülerinin dediği gibi, ülkemizin beka sorunu varsa eğer; Türkiye’ye yeniden ve eskisinden daha da sağlam bir birlik ve beraberlik borcumuz var! Demokrasi kısa vadeli siyasal hesaplara kurban edilemez, edilmemelidir. Güçlü bir gelecek için önce siyaseti demokratikleştirmek gerekir! TÜSİAD eski Başkanı Erol Bilecik’in dediği gibi, ‘Demokrasi ithal edilmez, inşa edilir.’
Ayrıca Cumhur İttifakı’nın küçük ortağı ve MHP lideri Devlet Bahçeli de çok sert açıklamalar yapıyor. Bahçeli, Zillet İttifakı’nın aynı zamanda bir milli güvenlik sorunu haline dönüştüğünü söylüyor. Hatta videosu sosyal medyada dolaşan sarıklı cübbeli bir yobaz, AKP’ye oy vermeyenleri ‘kâfir’ olmakla suçluyor.
Oysaki siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi’nce kapatılmamış; Anayasa ve kanun hükümleri içerisinde faaliyet göstermekte olan tüm siyasi partiler meşrudur, kanun önünde eşittir. Millet sandığa giderken kimin kiminle birlikte yol yürüdüğünü biliyor, görüyor, kararını ona göre veriyor.
CHP, İyi Parti, HDP, ÖDP ve Saadet Partili seçmenler kâfir de Cumhur İttifakı’na oy verecek seçmenler sütten çıkmış ak kaşık mıdır?
Vah ki vah! Cumhur İttifakı’nın liderleri ve sözcüleri 31 Mart seçimlerini kazanmak için, tüm muhalif partileri ve seçmenleri terör ile tehdit ediyor; korkutmaya, yıldırmaya, sindirmeye çalışıyor. Tehdit, küfür, iftira, hakaret ve nefret içeren siyasi söylemler, demokratik yarışa gölge düşürüyor.
Türkiye’de mutlu olmanın yolu birbirimizi sevmekten geçiyor. Seçim ittifakları ise demokratik rejim için tehlike arz ediyor; millet tam da ortadan ikiye bölünüyor. Bu ülkede geleceğe dair umudu tükenenler, çaresiz yabancı ülkelere kaçıyor. Oysaki bu vatan çocuklarımız ve torunlarımız için cennet yapılmaya layıktır. Vatan bir milletin evidir. Vatan sağlığa benzer, değeri, kaybedince anlaşılır!