Sevgili okurlarım! Darbe, bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükümeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işidir. Başka bir deyişle darbe, bir ülkede iktidarı ele geçirmek ya da mevcut iktidarı sürdürmek için yapılan hukuk dışı hareketlerdir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1923’ten bugüne kadar ülkemizde darbe ya da hukuk dışı hareket türünden birçok olay yaşanmıştır ve halen de yaşanmaktadır. En büyük dileğimiz; hiçbir haklı gerekçesi olmayan, Türkiye’yi her defasında sadece geriye götüren darbelerin ya da hukuk dışı hareketlerin bir daha yaşanmamasıdır.
Türkiye’de askeri darbeler dönemi kapanmış, sivil darbeler dönemi başlamıştır! Ancak şu bir gerçektir ki, darbeciler her zaman bir başka darbeden korkarlar. Nitekim iktidarın önde gelenleri ‘darbe’ korkusuyla yaşıyorlar. Bu ciddi bir hastalıktır, paranoyadır. Bu hastalığın belirtileri arasında korku, öfke, abartılı şüphe ve aldatma yer alıyor. Ülkeyi yöneten siyasetçilerde sıkça görülen paranoya, saçma olmayan bir kurgudur. Paranoya, iyi düzenlenmiş bir düşünce biçimiyle, herkesten şüphe duymaktır; hiçbir kanıt olmasa da kişinin tehdit altında olduğuna inanmasıdır.
Bu bağlamda Türkiye, Cumhuriyet tarihindeki en kritik ve her bakımdan nevi şahsına özgü bir süreçten geçiyor. İçinde bulunduğumuz koşulların ağırlığını tüm toplum kesimleri yaşayarak görüyor. Oligarşik iktidar her gün uyguladığı baskıcı, kutuplaştırıcı, ayırımcı ve komplocu siyaset tarzının en hoyrat örneklerini sergiliyor. Hedeflenen düzenin karanlığı ise daha şimdiden ufka çökmüş durumdadır.
Toplumsal dokuyu çürüten bu gidişatı aydınlığa çevirmek ve halkın yaşam koşullarını iyileştirmek için elde geçerli tek yol var: Halen muhalefet partileri arasında ve onlar eliyle toplum katında sürdürülen ‘Demokrasi Birlikteliği’ çabalarına katkıda bulunmak ve bu yoldan yürüyerek ‘Tek Adam’a endeksli mevcut iktidar blokunu sandıkta yenmektir. Bunun dışındaki hiçbir girişimin, ülkenin düze çıkmasına ve toplumun huzura kavuşmasına hizmet eden meşru ve çıkar bir yol olmadığı açıktır.
Muhalefet partileri ‘Demokrasi Birlikteliği’nin ancak, ülkenin ve halkın somut biçimde yaşadığı ortak sorunlarına odaklanarak örülebileceğinin farkında görünmektedir. Siyasi iktidar ise onların bu çabalarını sekteye uğratmak ve demokratik rayından saptırmak için elinden gelen her şeyi denemekte, önüne çıkan her fırsatı herhangi bir etik kurala uymaksızın kullanmaktadır.
Bu çerçevede, emekli amirallerin kendi kariyerleri ve deneyimleriyle doğrudan ilgili Montrö Sözleşmesi’ni esas alarak yaptıkları uyarı niteliğindeki yazılı açıklama, iktidar cenahının tüm araç ve güçleriyle yeni bir sahte gündem yaratmasına malzeme edilmiştir. Cumhur İttifakı’nın paydaşları bir yandan bu bildiriyi çarpıtıp araçsallaştırarak‘DARBE’ ve ‘VESAYET’çıngırakları sallarken; bir yandan da bu bildiri üzerinden farklı ve muhalif her türlü görüş beyanını şeytanlaştırıp kriminalize eden baskıcı politikasını pekiştirmektedir.
İktidar blokunun sahte gündem uydurmasına, yalancıktan mağduriyet üretmesine ve bu yöntemle terörize ettiği kamuoyunu yeniden kandırmasına asla fırsat, bahane ve destek verilmemelidir. Çünkü kendi beka sorunu içinde kıvranan iktidar en demokratik çıkışı bile, ‘Kaşının üstünde gözü var’diyerek öcü yapmaya muhtaçtır. Bu noktada doğru tutum, iktidarın ekmeğine yağ sürecek, ona malzeme verecek, paranoya çığlıklarına ses katacak ve halkın gerçek gündemine dayalı ‘Demokrasi Birlikteliği’yolundaki çabaları gölgeleyip zora sokacak yol ve yöntemlerden özenle kaçınmaktır.
Ayrıca, her karşıt görüş ve uyarıyı abartıp özünden saptırarak kriminalize eden yasakçı iktidar politikasına prim ve cesaret vermemek, kopartılan çöl fırtınasının psikolojik atmosferine teslim olmamak aynı derecede hayatidir. Öküz altında buzağı arayanlara her olayı ‘BUZAĞI’ şeklinde görüp arka çıkmaktan ya da somut durumu anlamak yerine ‘Cambaza bakmayı’sürdürmekten uzak durmalıdır.
Bu ikili dikkat ve özen gösterildiği sürece, iktidar çevresinin düzmece vaveylası er geç halkın özgür iradesine toslayacaktır.İktidarın önde gelenleri ‘darbe’ korkusuyla yaşarken, muhalefetin ‘Demokrasi Birlikteliği’ güçlenerek yol alacaktır.
Son söz: Aydınlık için karanlık da gereklidir!