Hatay Veteriner Hekimler Odası Başkanı Yahya Hamurcu, son yıllarda Türkiye’de Kuduz hastalığının geçtiğimiz yıllara göre daha fazla konuşulduğuna dikkat çekti.
Dünya Kuduz Günü dolayısıyla Bası açıklaması yapan Başkan Yahya Hamurcu, “Kuduz yüzde 99.9 öldürücü ama bunun yanında yüzde 100 önlenebilir bir hastalıktır” vurgusunu yaparak şu ifadelere yer verdi:
“ Kuduz, bazı ada ülkeleri hariç tüm dünyada görülen bir çok zoonotik (hayvanlardan insanlara bulaşan hastalıklar) hastalıktan biridir. Her yıl yaklaşık 59.000 kişi kuduz nedeni ile yaşamını kaybetmektedir. Olguların çoğu Asya ve Afrika ülkelerinde görülmekte, kuduz nedeni ile ölümlerin %80’nini kırsal bölgede yaşayanlar, %40’ını da 15 yaştan küçük çocuklar oluşturmaktadır.
Kuduz, aşısı 1885’te yani neredeyse yüz elli yıl önce geliştirilmiş, yüzde 99.9 öldürücü ama bunun yanında yüzde 100 önlenebilir bir hastalıktır. Son yıllarda, ülkemizde kuduz hastalığı geçtiğimiz yıllara göre daha fazla konuşulmaktadır. Kuduz riskli ısırılmalar, kuduz nedeniyle ölüm ve her şeyden önemlisi insanlarda kuduz aşısına erişilememesi özellikle 2022 yılında gündemdeydi.
21.yüzyılda, kuduz nedeniyle insanların ölmesi kabul edilebilir değildir. Son yıllardaki artış tek bir nedene bağlanamaz. Her şeyden önce, kuduz riskli ısırılmalara baktığımızda tamamının kırsala yakın bölgelerde olduğunu ya da bağlantılı olduğunu görüyoruz. Bu da aslında, Türk Veteriner Hekimleri Birliği olarak her zaman uyardığımız konuyu tekrar gündeme getiriyor: ‘’Yaban hayatına yaklaşılmaması gerekliliği’’ Hem ekosistemin korunabilmesi için hem de zoonotik hastalıklardan korunabilmek için uzak durulması gereken yaban hayatı, özellikle son yıllarda maden çalışmaları, yol çalışmaları, kentten uzak yaşam beklentilerinin karşılanabilmesi gibi konular nedeniyle her zamankinden daha fazla işgal edilir oldu.
Bu kapsamda sahipli ve sahipsiz hayvanların kuduz aşısının yapılması ve/veya yaptırılması, yaban kaynaklı kuduz hastalığına karşı, önceki yıllarda yapılmış ve başarılı olunmuş oral aşılamanın devamı gerekmektedir. Ülkemizde her yıl yaklaşık 250.000 kuduz riskli temas bildirimi yapılmakta olup, yılda ortalama 1-2 kuduz vakası görülmektedir. Özellikle, popülasyon artışı nedeniyle, ülkemizin en önemli sorunlarından biri haline gelen ‘’sahipsiz hayvan popülasyon sorunu’’ da her kuduz vakasında karşımıza çıkmaktadır.
Geçmişte kendi aşısını büyük oranda kendi üreten ülkemiz bugün, sadece kuduz aşılarını değil; kanatlı aşıları, pet aşıları, balık aşıları, tek tırnaklı aşılarını dışarıdan ithal etmektedir. Ayrıca, COVID-19 pandemisi de tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kuduz kontrol faaliyetlerini olumsuz etkilemiştir. İlaç sektörü COVID-19 aşısının üretimine odaklandığı için, insan ve köpek aşılarının tedarikinde kısıtlamalara bağlı zorluklar yaşanmıştır.
TÜİK 2020 verilerine göre ülkemizde veteriner hekimliği alanında 69 milyon dolarlık aşı ithalatı yapılmıştır. Bugün Tarım ve Orman Bakanlığı’na kayıtlı ve GMP (ilaç ruhsatlandırılmasındaki iyi üretim uygulaması şartı) almış aşı üretim tesislerinin 3’ü özeldir. Veteriner sahada kullandığımız aşıların yüzde 75’i ithal ürünlerden oluşmaktadır. 2020 yılı itibarıyla de yerli aşıların, yüzde 64’ü ise özel sektör tarafından üretilmiştir. Ülkemizde, aşı üretimini sağlayacak bilgi ve deneyime sahip veteriner hekimler mevcuttur. Yeter ki ulusal üretimi destekleyen politikalar ile doğru yatırımlar yapılsın.
Sahipsiz hayvanları koruma ile ilgili tüm mevzuat, ağırlıklı orman hizmetleri gören Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü bünyesinde bir daire başkanına bağlı “Hayvanları Koruma Çalışma Grubu”tarafından hazırlanmaktadır.
Oysa, Uluslararası Cenevre Veteriner Hekimliği Antlaşması’na (3245 sayılı kanun) uygun olarak, özerk bir yapıda (devletin en üst makamına bağlı, veteriner hekim yöneticiler tarafından idare edilen, yetkili, stratejik kararlar alabilen, bölge ve taşra örgütlenmesi olacak şekilde) Veteriner Hekimliği Teşkilatları’nın kurulması, zoonotik hastalıklar, sahipsiz hayvanlar, hayvancılık gibi ülkemiz için stratejik öneme sahip konularla ilgili görev ve yetkilerin bu özerk yapıya verilmesi birçok olumsuzluğu ortadan kaldıracaktır.
Oysa günümüzde bunun tam tersi uygulanmakta, sahipsiz hayvanlar, birkaç Bakanlık’ın yetkililerince sahadan görüş alınmadan masada görüşülmekte, meslek örgütümüze fikri dahi sorulmamaktadır. Halihazırda ülkenin bir ‘’sahipsiz hayvan popülasyon’’ sorunu olduğu, bu konuda sorumlu olanların belediyeler olmasına rağmen, bu görevi yerine getirmedikleri de bilinen bir gerçektir. Sahipsiz hayvanların kısırlaştırma ve tedavileri için yıllardır belediyeleri göreve çağırmamıza rağmen maalesef çok az sayıda belediye ‘’bakımevi kurma’’ görevini yerine getirmektedir
HASTALIK NASIL KONTROL EDİLİR?
-Tek sağlık sistemine uygun olarak doğrudan “hastalık kontrol ve izleme merkezi” ve buna bağlı “merkezi bir araştırma enstitüsü” kurulmalıdır.
-Tarım ve Orman Bakanlığı’nda merkezden taşraya etkin olarak işleyebilen bir yapı olarak, “Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü” ve taşrada veteriner işleri il ve ilçe müdürlükleri kurulmalıdır.
-Sağlık Bakanlığı’nda ise “Veteriner Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü” ve buna bağlı olarak taşrada sağlık il ve ilçe müdürlüklerinin altında “Veteriner Halk Sağlığı Birimleri” oluşturulmalıdır.
-Belediyeler bünyesinde de büyükşehir belediyelerinde “Veteriner İşleri Daire Başkanlığı”, küçük illerde ve ilçelerde “Veteriner İşleri Müdürlükleri” kurulmalıdır.
-Tek sağlık konsepti, bütçesi olan ve karar alma mekanizmasında etkin bir rol alan ve uygulayan bir yapıya dönüşmelidir. “