Necati Gündüz Hoca yazdı
KUL HAKKI.
Hak kavramının muhammedi islamda çok önemli bir yeri vardır. Sözlükteki anlamı, “gerçek, sabit ve doğru olmak, bir şeyi gerçekleştirmek, bir şeye yakinen muttali olmak” gibi anlamlara gelmektedir.
Terim olarak da, “gerçekle örtüşen hüküm” olarak tanımlanmıştır.
Batıl kelimesine zıt olarak kullanılan hak kelimesinin çoğulu ise “hukuk”tur.
Her hak, bir takım sorumlulukları da beraberinde getirmektedir.ve bu hak ve sorumluluklar Her insanın üzerinde kim ve ne olursa olsun bulunmaktadır. İnsanlar üzerindeki bu haklar, Allah’ın hakları ve yaratılmışların hakları diye iki kısımda özetlenebilir.
Allah’ın üzerimizdeki hakları: Tabi bunu yapabilmek için herşeyden önce allahın kuldan ne istediğini bilmek esastır. Allahın ne istediğini anlamak için ise indirdiği kitabına bakmak yeterlidir,şöyleki: De ki onlara: “Hadi gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını yüzünüze karşı okuyayım: Hiçbir şeyi O’na ortak koşmayın. Ana-babaya çok iyi davranın. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; biz sizi de onları da rızıklandırırız. Kötülüklerin görünenine de gizli kalanına da yaklaşmayın. Allah’ın saygın ve aziz kıldığı cana, bir haksız yere kıymayın. Allah size bunları önerdi ki, aklınızı işletebilesiniz.“enam 151. Ve: Ey iman edenler! Öz benliğiniz, anne-babanız, yakınlarınız aleyhine de olsa, zengin veya fakir de olsalar, adaleti dimdik ayakta tutarak Allah için tanıklık edenler olun. Allah, ikisine de sizden daha yakındır. O halde, nefsinizin arzusuna uyarak adaletten sapmayın. Eğer dilinizi eğip büker yahut çekimser kalırsanız, Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.nisa 135. Ve : Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için, onları hâkimlere (rüşvet olarak) vermeyin.” (bakara– 188)
Kul hakkı, hayatta daha çok insanların canları, bedenleri, ırz ve namusları, manevî şahsiyetleri, makam ve mevkileri, dinî inanç ve yaşayışları gibi konulardaki kişilik haklarıyla, mallarına ve aile fertlerine ilişkin haklardan oluşmaktadır. Bunlara yönelik olarak yapılan kötülükler, verilen zararlar kul hakkına tecavüz sayılmaktadır.
Hırsızlık, ölçü ve tartıda hile yapmak, emanete hıyanet, kumar, tefecilik vb. gayri meşru yollarla, insanların birbirlerinin mallarını yemeleri, birbirinin canlarına kıymaları gibi günahlar, maddî manadaki kul haklarına örnektir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için, onları hâkimlere (rüşvet olarak) vermeyin.” (BAKARA SURESİ – 188. AYET)
“Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hâli müstesna, mallarınızı, batıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, sizi esirgeyecektir.” (NİSA SURESİ – 29. AYET)
İftira, alay, arkadan çekiştirme, kötü lâkap takma, sui zan, kusur arama, gıybet gibi günahlar da insanların manevî şahsiyetlerine zarar veren, kul hakkıyla ilgili günahlara örnektir. Bu tür kul hakkı ihlâllerini önlemek için ise Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakınınız. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin (aleyhinde konuşmasın). Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyendir.” (HUCURAT SURESİ – 12. AYET)
Yukarıda zikretmiş olduğumuz ayetlerde açıkça görüldüğü üzere, Yüce Allah, her türlü insan haklarına son derece önem vermiş ve bu hakların gözetilmesini emretmiştir. Her ne suretle olursa olsun, insanların haklarına tecavüz edip onlara haksızlık yapanlar, zalimler grubuna girmektedir ki, Cenab-ı Allah Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde onları şiddetle yermiş ve onlar için büyük azaplar hazırlandığını bildirmiştir.
“Sorumluluk, ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere aittir. İşte böylelerine acı bir azap vardır.” (ŞURA SURESİ – 42. AYET)
“Zalimlerin varacağı yer ne kötüdür!” (ÂLİ-İMRAN SURESİ – 151. AYET)
“Zalimler için yardımcılar yoktur.” (BAKARA SURESİ – 270. AYET)
“Biliniz ki, Allah’ın laneti zalimlerin üzerinedir.” (ALİ-İMRAN SURESİ – 192. AYET)
Kur’an-ı Kerim’de, kul hakkı ile ilgili ve kullar arasındaki adalet esaslarını tespit eden birçok ayetten sonra:
“İşte bu Allah’ın hudududur, ona tecavüz etmeyin.” (BAKARA SURESİ – 229. AYET)
Mealinde ilâhî ikazlar gelmektedir. Demek ki, kul hakkını çiğnemek, Allah’ın hududuna tecavüz olarak kabul edilmektedir.
Hz. Peygamber (SAV) kul haklarının ihlâli niteliğindeki tutum ve davranışların yanlışlığını, kötülüğünü, dünya ve ahirette doğuracağı zararları birçok hadiste anlatmış ve insanları bu türlü kul hakkı ihlâllerinden sakındırmıştır. Nitekim Hz. Peygamber (SAV) insanların birbirlerine şefkat ve merhametle davranmaları gerektiğini şöyle ifade etmektedir:
“İnsanlara merhamet etmeyene, Allah ta merhamet etmez.”
Hz. Peygamber (SAV), olgun mümini ise şöyle tarif etmektedir:
“Hiç kimse kendisi için beğenip istediğini, din kardeşi, komşusu için de istemedikçe; komşusu onun kötülüğünden emin olmadıkça, olgun mümin olamaz.”
“Müslüman, elinden ve dilinden başka Müslümanların zarar görmediği kimsedir.”
“Müslüman Müslüman’ın kardeşidir; ona yalan söylemez, ihanet etmez, kötülük yapmaz, onu aşağılamaz, kötülük edebilecek birinin eline bırakmaz.”
“Müslümanların kanları, malları, namusları ve şerefleri, kendi aralarında kutsal Mekke kadar, hac ayları ve günleri kadar saygındır, dokunulmazdır.”
Kul haklarını ihlâl eden kişiyi müflis (iflas etmiş) olarak niteleyen Hz. Peygamber (SAV),
Rasûlullah (SAV) ashabına: “Müflis kimdir bilir misiniz?” diye sordu. Ashab: “Bizim aramızda müflis, hiç bir dirhemi ve eşyası olmayan kimsedir.”dediler. Bunun üzerine Rasülüllah (SAV) şöyle buyurdu:
“Benim ümmetimden müflis o kimsedir ki, kıyamet gününde namaz, oruç ve zekât gibi ibadetlerini yerine getirmiş olarak Allah’ın huzuruna gelir. Ancak bu ibadetlerin yanında öyle günahlar da işlemiştir ki, kimilerine sövüp saymış, kiminin kanını akıtmış, kiminin malını yemiş, kimine zina iftirasında bulunmuştur. Bu durum karşısında, onun ibadetlerden elde ettiği sevaplardan alınıp hak sahiplerine dağıtılır. Eğer ibadetleri ve iyilikleri bu hakları ödemeye yetmezse, hak sahiplerinin günahlarından alınıp hak yiyenin günahlarına eklenir. Böylece sevapları elinden gitmiş, günahları ise daha da artmıştır. İşte böylece, müflis durumuna düşmüş olan bu kişi cehenneme atılır.”
İslâm âlimleri çeşitli ayet ve hadislere dayanarak, günahları büyük günahlar ve küçük günahlar şeklinde iki kısma ayırmışlardır. Büyük günahların çoğu ise, kul haklarıyla ilgilidir. İşlenen günahlardan kurtulmak için tövbe etmek gereklidir. İslâm âlimleri, yapılan tövbenin kabul olunması hususunda şöyle demişlerdir:
Şayet işlenen günah yalnız Allah’a karşı olup kul hakkına taalluk etmiyorsa, bu gibi günahtan tövbe etmenin üç şartı vardır:
1-) O günahı terk etmek,
2-) Onu işlediğine pişman olmak,
3-) O günahı bir daha işlememeğe azmetmek.
Bu üç şartın biri eksik olursa tövbe geçerli değildir. Eğer işlenen günah kul hakkı ile ilgili ise bu türlü günahtan tövbenin dört şartı vardır. Bunların üçü yukarıda zikredilen üç şarttır. Dördüncüsü de hak sahibine hakkını ödeyerek arınmaktır. Şayet bu hak, mal ve benzeri ise, tövbe eden kimse, onu sahibine iade eder. Eğer bu hak, zina iftirası atmak sebebiyle lâzım gelen hadd cezası ise, hak sahibinin o haddi icra etmesine imkân verir yahut affını diler; eğer o hak gıybet ise kişi, gıybet ettiği kimseden helâllik almadıkça, bu günahın cezasından kendini kurtaramaz.
İslâm dini, kul hakkına çok önem vermiştir. Allah Teâlâ tövbe ettikleri takdirde insanların yaptıkları çeşitli günahları, affettiği hâlde; kul hakkını, hak sahibi affetmedikçe affetmemektedir. O bakımdan Müslümanlar çok dikkatli olmalı, üzerlerine kul hakkı geçirmemelidirler. Aralarında sık sık helâlleşmeyi âdet edinmeli, geçmişte bir kulun hakkını yemiş ise onu hemen iade etmeli ve helâlleşmelidir.
Netice olarak diyebiliriz ki, Allah haklarına riayet etmekle emrolunduğumuz gibi; kul haklarına da dikkat etmek zorundayız. İnsanları huzursuz edecek fitne ve fesattan, kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri başkalarına yapmaktan son derece sakınmalıyız. Bütün insanların malını, kanını, namus ve şerefini, kendimizinki kadar kutsal saymalıyız. İnsanlara hakaret etmekten, maddî ve manevî haklarını zedelemekten, yalan ve iftiralarla, insanların şahsiyetleri ile oynamaktan her zaman uzak durmalıyız. Selam ve dua ile.