“Biri ‘bakanım’ dedi, üçü de ‘milletvekiliyim’ dedi, geldiler oturdular yanıma ‘Ne ihtiyacın var’ dediler. ‘Benim bir ihtiyacım yok. Millet yiyeceğimizi verdi, getirdiler.’ ‘Başka ne?’ ‘Odun, kömür yok’ dedim. ‘Düzce’den iki tır yüklendi’ dedi. Bundan beş gün önce. Buranın da konumunu verdiler. Beş gün geçti, Düzce’den gelen tırlar daha gelecek. Bunu diyen milletvekilleri. Benim 7 cesedim var. Karşımdaki evin 6 cesedi var. Bunun üstündeki evin 5 cesedi var… Bizim durumumuz bu vaziyette… Daha bize devlet gelmedi yani.
Benim bir çocuk gitti kepçe buldu getirdi. Onu (enkazı) deştiler. Birini bir gün sonra çıkardılar çocuğu kucağında hanımı. Bir gün sonra da oğlumla bir çocuğunu çıkardılar. Devletin kepçesi de gelmedi, operatörü de gelmedi. Bizi de sormadı daha. Benim bildiklerim bu kadar. Kefen veren olmadı. Bir damla su veren de olmadı. O günden bugüne kadar kendi gücümüzle yaşayıp gidiyoruz. Halk bize yardım ediyor. Devlet bize ‘Ne yapıyorsunuz’ demedi. Bu çadırları da kendi gücüyle gidip bulup getirenler getirdi.”
‘Ceset torbası vermediler, inekleri yemlediğim yem torbasına koydum altısını da…’
Kardeşinin ailesinin depremzede yandıklarını söyleyen Servet Bolat ise gözyaşları içerisinde yaşadıklarını anlatıyor şu sözlerle anlatıyor:
“Kül oldu gitti. Altısını torbaya koydum, parçalarını kendi imkanlarımla gömdüm, başka kimse yok, öyle gitti hepsi… Soba devriliyor, tutuşuyor ev. İçinden çıkamadık. Çocuklar, kardeşim, gelin hepsi gitti. Birini biz çıkartabildik, ötekilerin hepsi gözümüzün önünde… Damla su yoktu. Belki bir su olsaydı kurtarma şansımız yüzde 100’dü. Ben ne yapayım… Ev olmuş, bark olmuş; gitti hepsi… Yem torbalarına koyduk gömdük. Ceset torbası vermedi, Türkoğlu hastanesi, devlet hastanesi. İnekleri yemlediğim yem torbasına koydum altısını da, kendi ellerimle gömdüm.”
Komşusunun çocuğunun da enkazdan çıkarıldığını söyleyen Bolat, “Hastaneye götürmüşler ölüsünü de bulamıyorlar, dirisini de. Nurdağı Devlet Hastanesi’ne Etila Önder. Yok çocuk…” dedi.
‘Yapacağız demekle olmaz, icraatla olur’
Evi ağır hasar alan, yakınlarını enkazdan kendi çabasıyla çıkardığını belirten Şekerobalı başka bir depremzede ise, aracının römorkunu battaniye ile kapatarak kendilerine kalacak yer yaptıklarını anlattı. Depremzede şunları söyledi:
“Cenazelerimizi bile kendi imkanlarımızla çıkarttık. Kimseyi görmedik. Havadan gidiyor helikopter ama neye gidiyor, nereye gidiyor? Her vatandaş Cumhurbaşkanı olarak geçsin bu yoldan, yanımda durmadıktan sonra ne anlamı var ya. İsterse ben cumhurbaşkanı olayım, vatandaşın yanına gitmezsem ne gereği var. Bakanlar geliyor en sağlam binada oturuyorlar, ‘Yaraları saracağız’ diye açıklama yapıyorlar. Ben de derim ‘Dünyanın yarasını sarıyorum…’ Bitti mi, dünyanın yarası kapandı mı? ‘Yapacağız’ demekle olmaz icraatla olur. Bizi hala kandırıyorlar, hala kandırıyorlar.
Vatandaş yardım getirdi sağ olsunlar. Ama o da kesildi. Vatandaşın katkısıyla oldu bizim iş. Devlet yok yanımızda. Ben daha görmedim. Bugün kaçıncı gün… İlk kez siz geldiniz. Şu sokaktan daha muhtar bile geçmedi. Kendi komşumu bile bilmiyorum kaç kayıp olduğunu. Kimi diyor 500 kimi diyor 600… Çok…”
Depremde ağır hasar alan evinin önünde oturan yaşlı bir kadın ise, çadırda kaldığını ancak soğuktan üşüdüğünü belirterek, konteyner yardımı istiyor. Ailesinden 7 kişiyi kaybettiğini söyleyen depremzede, “Hastayım yürüyemiyorum. Ailemden çok kişi öldü. 9 kişiydik burada. Enkazdan bizi komşu çıkartmış. Çocuk üniversiteye hazırlanıyordu. 5 saat altında kaldı. Yardımlar geliyor, erzak geliyor ama ne gereği var korkuyoruz. Hastayım ben yürüyemiyorum. Platin var” dedi.