Harf Devrimi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, 1 Kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı ‘Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun’un kabul edilmesi sürecine genel olarak verilen isimdir. Kanun, 3 Kasım 1928 günü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Atatürk ‘Harf Devrimi’ni, sadece kolay okuyup yazma için bir yazı tekniği meselesi olarak ele almamıştır. Lâtin alfabesinden alınan yeni Türk harfleri, Batı uygarlığına katılma işini de kolaylaştırmıştır. Yeni alfabenin bütün ulusa öğretilmesi, ‘Millet Mektepleri’ denilen kurumlar aracılığıyla sağlanmıştır. Türkçe alfabe sayesinde, bundan sonra yürütülen uluslararası ilişkilerde Batı medeniyeti ile uyum sağlamada da büyük faydalar sağlanmıştır.
Çünkü Arapça harfler, Türkçe yazmaya yetmiyordu. Harf Devrimi gerçekleştirildiğinde okur-yazarlık oranı yüzde 3’ün altındaydı. Harf Devrimi, Türk millî bünyesinin içine karıştırılmış olan Şark ve İslâm varlıklarının bağını kırmıştır. Arap harflerinin kelimeyi klişeleştiren, fakat okumayı güçleştiren yazı şekli ortadan kalkarken bütün bir zihniyetin de iflâsı ilan edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında etkin mücadele verdiği bu konuda, büyük bir ilerleme sağlanmıştır. Harf Devrimi ile kısa sürede okur-yazarlık tarihimizin en yüksek oranına ulaşılmıştır. 1950’de bu oran yüzde 32 iken, ulusal düzeyde geçekleştirilen okuma yazma oranı 2022 yılı itibariyle %97,4 seviyesine yükselmiştir. Bugünkü başarı da Harf Devrimi’nin ne kadar doğru olduğunu göstermektedir.
AK Parti Grup Başkan Vekili Mahir Ünal ise, geçen hafta memleketi olan Kahramanmaraş’ta düzenlenen 8. Uluslararası Kitap ve Kültür Fuarı’nda bir konferansa katılmıştır. Ünal, konferansta yaptığı konuşmada, “Tarihteki en sert kültürel devrim Türkiye’ de yaşanmıştır. Mesela Fransız Devrimi her şeyi yıkmıştır ama lügate yani dile dokunmamıştır. Yine en sert devrimlerden bir tanesi MAO’nun Çin’de yaptığı kültürel devrimdir ve o da dile dokunmamıştır. Ama maalesef bir kültür devrimi olarak cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hâsılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir. Bugün konuştuğumuz Türkçe ile bir düşünce üretemeyiz, sadece konuşma ihtiyacımızı karşılayabiliriz.” Demiştir.
Öncelikle belirtmeliyim ki bu sözler, aydınlanma zihniyeti ile medrese zihniyetinin bir çatışmasıdır. Bu zihniyet AKP zihniyetidir. Atatürk’ün yaptığı zihniyet devriminin karşısındaki medrese zihniyetidir. Bu mücadele 1928’den beri devam ediyor ve bitecek gibi gözükmüyor. İnsanın en hafifinden ‘hadi ya’ diyesi geliyor. Ayrıca bugünkü Türkçe ile düşünce üretilemeyeceğini söylemenin özgüven eksikliği olduğunu düşünüyorum.
Dünya âlem bilir ki, Osmanlı Devleti; Türk tarihinin en büyük ve en uzun devletidir, ancak 20. Yüzyılın başına gelindiğinde çökmüştür. Çünkü modernleşme çabaları kısmi ve yüzeysel kalmıştır. Ama diğer taraftan Cumhuriyet’i kuran kadrolar da o modernleşme çabasının ürünü olarak yetişmişlerdir. Atatürk de bunlardan biridir. Atatürk ve kuşağı, Osmanlı’nın çöküşünü dış güçlere ve komplolara bağlamamıştır. Toplum cahil kaldığı için Osmanlı çökmüştür.
Atatürk’ün Harf Devrimi sonucunda; kimsenin okuduğunu anlamadığı dönemlerden, dini kitapların Türkçeye çevrilmesiyle dinini anlayan, sorgulayan bir nesil ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet döneminde, kayda değer tarihsel metinlerin hepsi günümüz Türkçesine çevrilmiştir. Yani Türkiye Harf Devrimi yüzünden bir gecede hafızasını kaybetmemiştir. Aksine, Türkiye aydınlanma sürecine girmiştir. Aydınlanma sürecinde bilim, felsefe, sanat ve edebiyat gibi alanlarda önemli eserler verilmiştir.
Oysa AKP’li Mahir Ünal’ın Türkçe denilince anladığı dil, %60 Arapça, %20 Farsça, %10 Fransızcadan oluşan Osmanlıcadır. Türkçe sözcüklerin Osmanlıcadaki oranı sadece %10’dur. Bunun adı kültür emperyalizmidir. Atatürk’ün başlattığı ‘Dil Devrimi’ ile Türkçe sözcüklerin oranı %40’lara ulaşmıştır. Mahir Ünal’ın rahatsızlığı Türkçe sözcüklerin oranının yükselmesidir. Türkçede daha alınacak çok yol var. Yapılan demagoji ise, Cumhuriyet Devrimi’ne ve Atatürk’ün inkılâplarına karşı hazımsızlıktan ibarettir.
Hatırlatmakta fayda var: Türkçe ses bayrağımızdır! Türkçe Türklüğümüzün taşıyıcı sütunudur! Türkçe vatandır! Konuştuğumuz Türkçe kadar Türk’üz! AKP’li Mahir Ünal’ın rahatsızlığı ise Türkçeden ve Türklüktendir.
Bir milletvekili, neden Türkçeye, Atatürk’e, Dil Devrimi’ne çatıp dolaylı olarak Osmanlıcaya övgü yapar ki? Bunu yaparken de Fransız ve Çin Devrimi’nden, Mao’dan örnekler veriyor. Neymiş, Fransız Devrimi lügate dokunmamış. Fransızca bir başka dilin işgali altında mıydı da Fransız Devrimi lügate dokunsun? Neymiş, Mao Çin’de Kültür Devrimi yapmış ama lügate dokunmamış. Peki, Çinceyi Japonca kelimeler mi işgal etmişti de, Mao lügate dokunsun?
Aslında AKP’li Mahir Ünal, bu alakasız karşılaştırmalara devam edebilirdi. Örneğin; “Rusya Ukrayna’yı vurdu ama lügate dokunmadı” da diyebilirdi. Osmanlı aydınının en az yüz yıl kafa yorduğu bir sorunun örnek bir başarı hikâyesi ile çözülmesinden bir insan neden bu kadar rahatsız olur ki?
Nedenini ben söyleyeyim: Siyasal İslamcıların gerçekle ve gerçeklikle iştigal etmeme gibi bir huyları var. Güç, makam, yetki, imkân, saltanat gerçekliği içerisinde gerçek olmayana övgüler düzmekten büyük haz alıyorlar. Hayallerinde ‘muhteşem’ bir geçmiş yaratıyor sonra da aslında hiç var olmamış o geçmişe övgüler düzüyorlar. Bu nedenle de, Sultan Abdülhamit’in bir karış toprak kaybetmediğine inanıyorlar. Hatta Osmanlı döneminde yaşayan kulların nurdan yaratılmış, melaike ruhlu, evliya tavırlı mübarekler olduğuna, ancak Cumhuriyet’le birlikte bunların yerini şeytan yüzlü, nursuz, cenabet, dinsiz imansızların aldığına inanıyorlar.
AKP’li Mahir Ünal’a göre; bugünkü Türkçe ile düşünce üretmek mümkün değilmiş. Hiçbir şey, eyleme geçen cahillik kadar korkunç olamaz. Türkçeden utananlar Türkiye’yi yönetemezler! Bu ülkede hala uçan halı üzerinde olduklarını sananlar var. Halının altlarından alındığını görseler fena düşecekler. Ne diyelim: Cehalet ile özgüven arasında muazzam bir ilişki var. Cehalet artıkça ikincisini tutabilene aşk olsun…
Türkiye kimlerin eline kalmış. Zavallı Türkiye’m! Bu kafaların hükmü bakalım daha ne kadar ayakta kalacak? Ama eninde sonunda Türkiye özgürlüğe kavuşacak. Yaşasın Cumhuriyet! Allah, Atatürk ve yoldaşlarından razı olsun. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’mız şimdiden kutlu olsun!