Komünist manifesto, kutsal kitapları saymazsak dünyanın en çok okunan kitabıdır, 173 yaşındadır. Komünist Manifesto, biri Alman diğeri İngiliz iki genç bilim insanı tarafından kaleme alınmıştır. Tarihe damgasını vuran bu iki bilim insanı Karl Marks ve Friedrik Engels’tir.
Komünist Manifesto yayınlanır yayınlanmaz aynı zamanda en çok tartışılan kitap olmuştur. Aynı zamanda dünyanın en çok yasaklanan, en çok yakılan fakat inatla en çok basılan kitap olmuştur. Aradan bunca yıl geçmesine rağmen hala güncel.
Peki, ama “her şey değişim halindedir” diyen felsefenin kurucusunun imzaladığı bu kitap neden eskimiyor? Çünkü bu kitabın yazılmasına neden olan problemler halen devam ediyor da ondan.
Karl Marks bir notunda bir gün makinelerin tüm üretimi üstleneceğini yazar. Biz buna şimdi ‘karanlık fabrikalar’ diyoruz. Bu müthiş bir gelecek öngörüsüdür. Karl Marks bunun sınıfsız toplumda gerçekleşeceğini öngörmüştür. Bu not alındığı zaman henüz 1. Sanayi Devrimi yapılmaktaydı.
1698 yılında buharlı makineyi icat eden Thomas Savary dünyada büyük bir değişimi tetiklemiştir. Usta ve çıraklardan oluşan atölyelerin yerine buhar gücüyle çalışan fabrikalar çalışmaya başlamıştır. Binlerce yıldır var olan ticaret burjuvazisi sanayi burjuvazisine dönüşmüştür. Artan nüfusla feodal ağaların tarım alanından kovduğu nüfus şehirlere yığılmıştır. Bunlardan daha önce savaşlara göndererek veya sömürgelere taşınarak kurtuluyorlardı. Hala emek yoğun olan endüstri bol ve canını çıkarasıya çalıştıracağı insan kaynağına sahip olmuştur.
Bu fabrikalarda yapılan üretimlerle palazlanan kapitalist sınıf dünyada pazarını genişletmeye başlamıştır. O kadar güçlendiler ki bağrından doğdukları feodalizmi ve onların en üst temsilcisi olan kralları söküp atmaya başladılar. Bunu yaparken de emekçi sınıfa hürriyet vaat edip yanlarına aldılar. Ama onlar yönetimi ele alınca görüldü ki onların sözünü ettiği hürriyet bir ferdin diğer fertler karşısındaki hürriyeti değildi. Yönetimi ele geçirince daha 1789 yılından itibaren emekçilere karşı diktatör oldular.
Kapitalistlerin anladığı hürriyet serbest sömürü hürriyetiydi! İşte ‘Komünist Manifesto’ böyle bir ortamda yazılmıştır. Marks ve Engels sınıfsız, eşitlikçi bir dünya tarif ediyordu. Üretim araçlarının ortak mülkiyetini.
Yoksul matematikçi, filozof, iktisatçı olan Marks ve bir tekstil fabrikatörünün oğlu olan Engels sınıfsız bir dünyaya inanmıştı. Ezen ve ezilenin olmadığı bir devrimi çok yakın görüyorlardı. Bunun için “Tüm dünya emekçileri birleşin” dediler. Ama emekçilerden önce dünya ezenleri birleşti. Propaganda araçları ve orduları vardı. İki dünya savaşı ve sayısız işgal savaşları ile ömürlerini uzatmayı başardılar. Ancak şu anda çürümenin bütün belirtilerini gösteriyorlar.
Kapitalizm sadece parası olan için üretim yapar. Sadece satın alma gücü olan kapitalistlerin mallarına ulaşılabilir. Onlar dünyayı parsellerken bir milyar insan açlık çekiyor, 35 milyon insan açlıktan ölüyor. Hoyratça tükettikleri sadece kaynaklar değil, dünyanın geleceğini de tüketiyorlar.
Onların doymak bilmeyen kâr hırsı ile dünya da yaşanmaz hale geliyor. Krizleri bitmek bilmiyor. Aralarında bazılarının “Sakallı bunu da söylemişti” dediğini duyuyoruz. Bütün payandalarına rağmen kapitalizm ölüyor. Yeni bir toplum kurma ihtiyacı hep gündemde kalıyor.
Prof. Dr. Duran BÜLBÜL Hocamızın görüşüne göre; kapitalizme, liberalizme, neo-liberalizme ilişkin kalıp düşünceler hayli aşınmakla birlikte bizim gibi geri bıraktırılmış ülkeler yönüyle küresel sermayenin vahşiyetine kontrolsüz teslimiyet taşır ve yıkımdır.
Atatürk ise, bütün ekonomik öğretilere hâkim olmakla birlikte, hiçbirine bağlı kalmamış, kendi gerçekliğimize uygun, bizim ihtiyaçlarımızdan ve koşullarımızdan doğan, etkin, özgün ve öncül bir devletçilik ve sanayileşme politikası geliştirmiştir. Karma ekonomi politikaları uygulamıştır.
Türkiye’yi Özal’ın ‘Serbest Piyasa Ekonomisi’ batırmıştır. Akabinde Tansu Çillerin ve Erdoğan’ın ekonomi ve para politikaları ülkeyi iflasa sürüklemiştir.
İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşması’nda konuşan CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Bu ülkeye hak, hukuk, adalet mutlaka gelecek, bu zorba gidecek” derken, konuşmasına devamla, “ İlk altı ayda 100 milyar dolar doğrudan sermaye getireceğiz…” diyor.
Ekip çalışmasında uyum sağlanabilirse yararlı olacağını düşündüğüm CHP’nin 3 Aralık’taki İkinci Yüzyıl Vizyon Sunumu’nda; keşke, Hükümetin sadece seçimi almaya ve seçimin finansmanını yapmaya yönelik işlemler kapsamında, ne vadesi ne de faizi belli olmayan ve ‘depo mevduat’ olarak geleceği söylenen; Suudi Arabistan’dan 5 milyar dolar, Katar’dan 10 milyar dolar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden 10 milyar dolar olmak üzere, Arap ülkelerinden gelecek olan ve dış borç bile sayılmayan yaklaşık 30 milyar dolar borcun, gelecek iktidar tarafından ödenip ödenmeyeceği de açıklansaydı. Seçim parasının karşılığı nedir? CHP, bu konularda gündem yaratmalı ve kamuoyunu aydınlatmalıdır.
Ayrıca, CHP Liderinin Sarkozy ve Markel’e de danışmanlık yapmış, yeni Endüstriyel Dönüşüm Başdanışmanı, ABD’li yazar ve ekonomist Prof. Dr. Jeremy Rifkin, Anadolu’nun öz evladı mıdır? Rifkin’in, Ecevit’in Kemal Derviş’inden farkı ne? Rifkin mi Türkiye’yi önce feraha, sonra refaha kavuşturacak? 6’lı Masa’nın 6 lideri olarak, hep birlikte Rifkin’in peşinden mi yürüyecekler iktidara? Desenize ‘Yandı gülüm keten helva!”
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları kurtulacaksa, özgürce yaşayacaksa ve refaha ulaşarak kalkınacaksa; kendi olanaklarına, kendi güçlerine, kendi emeklerine ve kendi ‘yaşam ve kurucu felsefesine’ dayanarak kurtaracaklar, yaşayacaklar, kalkınacaklardır…
Lamı cimi yok! Türkü Ulusu, kendi kaderini kendisi tayin etmelidir. Ortak aklımız bize yeter! Aksi halde, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında ‘yağmurdan kaçarken doluya tutulmak’ da var. Hatta yağan yağmurda AKP’lilerle beraber yürümekte….