Necati Gündüz‘ün kaleminden
BU ÜLKE
Bu ülke ne çekti ise. Dar kafalı, bilgisiz, ehliyetsiz, liyakatsiz ve istediği her şeyin sahibi olduğunu zanneden ve kendilerini kendi inisiyatifleri ile bir yerlerde memur veya yetkili kılan veya getirildiği yerin veya mevkiinin sahibi zanneden ne oldum delisi insanlar yüzünden çekti çekiyor.
Kişi veya siyasi parti iktidara geldiğinde kendilerini her nedense devletin bizatihi zannediyor olması ve kendisi gibi düşünmeyeni hain, terörist, vb. ilan etmesi ortaya ayrışma, kin, ötekileştirme ve nefret söylemlerinin çıkmasına neden oluyor. Dolayısı ülkece ahlaken ve insani açıdan hiç de hoş olmayan söylemler ve eylemler ile karşı karşıya kalıyoruz maalesef.
Ne yazık ki dini söylemleri en çok kullanan insanların şimdilerde uyuşturucu ticareti, vurgun ve talan ile anılıyor olması ve ülkenin gündeminin sürekli bu olması samimi bir Müslümanın kabul edebileceği bir şey olmasa gerekir kanaatindeyim. İslam dini nin asla kabul etmeyeceği bu tür rezillikleri yapanlar ne kadar Müslüman ise! Milliyetçiliği babalarının malı gibi gören ve ülkemizin toprakları ve fabrikaları satılırken gıkını çıkarmayan ama Filistin’e saldırı olunca yasağa rağmen sokağa fırlayanların milliyetçiliği de o kadardır.
Din ve milliyetçilik gibi yüce değerler hiç kimsenin malı veya kullanabileceği bir aparat olmamalıdır. Çünkü bu şekilde kullanılırsa değerinin düşeceği ve bir gün tamamen ortadan kalkabileceği hesap edilmelidir. Unutulmasın ki bu ülke hiç kimsenin öteki sayılmadığı bir birlik ve beraberlikle 7 düvele kafa tutmuş ve küllerinden doğmuş bir ülkedir. Ve bu ülkede yaşayan herkesin bunda kendisinin olmasa dedelerinin katkıları vardır. Ve bu ülkede vatandaş olarak hak sahibidir.
Dolayısı ile iktidar olan bir siyasi partiyi veya kişi yi eleştirmek yanlışına yanlış demek ve uyarıda bulunmak devlet düşmanlığı olmadığı gibi, Allahtan korkmadığı kadar siyasi iktidardan korkan bir din adamını veya diyanet işlerini eleştirmek de dinsizlik değildir.
Bu kavramları anlayıp içselleştirebilmek için, önce insanın kendini tanıma yetisini kazanması lazım. Ne yazıktır ki bu insanın kendi kendine öğrenmesi dışında bir yerden alabileceği bir eğitim değildir. Bunun için lazım olan şey kesintisiz dikkat ve sorgulayan bir zihindir. Zaten yüce yaratan, cahilliği öven cahillerin tersine Kuranı Kerimde öğüt ayetlerinin hepsini ‘’Umulur ki akledersiniz’’, Umulur ki düşünürsünüz’’, “Umulur ki ibret alırsınız’’ diye bitirmektedir. Hatta bir ayette “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.” (İsra 36). demektedir. Yani araştır, sorgula, düşün, körü körüne inanma, hakkında bilgin olana kadar mücadele et yoksa sorguya çekilirsin diyor. Çünkü hiçbir yarattığına vermediği aklı, zekayı sana verdi ve kullanmanı emretti.
Bir gün Sokrates yine talebeleriyle sohbet ederken bir talebesi Sokrates’ e sorar ki:
– Eğer demokrasi çoğunluğun kararını kabul etmekse, adil olan da bu değil midir? Mesela yüz kişinin oy kullandığı bir yerde, elli bir kişinin kararına mı uymak daha adil ve doğru olur, yoksa kırk dokuz kişinin kararına uymak mı? Hem çok mümkündür ki, daha çok insanın daha az insandan yanılma ihtimali daha azdır. Şu hâlde sizin demokrasiye karşı çıkmanız doğru olmadığı gibi haklı da sayılmaz.
Bunun üzerine Sokrates her zaman olduğu gibi soru cevap yöntemini kullanarak o talebeye önce sorar:
– Bize söyler misin bilge olmak mı daha zordur yoksa cahil olmak mı daha zordur?
Talebe:
– Elbette ve hiç şüphesiz bilge olmak daha zordur. Bilge olmak için çok okumak araştırmak ve yorulmak gerekirken cahil olmak için bir şey yapmaya gerek yoktur.
Sokrates:
– Peki o halde bize yine söyler misin toplumlarda cahil insanların sayısı mı çok olur, yoksa bilge insanların sayısı mı çok olur?
Talebe:
– Elbette ve hiç şüphesiz cahil insanların sayısı fazla olur.
Sokrates:
– Peki bize yine söyler misin, bir gemide yüz yolcu bulunsa, geminin nerde nasıl hangi yönde yelken açması gerektiğini kaptan mı daha iyi bilir, yoksa o yüz yolcu mu?
Talebe:
– Eğer yolcular içinde denizcilik bilgisi olan yoksa pek tabi en iyi bilen kaptandır.
Sokrates:
– Peki o halde diyebilir miyiz ki herkes her konuda karar veremez. Herkes bildiği yerde konuşmalı. Her iş ehline verilmeli.
Talebe:
– Pek tabi olması gereken budur.
Sokrates:
– Peki o halde, bize yine söyler misin, kimin hangi konuda bilgili olup olmadığını bilmeden, sadece çoğunluk oldukları için kararlarını doğru bulmak adil ve doğru olabilir mi? Hem sen de kabul ettin ki, bir toplumda cahillerin sayısı bilgelerden hep daha çok olur.
Selam ve dua ile….