Cumartesi, Kasım 23, 2024
No menu items!

NEREYE?

NEREYE?

 

 NEREYE?

Ülkemde güç sahipleri hayal ve sözde muhalefet umut satamamaya devam ederken, memleket vahşi batının Texas’ı olma yolunda hızla ilerliyor. Gün geçmiyor ki yüreğimiz alçakça işlenen bir cinayet haberi ile dağlanmasın. Gün geçmiyor ki kadına, çocuğa şiddet ve tecavüz haberleri insanlığın yüz karasını daha da koyulaştırmasın. Ve utanarak söylüyorum, gün geçmiyor ki göğün yerin üstüne düşmesini gerektirecek kadar ağır olan, babaların çocuklarına, abilerin kardeşlerine, dayıların yeğenlerine istismar haberleri olmasın.
Bu ağır, kabul edilemez ve affedilemez suçların, yetersiz eğitim, cehalet ve televizyonlardan pompalanan zibidilik, tecavüz ve şiddet dolu dizilerden alınan kültürden kaynaklandığını bilmek değil bilmemek ayıptır. Kardeşlik ve barışın şehri Hatay’ımızın İskenderun ilçesinde ekmek parası için bir sitenin bekçiliğini yapan yaşlı bir insanı öldürene kadar darp etmek ancak bu spastik zihinsel aidiyetlerin sonucudur.
Tıpkı devletin kendisine insanları korusun diye emanet ettiği silahı çekip koruması gereken insanların üzerine rastgele ateş edip birini katleden birini de ağır yaralayan polis gibi. Bu konuda ciddi bir önlem alınmazsa, görünen o ki halk tekmelenmeyi, gaz yemeyi ve yerlerde sürüklenmeyi arayacak gibi görünüyor. İnşallah olmaz ama öyle görünüyor.
İslami ahlakta, taşıdığınız unvan ne olursa olsun Allah emreder ki: “Yumuşak ve hoşgörülü olun” (Maide 159). “Bütün inançlara saygılı olun” (Enam 108).
Bir sürücü düşünün aymazca araç kullanan, izin verilenden fazla hızlı, tehlikeli, başka araçlar içinde risk teşkil eden bir şekilde araç kullanıyor. Yolun üstündeki bir kontrol noktası veya denetim yapan bir ekip görünce bir anda dünyanın en dikkatli sürücüsü kesilir. Tabi ki ceza yeme korkusundan. Eh buda doğaldır tabi. Peki %99’u Müslüman olan ülkemde doğduğumuz günden beri üstümüzde duran ve her anımızı kayıt altına alan bilmem kaç milyon megapixel kalitesinde ve zerre kadar hiçbir iyiliği ve kötülüğü kaçırmadan kayıt altına alan kameradan neden korkmuyoruz acaba? Acı ama gerçek ki samimi inananları tenzih ederek söylüyorum, çoğunluğumuz buna inanmıyor. Yetim hakkı yiyenin, çalanın çırpanın, insana kıyanın ne Allah’a ne hesap gününe inandığına beni kimse inandıramaz. İnansa korkar en azından radardan korktuğu kadar.
Zira kızgın olduğunu gördüğümüz bir sobaya yakabileceğini bildiğimiz için elimizle dokunmayız. Yüksek olduğunu gördüğümüz bir yerden yaralanabileceğimizi hatta ölebileceğimizi düşünerek atlamayız. Dolu bir tabancayı ( hasta beyinliler hariç) vücudumuza dayayıp ateş etmeyiz vb yüzlerce örnek verilebilir. Demek ki iş inanç ta bitiyormuş.
Herkes kendine yakışanı yapar…
İçi bal fıçılarıyla dolu bir gemi limana yaklaştı. İşçiler bal fıçılarını boşalttıkları sırada fakir olduğu her hâlinden belli olan yaşlı bir kadın elinde küçük bir kâseyle çıkageldi.
Balların sahibi olan tacirin yanına gidip, kendisine kâse dolusu bal vermesini istedi. Tacirin sessiz kalıp kendisine bal vermediğini gören yaşlı kadın ümitsizce geri döndü. Yaşlı kadın oradan ayrılınca tacir, olaya şahit olan genç çalışanını çağırıp yaşlı kadını takip etmesini ve evine bir fıçı dolusu bal götürmesini söyledi. Genç adam şaşırıp kalmıştı: “Kadıncağız sizden azıcık bal istedi, vermediniz; şimdi ise bir fıçı bal gönderiyorsunuz(!)?” Tacir cevap verdi: “Ey genç! O kendi miktarınca ve ihtiyacı kadar ister, ben de kendi miktarımca ve gücüm kadar bağışladım.
Lütfen herkes gücü yettiğince iyi olsun…

RELATED ARTICLES

Yorum Yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON HABERLER