Alman Psikolog ve Psikanalist-Yazar Arno Guen’e göre; itaat, medeniyetimizin temel sorunudur. İtaat, bizim için hava ve su kadar doğal bir hale gelmiştir. İtaat, başka birinin iradesine ve isteğine boyun eğmektir. Bu birisi, boyun eğenin üzerine güç uygular. Boyun eğme konuşma ve düşünmenin de öncesinde başlar.
Babanın her sözü, aileleri için bir kanun gibidir! Bununla birlikte, kişileri sadakate yönlendiren şey anlık duygusal ve deneyim durumunu tersine çevirir. Birey kendisini zalimle özdeşleştirip onu adaletsizliği için sevmeye başlar. Çocuklar, babalarına olağanüstü bir saygı duyarlar. Babalarına olan korkuları, sevgilerinden daha büyüktür. Dolayısıyla da itaatsizlik korkusu zalimliği boyun eğmeye yol açar.
Böylece kişi çocukluğunda başlayan bu itaati sonradan farkında olmadan benimser ve ona katlanır. Bizler kendimizi itaatkâr olarak görmüyoruz; akılcı düşünce ile körü körüne itaate karşı koyabileceğimize inanıyoruz. Bu daha ziyade çocukluğumuzun erken zamanlarında bastırmak zorunda kaldığımız annelerimizin ve babalarımızın ezici gücünün esaretidir. Kültürümüze göre ebeveynlerimiz her şeyi bilen, bizim için en iyisini isteyen kişiler oldukları için, onların üzerimizdeki gücünü fark edemiyoruz.
Bu sebepten dolayı itaat de olduğu gibi algılanmaz, daha çok insanların büyük çoğunluğu kendi itaatkârlıklarıyla yüzleştiklerinde kendilerini tehdit altında hisseder. İtaat beraberinde kemer sıkmayı gerektirecek yöneticilere hizmet eder. Onlar da sosyal adaletsizlikleri ve zulümleri ahlaki değerlere yükseltmek suretiyle haklı çıkarırlar.
İTAAT YIKICIDIR!
Aslında itaat yıkıcıdır; düşünceyi sınırlar ve gerçeği yalanlar! Gerçeğin bütünlüğü sınırlandırılamaz ve sadece güçlü alanların dar perspektifine indirgenemez. Daha iyi bir dünya kayıp bir cennetin fantezisi değildir. Körlenmiş itaat kırıldığında ve gerçek kişilerarası empatiye dönüştürüldüğünde daha iyi bir dünya görünür hale gelir.
Bu tehdit bize, itaatle yakından ilgili olan erken dönem çocukluk gelişmemizin koşullarını hatırlatır. Dolayısıyla bu koşullar bastırılmalıdır, çünkü aksi halde korku ve teröre neden olurlar. Tehdit terörize edildiğinde, bir kişinin kendisi üzerinde baskı kuran kişiyle özdeşleşmesi epey merak uyandırıcıdır. Dahası tehdit edilen kişi, tehdit eden kişiyle öyle özdeşleşir ki kendini kurtarabileceğini düşünerek benliğini ona teslim eder.
Her sadakatin tersi itaattir! Tersine her itaat ise sadakat anlamına gelir. İnsanlar kendilerinin sadık ama itaatkâr olmadıklarına inanırlar. Çünkü kendilerinin özgür iradesiyle sadakati hapsedip deneyimlediklerini düşünürler. Ancak, insan sadakati kendi hür iradesiyle seçtiği ahlaki bir değer olarak gördüğünde güçlü olan özdeşleşmeye hizmet eden itaatin üstünü örtmüş olur. Hem sadakat hem de itaat otoriteye dayanır ve ahlaki değere gönüllü bir şekilde hizmet eder.
Böyle bir davranış, kişinin benlik değerinin değersizleşmesine ve zalimin değersiz değerinin de değere dönüştürülmesine kaynak teşkil eder. Ekonomik sıkıntı ve durgunluk dönemlerinde, insanlar var oluş korkularından dolayı kendilerini tehdit altında hissederler. Bilinçten kopan korku, ani olarak yeniden bilincin derinliklerinde yer etmeye başlar. Bu duygular karşısında biranda gafil avlanan birey, bu korkuyu evcilleştirebilecek çözümlere başvurmalıdır. Bu gibi durumlarda geçmişimiz kendini tekrar eder. Yine geçmişte olduğu gibi, kendimizi üzerimizde baskı kuran kişiye teslim ederiz. Bu bizi ebeveynlerin iradesinin otorite ve kararlılıklarının üzerlerimizde somutlaştırdığı zamanlara, yani en erken yaşam deneyimlerimize geri götürür.
Otorite tarafından yasaklanmış olduğu için yüzleşemediğimiz korku, suçlu bir ittifak kurarak kurbanın kendisine itaat etmesine ve şiddetini aşka dönüştürmesine yol açar. İşte bu sayede sağcı aşırılık yanlısı ve totaliter liderler, toplumsal karışıklık dönemlerinde iktidara gelirler.
İtaat, kültürümüzün yadsınamaz bir öğesidir. Onun kaçınılmaz bir sonucu olarak kültürümüzün tercih ettiği bir patalojiyi yansıtan politik gelişmelere ulaşılır. Demokrasiyi güçlendirmek isteyen herkes işte bu nedenle bu patalojinin, eleştirel olmayan kör itaatin kökenlerini hedef almalıdır. Entelektüel, akılcı bir eğitim bu konuda bize sadece yardımcı olabilir. Çünkü aslında yukarıda açıklanan itaatin teşvik edilmesi kültürümüzün yapılarını değiştirmekle ilgilidir.
Sonsöz: İtaatin nedenleri doğrudan yabancılaşmaya bağlanır. Çünkü bizi bize yabancılaştıran güç, bizi itaate zorlayanla aynıdır. Bireylerin deneyimlediği şiddetin bu düzeyi, onun otoriteye olan bağlılığının derecesini belirler. Türkiye’de siyasi parti liderleri, partili üyelerini kul köle olarak görüyor. AKP lideri ise, dini-dar ve kindar bir nesil yetiştirmek istiyor. Çünkü dini-dar nesil isyankâr değil, itaatkâr oluyor. Oysaki 21. yüzyılda en büyük isyanlar Müslüman ülkelerde oluyor. Liderine kul köle olan itaatkârların çoğunlukta olduğu ülkelerde demokrasi gelişemiyor!