Değerli Körfez okurlarım, hayati seçimden önce gazetemizdeki son buluşmamız. Her birimizin üstünde tonlarca sorumluluk var. Kılıçdaroğlu, son gelişmelerle birlikte yelpazenin farklı noktalarını bir araya getirmeyi başardı! Eleştirileriniz olmuş olabilir. Ancak bugün, bunların sırası değil.
Sayın Kılıçdaroğlu 28 Mayıs’ta kaybederse, aslında kaybeden Kemal Kılıçdaroğlu olmayacaktır: Kaybeden bütün ülke olacaktır!
Atatürk kaybedecek… Demokratik Rejim kaybedecek… Laiklik kaybedecek… Hukuk Devleti kaybedecek… Adalet kaybedecek… Ekonomi kaybedecek… Türk Lirası kaybedecek… Özgürlük kaybedecek… Eşitlik kaybedecek… Dürüstlük kaybedecek… Liyakat kaybedecek… Bilim kaybedecek… Eğitim kaybedecek… Çağdaşlık kaybedecek… Siz kaybedeceksiniz… Çocuklarınız kaybedecek…
Erdoğan kazanırsa, Türkiye, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde gerçekleşen laik Cumhuriyet Devrimi’nin 100. yılında, Erdoğan’ın lideri olduğu “Karşıdevrim Tarikatı”na teslim edilecek.
Ben Mustafa Kemal değilim ki deme, sen de gerekirse Mustafa Kemal olacaksin. Mazeret aramak yok. Faşizme saltanatı mazeret üzerine otururtur. Bugün, sandık başına gidip faşizmden kurtulmak olanağı var, sandığa git ! Oy ver !
***
Uzun tarihinde 17 özerk prensliğin (bugünkü özerk bölgeler) bir krala bağlı olduğu mutlak monarşiyle yönetilen İspanya’da, toplumun kulluğa karşı yurttaşlık mücadelesi 1800’lerde başlamıştır. İlk İspanyol cumhuriyeti 1873’te kurulup bir yıl sürebilmiş; onlarca isyan ve savaştan sonra 1931’de ilan edilen ikinci cumhuriyet rejimi, 1939’da krala kulluğu savunan Frankister tarafından yıkılmıştır.
Franko, II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da faşizmi sürdüren tek ülkenin, İspanya’nın biricik faşist lideriydi. Kısaca Caudillo, yani “Reis” diye anılırdı…
1939’da, Franko’ya bağlı askeri birlikler genç İspanya Cumhuriyeti’ne karşı ayaklandı. İspanyollar, mümin muhafazakâr ve kralcı faşistlere; din, iman ve kral tanımayan cumhuriyetçiler arasında ikiye bölündü. İnsanlık tarihinin en etkieyici, çünkü her şeyiyle en aşırı, en kayramanca, en dehşetengiz, en acımasız iç savaş yaşandı. Üç yıl süren kanlı hesaplaşmada, iki taraftan 200 binden fazla insan öldü. 1939’da Franko ve adı meşum “Falange” tümenlerinin zaferiyle sonuçlandı.
Yenik cumhuriyetçilerin çoğu, ülkeden kaçmak ya da göçmek (çoğu Fransa’ya) zorunda kaldı.
İspanya tam 36 yıl boyunca Franko ve Katolik Kilisesi’nin “Tanrısal” faşizmi altında, gözünün üstünde kaşın var diyebilme özgürlüğü olmadan yaşadı. Politikadan söz etmek ancak rejimi övmekle mümkün, muhalefet yasak, basın sansürlüydü.
Dönemin İspanyol sinaması ancak aşktan söz edebilen, en az bir bölümü mutlaka kilisede geçmek zorunda olan, iyinin kiliseye sığınıp kötünün sonunda mutlaka günah çıkardığı müzikallerden oluşuyordu.
Eli kolu bağlı, kulakları tıkalı, ağzı bantlı yaşadı bütün bu yılları İspanya.
Ama Franko’nun ölümünü izleyen yıllarda, inanılmaz bir hız ve vakurla faşizmden parlamenter monarşiye geçti. Sanki sihirli bir değnek değmişcesine kökten değişti. Sağcıların ve solcuların kral ile el ele gerçekleştirdikleri on yıllık demokratikleşme süreci, İspanya’yİ kozasından çıkan bir kelebek gibi açtı dünyaya. İngiltere’de olduğu gibi kral kaldı ama yetkileri kısıtlandı ve kulları yurttaşlığa geçtiler.
***
Uzaktaki aziz vatandaşım; iki gün sonra sandık başına gidiyorsun. Güçlüklerle, engelemelerle, hilelerle, baskılara rağmen yine de seçim hakkın var. Onun kıymetini bil, yarından sonra çok ararsın.
Yarın sorumluğu seçersen, güç günlerden geçerek azimle sebatla selamete doğru yol alacaksın.
Yarını selametle atlatırsan, ondan sonra da dikkatli ve titiz Melih Cevdet Anday’ın dediği gibi yaşayacaksın :
“Uyuyamayacaksın
Memleketin hali,
seni seslerle uyandıracak,
oturup yazacaksın
Çünkü sen artık eski sen değilsin
Sen artık işsiz bir telgrafhane gibisin
Durmadan sesler olacak
Sesler vereceksin
Uyumayacaksin
Düzelmeden memleketin hali
Düzelmeden dünyanın hali
Gözüne uyku girmez ki!
Uyuyamayacaksın
Bir sis çanı gibi gecenin içinde
Ta gün ışıyıncaya kadar
Vakur metin sade
Çalacaksın”
Ama sonunda kurtulacaksın!