Cuma, Eylül 20, 2024
No menu items!
Ana SayfaHatay HaberProf Garip TURUNC Yazdı"İNSANLIĞIN RESMİ : VİCDAN VE İYİLİK      " ...

Prof Garip TURUNC Yazdı”İNSANLIĞIN RESMİ : VİCDAN VE İYİLİK      ”   

Prof Garip TURUNC ‘un kaleminden

“İNSANLIĞIN RESMİ : VİCDAN VE İYİLİK      ”     

 

 

Ülkemizde olup bitenler hakkında yazılanları, yapılan analizleri uzaktan izliyorum/okuyorum, çoğu zaman hayrete düşüyorum. Sanki Türkiyeyi yönetmeye hazır bilgiye, veriye sahipmiş gibi davrananlar şaşırtıyor beni. Çünkü hiçbir satırda insan yok. İnsansız metinler.

 

Yaşadığımız hayatta olup bitenleri ahlaki açıdan sorgulamayı bıraktık çoğumuz. İşin kolayına kaçıyoruz: “Düşmanlar” ne yapıyorlarsa kötü, “bizimkiler” ne yapıyorsa iyi olduğu kanısı yaygın. Baştan safını belirlemek yetiyor. O kadar kolay her şey. Sonra her bir olay üzerine ayrıca düşünmek, kafa patlatmak, sorgulamak gerekmiyor. Ya siyah, ya beyaz! Grinin hiçbir tonuna yer yok burada!

 

Akıl ve vicdanımızın bize gösterdiği yol ile egomuzun ve dizginleyemediğimiz hırslarımızın istekleri arasında zaman zaman seçimler yapmak, iç çatışmalara girmek durumunda kalırız. Çoğu zaman da egomuzu ve hırslarımızı kayırmak gibi bir alışkanlığı ediniriz. Ancak iç huzurumuz için vicdana ihtiyacımız bulunmakta, Mısır Ramsesler döneminde Ahlak Bilimci Amenemope’in dediği gibi : “Huzur dolu bir kalple bir parça ekmek, vicdan azabı ile beraber olan zenginlikten bin kere daha iyidir.”

 

Bir Atatürk hayranı olan yazar Hanri Benazus, “En Güçlü Tanık Vicdan”isimli kitabında vicdanı şöyle tanımlamakta. “Vicdan; kendi kendimizi suçlayabilme, sorgulayabilme, direnebilme ve gerektiğinde savaş açabilme, kendimizi kendimize tanık edip, kendi kendimize ceza kesme üstünlüğüdür.”

 

  1. yüzyılın en önemli psikanalistlerinden Erich Fromm ise, hümanist vicdan anlayışını şöyle anlatmakta. “Vicdan, kendi içimizdeki bilgidir, yargıdır. Sadece aklımızın değil, tüm kişiliğimizin gösterdiği tepkidir. Vicdan kendimizin kendimize gösterdiği tepkidir. Kendine başkaldırıdır. Kendi sesimizi dinlemeyi başarabilmektir. Kendi sesini duymayan ve dinlemeyen insana çoğu kez, uyku; insanın vicdanını susturamayacağı biricik fırsattır.”

 

  VİCDANLI OLMAK BİR ÜTOPYA MI ?

 

Çatışmaların, gerilimlerin, savaşların, şiddetin egemen olduğu bir dünyada insanlık sadece kazanmaya ya da yok etmeye koşullandırılmışken, bu dünyada sevginin, paylaşımın, adaletin, diğerkâmlığın yeri yok gibi. Sabit bir fikrin, malın mülkün, çıkarların, şöhretin, statülerin, güç ve hükümranlığın hayatın merkezine oturtulduğu bir dünyada vicdanlı olmak bir ütopya mı?

 

“Kalbimizde Tanrı’nın ışığı vardır, onun adı da vicdandır.” diyor Tolstoy. Vicdan hiçbir anlaşmada ipotek olarak ortaya konulamaz. Tek bir kararla her şeyi kapsayamaz ve hiçbir gerekçeyle bir süreliğine devreden çıkarılamaz. “İnadına” diyerek otomatiğe bağlanamaz.

 

Vicdan, her bir olayın yürek süzgecinden geçirilmesini, empati yapılmasını, insanların zarar görme riskinin en aza indirilmesini zorunlu kılan sürekli bir ahlaki pusuladır.

 

Vicdan partili olamaz, siyasi davranamaz, taraftarlığı kabul edemez, sloganlarla yönlendirilemez. Vicdan asla tek bir millete, dine, ideolojiye, siyasete ait olamaz. Vicdan tek kişiliktir, içimizde, yüreğimizde, ruhumuzda olması gereken bir ahlaki değer ve güçtür.

 

“Dışımızda” ne değişiklikler olursa olsun (içinde yaşadığımız zaman, toplum, siyasi ve hukuki şartlar vs.) vicdanımızı temiz ve güçlü tutmak gibi bir görevimiz vardır.

 

İnsan olarak evrenin bir yansıması olduğumuzu unutarak, egolarımızın, hırslarımızın, çıkarlarımızın ve gücün peşinden gittiğimiz, vicdanımızı hayatımızdan uzaklaştırdığımız bir dünya yaşanabilir olur mu? Vicdanın içimizden gelen sesini bastırmadan, sevgiyle yaklaşmakla, sorumluca davranmakla, empati yapmakla dünyayı yaşanabilir kılabiliriz. “Görevini tam yerine getirmemiş olan vicdan yarasına, ne mazeretin çaresi, ne ilacın şifası çare getirmez.” (Mevlana)

 

Biz neysek onu yaşıyor ve yaşatıyoruz. Hayata ve insanlara tebessüm etmek, kendimize de kahkahalarla gülmek, sevecen, önyargısız ve vicdan sahibi olmak, güce, zorbalığa, nefrete, kin ve intikam duygularına üstün çıktığı zaman, dünya müşterek yaşanabilen bir insani değer alanı haline gelebilir. “İnsanlar kötülüğü arzuları kuvvetli olduğundan değil, vicdanları zayıf olduğundan dolayı yaparlar.” (John Stuart Mill)

 

İYİLİK, İNSANLIK ONURUNU KUTLAYAN EYLEMDİR

 

Birçok insan nezdinde hayatın amacına eşitlenmiş görünen mutluluk ve huzur gibi şeyler kanımca ömür sermayesini hangi değer veya değerler uğruna harcamak gerektiği meselesine nispetle ikincil bir konudur. Bana göre “erdem” ve “erdemli yaşam” gibi kavramlar çok daha ön planda durur. Peki, erdem hangi temel üzerine oturur? Bu soruya verilebilecek en kestirme cevap, kanaatimce, “iyilik” kavramında ifadesini bulur.

 

“İyilik” ilk planda amorf (şekilsiz, biçimsiz, çerçevesiz) bir kavram gibi görünse de gerçek durum bundan farklıdır. Kuşkusuz insan gayba muttali olma imkânı bulunmadığından, hayatta attığı adımların ilerleyen zamanlarda hayra mı yoksa şerre mi varacağını bilemez ve dolayısıyla bu anlamda iyilik ve kötülüğün ne zaman, ne şekilde karşısına çıkacağını kestiremez. Fakat insan “iyilik” denen şeyin ne olduğunu zevkiselimiyle bilebilir. Kısacası, iyilik -sanıldığı gibi- muğlak bir kavram değildir.

 

İnsan hâl-i hayatta “İyi olsun, güzel olsun, iyilik ve güzellikten huzur ve mutluluk doğsun” gibi bir samimi niyetle didinir ve fakat sonuçta bu niyetin içerdiği amaç/gaye, çoğu zaman insanın kendisi veya başka insan faktörü yüzünden gerçekleşmeyebilir.

 

Büyük hayal kırıklıklarının yaşandığı böyle durumlar karşısında sergilenmesi gereken tavır, edepli ve efendice bir duruşla olan bitenleri hayra yorarak sağlam bir tevekkül ve teslimiyet göstermektir. Ayrıca hayat ringine çıktıktan sonra ne kadar kötü şeyler yaşanırsa yaşansın, sabır, sebat, vefa, saygı gibi ahlaki ve insani değerlerden vazgeçmeme kararlılığından ödün vermemek ve eğer bu değerlere sahip çıkmak uğruna insandan ve hayattan dayak yersek bundan dolayı da yerinmemek gerekir.

 

İyi insanların sayısı daha fazla mı gerçekten? Bilemiyoruz. Çünkü kötülüğün resmi her zaman daha çarpıcı ve dikkat çekici. İyilik ise sessiz ve gösteriye elverişli değil. İyilik ve iyiler daha çok ama, kötüler ve kötülüğün hareket alanının genişliği ve sınırsızlığı kötülüğü daha görünür kılıyor. Ve 21. yüzyılda, iletişim kurduğumuz, dolayısıyla kendimizi gördüğümüz ayna, yani sosyal medya alanı insanın kötü yüzünü daha görünür kılıyor ve biz sanırım yavaş yavaş insanın gerçekten daha da kötü olduğuna inanmaya başlıyoruz. Fakat tabii insan da az değil, sosyal medyada köpürtülecek kötülük malzemesini hiç eksik etmiyor. Yine de mesele şu, küçücük bir iyilik, iki insan arasındaki ufacık bir sıcaklık nasıl oluyor da bu kadar öfkeye yol açabiliyor?

 

Çünkü iyi, tıpkı gerçek gibi çağın karmaşasının saldırısına maruz kaldı. Gerçek-sonrası gibi şimdi iyi-sonrası bir zamanda yaşıyoruz. Herkesin kendi gerçeği olmasına izin veren bir dünyada herkesin kendi ‘iyisinin’ olması ve bu iyilerin birbirinin tam zıddı olması şaşırtıcı değil, aksine çağın ruhuyla tutarlı. Bu konu felsefeciler tarafından tartışılmakta. Benim tezim şu: iyi, insanlık onurunu kutlayan eylemdir. Kötü, insan onurunu zedeleyen eylemdir. İnsan onuru tek ve bütündür, bütün insanları kapsar. [Bu yüzden nefret söylemine mahkûm edilmiş bir küçük çocuğu alkışlayanları gördüğümüzde içimiz yanar, mesela. Onur kırıcı eyleme tanık olmak içimizdeki onuru acıtır çünkü çocuğun onuru ile bizim onurumuz koparılamaz şekilde bağlıdır.]

 

İYİLİĞİN DAHA ÇOK SESE İHTİYACI VAR

 

Evet, ne yazık ki biz de bugün birçok toplum gibi sesi daha çok çıkan bu çılgın kötülüğü görüyoruz aynamızda. Ve şöyle düşünüyoruz, “Biz, kötüyüz. Kötüler çoğunlukta.” Oysa mesele şu: İyiler, şaşkınlıktan dili tutulmuş (veya susturulmuş) olarak duruyor. Kötülüğün göz alıcı gösterisi o kadar Cirque De Soleil ki, öylece durup bakıyoruz bazen. Bu kadar basit değil ama belki de o kadar da karmaşık değil: İyiliğin daha çok sese ihtiyacı var.

 

İnsan, diğer hayvanlar gibi aslında, karşılıklı yardımlaşmayla ayakta duran, varlığını binlerce yıldır sırf bu yüzden sürdürebilmiş bir canlı türü. Dünya Luna Reyes’lerin çoğunlukta olduğu bir gezegen. Biz bu cümleyi tekrar etmeliyiz. Hem içimizden hem yüksek sesle. Çünkü söz, gerçeği sadece saptamaz aynı zamanda dönüştürür. Söz, iyiden yana olan söz, Esmeralda’nın Kambur’a su vermesini sağlar. Canavarları yıldıran her şey iyiliğe dair bir söz ile başlar. İyilik kazanır çükü ; iyilik yapmak, kötülük yapmaktan daha kolaydır. İyilik ruha ilaç gibi gelirken, kötülük ruha zehirdir. Kim bilerek istiyerek zehir içmek ister ki ?

 

Sonuçta, bu işin bir hipotezi varsa veya bunun hipotezi ne olmalıdır dersek, bana göre vicdan ve “iyilik”tir.

RELATED ARTICLES

Yorum Yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON HABERLER