Seçim, seçme eylemidir; oy verilerek yapılan seçim işidir! Halkın belirli bir süre için kendini yönetecek vekillerini, belediye başkanlarını, belediye meclis üyelerini, muhtarları seçmek üzere oy kullanmasına ‘seçim’ denir.
Demokrasilerde seçimler gizli oy, açık sayım ilkesine göre yapılır. Seçim sonucu çoğunluğun yönetim hakkı doğar!
Türkiye çok partili sisteme geçtikten bu yana birçok genel ve yerel seçim yapmıştır. Daha geçen 24 Haziran’da genel seçimler yapılmıştır. Önümüzdeki 31 Mart 2019’da yerel seçimler var.
Önemli olan seçimlerin kavgasız, kansız, hilesiz, entrikasız gerçekleşmesidir. Çünkü seçimler; müspet ve yapıcı rekabet içinde bir hizmet yarışının alanıdır. Seçimler, demokrasi şölenidir. Önümüzdeki 31 Mart’ta yapılacak seçimler, bir önceki seçimden bu yana birikmiş tortuları temizleyecek Nisan yağmuru gibidir. Seçimler, siyasette bir yenilenme, tazelenme ve beyaz sayfa açma fırsatıdır.
Seçim yarışının bu olgunlukta gerçekleşmesi, demokrasi kültürüyle de ilgili bir konudur. Türk seçmeninin bu olgunluğa sahip olduğu, şimdiye kadar defalarca görülmüştür, ispatlanmıştır. Ama son yıllardaki seçim ve referandumlarda bu durumun değiştiği görülmektedir.
Seçim yarışının adeta bir ‘savaş’ havasına sokulması, ülkenin ve milletin bekasını kendi iktidarının devamı şartına bağlayan bir anlayışın öne çıkarılması, “Biz vatanseveriz, karşımızdakiler vatan haini ve terör örgütü yandaşı” söylemleriyle dışlayıcı, ötekileştirici, kamplaştırıcı, kutuplaştırıcı politikaların takip edilmesi, bunun üzücü ve düşündürücü göstergeleridir.
Bunlar son derece yanlış ve sakıncalıdır! Seçimde kazanmak da var, kaybetmek de. İktidara iyice alışmanın sonucu olarak, muhtemel seçim yenilgisini hazmedememenin ise demokraside yeri yoktur. Demokrasi seçimden ibaret değildir!
Mesela: AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, Denizli’deki toplu açılış töreninde yaptığı konuşmada, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu hedefine koyarak; “Sen korkaksın. Vatansever değilsin. Edep fukarası çıkmış milleti sokağa davet ediyor. Ahlaksıza bak! İşsizlik diyorlar, bir başka yalanları bu…” demek suretiyle, 24 Haziran 2018 seçimlerinde, CHP’ye oy veren 11.384.999 seçmeni aşağılamıştır. Esenler’deki toplu açılış konuşmasında da, CHP lidari Kemal Kılıçdaroğlu’nu tehdit etmiştir.
Her nedense AKP liderini bir sokak korkusu sarmıştır. Bir sokak paranoyası, bir sokak sendromu, bir Gezi kâbusu ve bir Kılıçdaroğlu kâbusuyla Erdoğan’ın ruh sağlığı bozulmuş gibidir.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İnşallah 31 Mart’ta Cumhur İttifakı’nın zaferini hep birlikte yaşayacağız…” diyor ama Millet İttifakı’ndan da korkuyor. O yüzden, Cumhurbaşkanının taktiği düşman yaratmaktır!
Aslında AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, yalnızca CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu değil; akaryakıt, doğalgaz ve elektrik zammına itiraz edenleri, işsizleri, asgari ücretlileri, esnafı, güvenlik sistemini eleştirenleri, vergi adaletsizliğinden müşteki olanları, emeklilikte yaşa takılanları, ücretli otoyollardan, köprülerden ve tünellerden alınan geçiş ücretlerinin yüksekliğinden şikâyetçi olanları, iktidar karşıtı gazetecileri, yazarları, akademisyenleri ve siyasileri de düşman olarak görüyor.
Kim ne derse desin, Cumhurbaşkanı Erdoğan, hiçbir vatandaşın, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullanmasını istemiyor. Erdoğan, korkutma dilini kullanıyor; kendinden olmayanları ötekileştiriyor. Yerel seçimler yaklaştıkça, iktidarın baskıları giderek artıyor. Muhtemelen sokağa çıkabilecekleri, 15 Temmuz darbecileriyle özdeşleştiriyor ve sokağa çıkacakları meydanları dar etmekle tehdit ediyor.
Böyle bir anlayışa ders vermenin en iyi fırsatı, yine seçim ve sandıktır. Bu fırsatı değerlendirmek için korkuları, kavgaları, menfaat hesaplarını, manipülasyonları aşabilen bir irade ve inisiyatife ihtiyaç var.
Aslında her seçim -kan davası hariç- verilen bir savaş kadar kötü ve nefret edilecek bir ahlaki ortam olup, her ruhun içinde bulunduğu bir çamur deryasıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan; cumhuru değil, daha çok 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimleri düşünüyor ve 31 Mart’ta Cumhur İttifakı’nın seçim zaferini yaşamak istiyor. Erdoğan, eşit ve adil bir ortamda yarışarak değil, politik karşıtları arasında bölünme oluşturarak, kendine sanal düşman yaratarak ve rakipleriyle savaşarak 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimleri kazanmak istiyor.
Oysaki devlet adamı seçimleri değil, ülkesini ve gelecek nesilleri düşünür. Erdoğan’ın yaşlı bir devlet adamı olması için, en kısa ve hızlı yol 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimleri kaybetmesidir.
Her insan seçiminde özgürdür fakat her seçimin bir bedeli vardır. Bizi ‘biz’ yapan şey; yol ayırımına geldiğimizde yaptığımız seçimlerdir. Bir seçim yapmamız gerektiğinde, seçmemek de bir seçimdir. Hayatımız, yaptığımız tercihlerin toplamıdır. 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimleri kazanmak değil, itibarda kalmak daha önemlidir. Dünyada hiçbir şey dürüst, şeffaf ve adil bir seçim kadar ders veremez!