Saygıdeğer okurlarım! 1982 Anayasamıza göre, Türkiye Cumhuriyeti Devleti; demokratik, laik ve sosyal hukuk devletidir. Öncelikle belirtmeliyim ki sosyal devletin kaynağı insandır! Ancak sosyal devlet, ‘sosyalist’ devlet demek değildir.
Çünkü sosyal devlet, kapitalist sistemi reddetmez. Sosyal devlet, kapitalist sistem içerisinde kalarak, kapitalist sistemden kaynaklanan olumsuz koşulları törpülemek ve toplumun belli kesimlerinin ezilmesini önlemek amacıyla devletin müdahale etmesi gerektiğine inanır.
Dolayısıyla da sosyal devlet; vatandaşlarının toplumsal ve ekonomik varlıklarını iyileştirmek için önemli roller üstlenerek bu yolda vatandaşlarına olanaklar sunar. Yani devletin vatandaşlarının ekonomik ve sosyal haklarını düşünerek oluşturulan bir yönetim biçimidir.
Sosyal devlet, toplumun dezavantajlı kesimlerine fırsat eşitliği sağlayarak önlemler alır. Fırsat eşitliği, bir bireyin doğduğu sosyo-ekonomik eşitsizlikleri azaltarak ona maddi ve manevi varlığını geliştirebileceği şans ve olanakları sağlamak demektir.
Bu anlayışa uygun olarak ortaya konan politikalara, yani toplumsal eşitsizliği azaltmayı ve dezavantajlı grupları korumayı hedefleyen politikalara ‘sosyal politika’ denir. Sosyal devlete yönelik düzenlemeler, özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yürürlüğe konan pek çok demokratik anayasaya girmiş ve böylece yaygınlık kazanmıştır.
Örneğin: Türkiye Cumhuriyeti 1982 Anayasası’nın, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen 5. maddesine göre; Devletin görevlerinden biri de, “İnsanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır”. İşsizlik maaşları, ücretsiz eğitim imkânları, dul-yaşlı aylıkları, Çocuk Esirgeme Kurumu, öğrenci bursları, engelli ve yaşlı hizmetleri, ücretsiz sağlık hizmetleri gibi uygulamalar, sosyal devlet politikalarına ve araçlarına örnek olarak gösterilebilir.
Bunların yanı sıra vergi de oldukça önemli bir sosyal devlet aracıdır. Devlet vergi sayesinde, sosyal politikalarının finansmanını sağlar ve aynı zamanda doğrudan vergiler yoluyla zengin ve fakir arasındaki gelir uçurumunu azaltmaya çalışır. Sosyal devlet uygulamaları, özellikle İsveç, Norveç, Danimarka gibi İskandinav ülkeleri ile özdeşleşmiş olup, bu ülkeler dünyadaki en ileri sosyal devlet uygulamalarına sahiptir.
Sosyal devlette; fırsat eşitliği, gelir dağılımı ve asgari yaşam şartlarını vatandaşlarının sağlamaları için sorumlulukları üstlenmeleri sosyal devletin önceliğidir. Sosyal devlet, demokrasi, zenginlik ve kapitalizm uyumunu dengede tutmaya ve kaynaklarını temel kamu hizmetleriyle sağlamaya çalışır. Örneğin; çocukların eğlenmeleri ve gelişim göstermeleri için girişimlerde bulunur. Yeri geldiğinde vatandaşlar için bütün sosyal hakları kendi bütçesinden ayırarak bu alanlara yatırım yapar.
Sosyal devlet genellikle karma ekonomi uygular. Özel mülkiyet sınırı yoktur ancak büyük servet sahiplerinin vergi oranları bir hayli fazladır. Vatandaşından gelirine göre alımı uygulanır. Böylelikle insanlar arası uçurumlar azalmış olur.
Sosyal devlet tanımı ilk olarak 1870’li yıllarda Bismark idaresindeki Almanya’da ortaya atılmıştır. Daha sonradan sosyal politikacılar tarafından devlet destekli programlar uygulanarak devletleştirme yoluna gidilmiştir. Dünya üzerinde sosyal devlet uygulamalarına bakıldığı zaman gelişmiş ülkelerde görülmektedir. Bir ülkenin sosyal devlet olmasının esası ekonomisi ve vatandaşına verdiği değerle ölçülebilir. Eğer baktığımız zaman bir ülkede fakir insanlar açlık mücadelesi veriyorsa, zengin insanlar ise para içinde yüzüyorsa biliniz ki o devlet ‘sosyal’ bir devlet değildir. Sosyal devlette insanlar arasında koskoca dediğimiz uçurumlar söz konusu değildir.
Sosyal devlet güvenlik ve sağlık gibi hayatın vazgeçilmez olan hizmetleri eşit, adaletli ve devlet güvencesi ile yerine getirir. Her vatandaş bu hizmetlerden yararlanabilir. Sosyal devlet güçlü ile güçsüz arasındaki ayrıma karşı mücadele eder. Güçsüz vatandaşını sisteme karşı, güçlüye karşı korur.
Sonuç itibariyle; anayasasında ‘sosyal devlet’ olduğu yazan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Koronavirüs ile mücadele kapsamında ilk görevi, yurttaşlarının aş ve işe bağlı yaşam hakkını güvenceye almaktır. Bunun yolu, insanları sosyal yardım kuyruklarına sokmak ya da borç almaları için bankalara sevk etmek değildir.
Sosyal devlet, hayırseverlerin ‘başım gözüm sadakası olsun’ diyerek katılacağı ‘iane kampanyası’na bel bağlayamaz! Sosyal devlet, kendi görevlerini fitre ve zekât tahsilâtına havale edemez! Sosyal devlette, hazinesi ve kamu varlıkları dururken, zor zamanda ilk akla gelen şey ‘İmdadiye’ toplamak ve Tekâlifi Milliye emirlerine yollama yapmak olamaz! Sosyal yardım ve dayanışma kampanyaları merkezi devletin değil, onun dışında kalan sivil toplumun ve bireylerin işidir.
Sosyal devlet, esasları anayasalarda ve yasalarda belirlenen yöntem ve ölçüler çerçevesinde vergiler toplar; üstüne düşen görevleri, kişilerin insafına ve keyfine kalmış bağışlar ve sadakalar ile değil, devlet olma vasfının bir gereği olarak topladığı vergiler ile karşılar. Halk kendi geleneklerine uygun olanı zaten yapar ve sosyal dayanışma kanallarını işletir. Yurttaşların borç almak için, siyasi iktidarın bankaların kapısını göstermesine de, suya tirit indirim kırıntılarına da ihtiyacı yoktur. Bu tür göz boyacı paket ve nutuklara karnı toktur.
Sosyal devlete düşen görev, zorunlu nedenlerle işe gidemeyen, işi elinden alınan ve kepengi inen insanlara doğrudan kendisinin sahip çıkmasıdır. İş akdi fesihlerini yasaklamaktır. Vatandaşların gelir kayıplarını bir ölçüde telafi etmektir. Bütün bunların şeffaf, adil ve yasal kaynağı ‘Devlet Bütçesi’dir. Sosyal devletin yapacağı şey ise, tıpkı diğer ülkelerin yaptığı gibi, kendi hazinesini ve mali kaynaklarını devreye sokmaktır. Bütçeyi, Koronavirüs salgının yarattığı ekonomik ve sosyal sorunları çözecek biçimde revize etmektir. Bütçede harcama önceliğini sağlık, gıda tedariki, eğitim ve sosyal yardımlara vermektir. Şan, şöhret ve azamet uğrunda ya da yandaşlara peşkeş yolunda saçıp savrulan kamu kaynaklarını halkın işi, aşı ve sağlığı için seferber etmektir.
Sosyal devlet zekâta, bağışa ve yardıma muhtaç olmaz! Reis, Tekâlifi Milliye emirlerine yollama yapıyorsa; Cumhuriyet, 1921’den bu yana bir arpa boyu yol almamış demektir. Dolayısıyla da dünyanın ve insanlığın zor bir imtihandan geçtiği bu dönemde, sosyal devletler vatandaşına para dağıtırken, Türkiye soyup soğana çevirdiği millete İBAN numarası veremez. Zorunlu bağış toplayarak millete yardım edemez. Eğer ülke bu haldeyse, devletin çivisi çıkmış demektir. Bir virüs yüzünden temel fonksiyonlarını yerine getiremeyen devlete ‘sosyal devlet’ değil, ‘müflis devlet’ denir. Gerisi lafügüzaftır!