Son zamanlarda sosyal medyada halkı kin ve düşmanlığa tahrik edenler çoğalıyor! Mesela Sosyal Doku Vakfı Başkanı Nurettin Yıldız’ın “6 yaşındaki kız çocukları evlenebilir” ya da “Kadın dayak yiyorsa şükretsin” gibi sözleri kamuoyunda tartışılıyor. Hatta 8 Mart Dünya Kadınlar Günü programında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan da din adamı adı altında tartışma yaratan açıklamalar yapanlara tepki gösterdi ve “Kadın ile ilgili dinimizde kesinlikle yeri olmayan kendine göre içtihatta bulunun kişiler çıkıyorlar. İslam’ın güncellenmesinin gerektiğini bilemeyecek kadar aciz bunlar. Hocalarımız ne iş yapıyor, niye sessiz kalıyorlar. İslam’ın hükümlerinin güncellenmesi vardır” dedi.
Türkiye’nin kanayan yarası olan bu konularda, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş da konuştu ve “Sözde ilahiyatçılara itibar edilmesin. Kadına dönük şiddetin tasvip edilir yanı yok” dedi.
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın da Cumhurbaşkanı’nın bu ültimatomu ile baltayı yandaşa vurmuş olduğu düşüncesiyle ve can havliyle devreye girdi ve din sosuyla tütsülenip kutuplaştırılmış yandaşın şaşkınlığını ve muhtemel tepkisini gidermeye soyundu. Osmanlı’dan kalma özel hukuka ait İslam şeriatını listeleyen Mecelle’nin 390. maddesine yapıştı ve “Ezmânın tagayyürü ile ahkâmın tagayyürü inkâr olunamaz” dedi. Peki, İbrahim Kalın bu sözler ile ne demek istedi? Aslında Kalın bu şairane hükmü kendince açıkladı. Yani Mecelle kuralına göre “Zaman değişmesiyle içtihadı hükümler ve yorumlar da değişir ve yenilenmeye ihtiyaç duyar” demek istedi.
Pek güzel, çok ala! Velâkin Cumhurbaşkanı Sözcü Kalın’ın bu cansiperane yardımı kısa düştü. Devrilen çamın gövdesi açıkta kaldı. Selefi yobazlıktan kök alan siyasal İslam ideolojisi ile aşılanmış mahallede vaziyeti kurtaramadı, kurtaramazdı da. Çünkü onun zamana paralel biçimde güncellenmesini gerekli gördüğü şey içtihattır. Yani din adamlarının 1400 yıl içinde koydukları hükümlerdir. Oysaki Cumhurbaşkanı “İslam’ın güncellenmesini” emretmişti.
Oysaki Kur’an ve Sünnet’in ortaya koyduğu hükümler sabittir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise “İslam’ın hükümlerinin güncellenmesi vardır” diyor. Arada dağlar kadar fark olsa da Cumhurbaşkanı Erdoğan Mecelle’yi kastediyor. Mecelle açıkça “zamanın başkalaşmasıyla hukuk kuralları da değişir” diyor.
Bu anlamda, TBMM’nde her gün hukukta güncelleştirme yapılıyor. Meclis üyelerinin bundan haberi yok mu? Her gün bir kanun çıkarılıyor. Bunlar Mecelle’deki halinden bambaşkadır. Sözgelimi kölelik de cariyelik de İslam’da var! Ama TBMM bunları kaldırdı yani güncelledi. Nurettin Yıldız gibilere gerici denince alınıyorlar. Oysaki 95 yıl önceki Cumhuriyetçiler, başta Atatürk olmak üzere yaptıkları “Hukuk Devrimi” bir güncellemedir. 95 yıl geriden gelenler şimdi anlayacaklar. Şeriat Hukuku’nun yerini “Medeni Hukuk” alalı 92 yıl oldu. Akait ile fıkıh farklıdır. Bu ülkede, İslâm’ın Türk Medeni Kanunu ile güncellendiğini bilmeyecek kadar aciz dini-darlar var!
Dindeki inanç hükümleri yerinde durmaktadır. Ancak insanların birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen hukuk hükümleri değişeli 92 yıl olmuştur. Türk Medeni Hukuku sürekli değişiyor, daha da çok değişecektir.
TEK ÇARE LAİKLİKTEDİR!
Bilindiği gibi, İslam dininin kuralları Kur’an ayetlerinden ve Peygamber’e ait olduğu rivayet edilen söz ve davranışlardan (hadislerden) oluşur. Hadislerin çoğu rivayete ve keyfe göre uydurulmuş olsa da ayetler bellidir, değişmez! Bunların “güncellenmesi” başka bir şeydir ve genel olarak tabudur. Din adamlarının 1400 küsur yıl içinde egemenlerin işine geldiği şekilde bin bir çeşit “İçtihat” üretmeleri başka şey, onların değiştirilmesi ise bambaşka şeydir.
Bunların apayrı şeyler olması bir yana, Cumhurbaşkanı Sözcüsü Kalın’ın “İslam’ın güncellenmesi” yerine “İçtihadın değiştirilmesi” kavramını ortaya koyması da çare değildir. Mızrağı koymaya kalkıştığı çuval dikiş tutacak cinsten değildir. Burada da kaş yapayım derken göz çıkaracak bir durum var!
Şöyle ki; İçtihat değiştire değiştire İslam önce mezheplere, sonra mezhepler tarikatlara, daha sonra da her tarikat kendi içinde şeyh hazretlerine göre hiziplere ve nihayet cihatçı terör çetelerinin hücrelerine ayrılarak paramparça olmuştur. 1400 yıl boyunca birbirinin kanına susamış olan, saymakla bitmez İslam hizipleri türemiştir.
Günümüz dünyasında ise yekdiğerini öldürenlerin neredeyse tamamı Müslüman’dır. El-kaide ve IŞİD, içtihat değişikliği yolunda üretilen son ucubelerdir.
Şundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki, laikliğin kesin biçimde benimsenip uygulanmadığı, tam tersine siyasal İslam ideolojisinin zihinleri esir aldığı, dinsel duyguların sömürülmesine dayalı siyasetin sürdürüldüğü, din ticaretiyle beslenen tarikat ve cemaatlerin kol gezdiği, “fesli” ve “cüppeli” meczuplardan siyasi medet beklendiği bir ortamda “din adamları zamana göre içtihat eylesinler” demek ve çözümü siyasi iktidarın emir kulu haline gelmiş din adamlarının vereceği hükümlerde aramak, El-kaide’den ve IŞİD’ten de beter kanlı ve karanlık “yerli ve milli” ucubeler üretecektir. Kısacası Cumhurbaşkanı Sözcüsü yaptığı tevil ile baltayı yandaşa vuran reisini velinimetlerinden koruyup kollayayım derken, yeni yobazlıkları meşrulaştıran ve teşvik eden bir kapı açmıştır. Bu kapının sarıklı, fesli, cüppeli, asalı yeni Yıldızların üreyeceği bataklıklara çıkacağı açıktır.
Çare, insan aklının özgürleşmesinde, yani insan haklarına saygılı, her türlü inanç ve düşünce özgürlüğüne saygılı, devlet yönetimini din sömürücülerine karşı güvenceye alan demokratik ve laik toplum düzenindedir. Aslında Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti “İslam’ın hükümleri”ni “Türk Medeni Kanunu” ile güncellemiştir. Son zamanlarda halkı kin ve düşmanlığa tahrik edenlerin, gericilerin ve dini-darların Cumhuriyet’e ve Atatürk’e düşman olmalarının sebebi de budur!
Kim Atatürk ilke ve inkılâplarına düşman ve karşı ise, aynı zamanda bu ülkenin en büyük düşmanları onlardır. Yaşasın Cumhuriyet! Yaşasın demokratik, laik ve sosyal hukuk Devleti!