Türkiye Cumhuriyeti işgalin, ihanetin ve işbirlikçi kumpasların tam ortasında kuruldu. Çağdışı Osmanlı düzeni yozlaşarak çökerken, kendi bekasının peşine düşen saltanat ülkeyi emperyalist güçlere teslim ederken, işbirlikçi çıkar şebekeleri zenginliklerimizi talan edip memleketi peşkeş çekerken Anadolu’da başlayan direniş bir bağımsızlık kavgasına dönüştü.
Yoksul, yorgun, kimsesiz Anadolu halkları; ülkenin teslim olmayan yurtsever aydınları; öğrenciler, kadınlar, köylüler direniş saflarında bir araya gelerek işgale karşı zafer kazandılar ve bu topraklarda Cumhuriyet’in yeşereceği tohumları attılar. Aradan geçen 100 yılda emekçi ve yoksul halkımıza, kadınlara, gençlere, devrimcilere yaşatılan tüm kötülüklere ve tarihimize kazınan tüm utançlara rağmen, Cumhuriyet hala ülkemizin kıymeti olmayı sürdürüyor.
Türkiye’de Cumhuriyet, gerici Osmanlı düzenine ve emperyalist işgal girişimlerine karşı bir mücadeleyle özdeşleştiği ölçüde büyük bir ilerici atılım anlamına gelmiştir. Bu atılımı mümkün kılan halkın ve bu tarihsel sürece önderlik eden Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının Cumhuriyet’i inşası ülkemizin aydınlık günlere olan yürüyüşünün önemli adımlarından birisi olarak anılacaktır.
Fakat Türkiye’de Cumhuriyet’in 100 yıllık tarihi, aynı zamanda, kendi bünyesinde barındırdığı çelişkilerin ve tutarsızlıkların onu adım adım kemirmesinin ve sonunda yok etmesinin tarihidir. Cumhuriyet, ilk adımlarıyla birlikte halkın değil patronların egemenliğini tercih etmiş ve tam da bu nedenle kendi sonuna giden sürecin taşlarını döşemiştir. Daha Bağımsızlık Savaşı günlerinden başlayarak solun ve sosyalistlerin güçlenmesini engellemek için kör bir şiddete başvurulması, ülkemizdeki halkların ve toplulukların kimliklerinin inkarına dayanan asimilasyon politikalarında ısrar edilmesi, laikliğin ve kamuculuğun birer günah gibi lanetlenmesi ve ABD emperyalizmi ile Batı kapitalizminin çıkarlarına tabi olunması, nihayetinde Türkiye’yi on yıllardır yöneten sağcı/dinci iktidarlara devletin teslim edilmesi neticesinde bugün Cumhuriyet’in tüm değerlerinin birer birer yok edildiği bir ülkeyle karşı karşıyayız.
Bugün Türkiye’de laiklikten, yurttaş haklarından, ifade özgürlüğünden, kamu hizmetlerinden, çağdaş eğitimden, özgür kültürden söz edemiyorsak bunun nedeni açıktır: Türkiye’de Cumhuriyet bile isteye, sistematik biçimde aşındırılmış, zayıflatılmış ve 20 yıllık AKP iktidarıyla tamamen yok edilmiştir. Türkiye, 100 yılın ardından Saraylılara, saltanat ve hilafet sevdalılarına teslim edilmiştir.
Ancak Türkiye’de Cumhuriyet’i devletten tasfiye etmek mümkün olsa da yurttaşların kolektif bilincinden ve ortak duyusundan silmek mümkün olmamıştır. Bugün Cumhuriyet fikri ve mücadelesi, tam da ait olduğu yerde, yani ülkemizin emekçilerinin, gençlerinin, kadınlarının ellerinde yükselmektedir.
Bu mücadelenin başarılı olacağından, halkımızın layık olduğu ve umutla aradığı eşitliğin ve özgürlüğün Cumhuriyet’ine kavuşacağından en ufak kuşkumuz yok.
Türkiye İşçi Partisi olarak, ülkemizi Saraylıların, saltanat ve hilafet meraklılarının saldırısından kurtarmak için var gücümüzle mücadele edeceğimizi, 100 yıl önce halkın alın teriyle kazandığımız Cumhuriyet’i patron sınıfının çıkarları uğruna emperyalizme peşkeş çeken işbirlikçilerle hesaplaşacağımızı, ikinci yüzyılda emekle, özgürlükle, laiklikle, adaletle, kardeşlikle örülü bir Cumhuriyet’i var edeceğimizi ilan ediyoruz.
Bir kez kazandık, yine kazanırız.
Cumhuriyet biziz, Cumhuriyet’ten vazgeçmeyiz.
Türkiye İşçi Partisi