Türkiye’nin ekonomi ile ilgili çok ciddi sorunları var! Türkiye 24 Haziran seçimlerine doğru hızla ilerlerken, Devletin verilerine dayalı olarak bazı gerçekleri hatırlatmakta fayda var: İktidar, son 7 yılda 551 milyar doları betona yatırmıştır. Türkiye tozu dumanı bitmeyen şantiye gibidir. Ak Parti iktidarı, siyasi ve ekonomik anlayışın iflasını yaşıyor. Türkiye’de, 2002’de tüketicinin 6 milyar lira borcu varken, bugün bu rakam 560 milyar liraya ulaşmış durumdadır. Tek sıkıntı, bu çöküşün altında kalanlar, sadece bu anlayışı getirenler değildir. Bu ekonomik modelin sonuçlarını 80 milyon vatandaş yaşıyor. Bu paralar nereye gitti? Bu paraların hesabı ne zaman sorulacak?
TOKİ konuta erişemeyenlere sosyal devlet hizmeti olarak konut yapan bir idare değildir. TOKİ, gerçekten konut ihtiyacı olanlar için değil, rant elde edecek ve rantı siyasi kazanca dönüştürecek şekilde çalışıyor. TOKİ, kamu kaynaklarını imar izniyle ranta çeviriyor. Bu anlayış, rantçı ve bir sonraki kuşağı borçlandıran bir anlayıştır. Türkiye, 2018’de bu siyasi ve ekonomik anlayışın iflasını yaşıyor. Bu iktidarın makyajının artık pul pul döküldüğü görülüyor. Bu ekonomik düzen devam edemez! Türkiye biran önce üretime odaklanmalıdır. Çünkü betona gömülen 551 milyar doların getirisi yoktur. İnsanlar zenginleşmemiş, aksine daha da yoksullaşmıştır. 24 Haziran, bu anlayıştaki iktidarın sonu olacak gibi…
Türkiye nüfusunun yüzde 68’i yoksulluk sınırının altında yaşıyor. İşsizlik oranı ortalama yüzde 12.7’dir. Her gün küçük tüccarlardan birileri iflasa sürükleniyor. Yılın ilk 2 ayında 20 bin, toplamda 430 bin esnaf iflas etmiştir. Servet dağılımında adaletsizlik var: Türkiye’nin en zengin yüzde 1’i, 2002’de servetin yüzde 38’ine sahipken, bugün servetin yüzde 56’sına sahiptir. Bu düzen içerisinde yaklaşık 16 milyon insan yoksuldur. Ama en hazin olanı, Türkiye’de çalışan yoksullar da var! Yani iş bulmuş çalışıyorlar ama yine de yoksullar. Her şeyi rant olarak gören, ormanlık arazilerimizi, doğal ve milli tüm değerlerimizi tek tek satan ve yok iden bir zihniyetin egemen olduğu ülkemiz koşullarında Türkiye, 24 Haziran seçimlerine gidiyor.
Cumhuriyet tarihinde en fazla dış ticaret açığı Ak Parti iktidarı döneminde verilmiştir. Ak Parti iktidarı döneminde verilen dış ticaret açığı toplam 718.5 milyar dolardır. Gelecekte bir gün Türkiye, günü gelmiş dış borçlarını ödeyemez duruma düşebilir. Çünkü Ak Parti yönetimindeki Türkiye’de at izi it izine karışmıştır. İşin gerçeği devlet çökmüştür.
İKTİDARIN KALKINMA POLİTİKASI
Ak Parti iktidarının bu politikası ‘kalkınma’ politikası değil, ‘büyüme’ faşizmidir. Ne pahasına olursa olsun ‘büyüme’ olmaz. Ak Parti’nin modelinde, toplumda bir büyüme varmış gibi gözüküyor ama o büyümeden faydalanan insan sayısı çok sınırlıdır. Çünkü Türkiye betonlaşıyor, tozu dumanı hiç bitmeyen koca bir şantiyedir. Zaten değişmesi gereken de bu ekonomik modeldir. Betonlaşma düzeni yerine, betonla ekonomik faaliyet üretiminin yerine, daha sürdürülebilir kalıcı bir düzene geçmektir. Bu geçiş, sanayi üretimine odaklanarak olmalıdır. Tarımda çiftçinin ürünü bir fabrikaya girmeli, orada bir sınaî ürüne dönüştükten sonra da doğru pazarlarda satılabilmelidir. Ekonominin içinde sadede ‘beton’ yok: Tarım, sanayi, hizmetler de var! Ak Parti’nin ekonomisinde ise sadece ‘inşaat’ var!
Bu yüzden, 24 Haziran seçimleri çok özelliği olan ‘kritik’ seçimlerdir. Bu seçimde AK Parti iktidarından kurtulmak çok önemlidir. Ama daha da önemlisi evrensel ve Cumhuriyet değerlerine bağlı yeni bir yapı kurmaktır. Türkiye’nin çıkışı buradadır. Çünkü iktidar dolarla borçlandığımız bir düzen inşa etmiştir. Türkiye dolarla borçlanıyor; borçlarını dolarla geri ödüyor. Ak Parti’nin bu düzeni üretmeden tüketen, üretmediği için de hep borçlanma yaratmak zorunda kalan bir modeldir. Türkiye bu modelden vazgeçmelidir. Vergi reformu yaparak; üretici güçten, emekten, KOBİ’den yana bir ekonomik model geliştirmelidir. Türkiye, kazancına göre vergi ödenen bir ülke haline dönüştürülmelidir.
Türkiye’de, bugün toplanan 100 birimlik verginin 70 birimi tüketimden; cep telefonu, gıda, kitap, çocuk bezinden tahsil ediliyor. Vatandaş, doğduğu andan ölümüne kadar her an vergilendiriliyor. Sürekli kayrılan rantçı sermayedar da aynı vergiyi ödüyor. Bu model, vatandaşı öyle bir borçlandırıyor ki, insanlar borcunun ötesinde hiçbir şeyi göremez hale geliyor. Millet yokluktan köyüne gidemiyor. Türkiye’deki Suriyeliler ise, bayram tatili için memleketine gidiyor. Memleketin hali işte budur. Hatta 16 yıllık Ak Parti iktidarında gerçek sanayici de geri bırakılmıştır. Son 16 yıllık ekonomik düzende sanayici şirketler de inşaat faaliyetine girmek durumundu kalmıştır.
KÖPRÜDEN ÖNCEKİ SON ÇIKIŞ
Aslında Türkiye’nin kaynak sorunu yok! Ak Parti iktidarı döneminde; 15 senede toplanan vergi 865 milyar dolardır. Ayrıca 60 milyar dolarlık özelleştirme yaptılar. Bunun üstüne bir de 323 milyar dolar borç yaptılar. Yani Türkiye’nin trilyon dolarları var ama nerede? Bu kadar para ile ne yaptılar? Devlet, rantçı sermayeyi değil, gerçekten sanayiciyi; üreteni, ara malı, makine üretecek olanı, teknolojiyi geliştirecek olanı desteklemelidir. O yüzden, 24 Haziran’da seçmenin önüne konacak olan ‘sandık’ çok kritiktir. Seçmen ya demokrasiyi ya da ‘tek adam’ rejimini tercih edecektir.
Seçmen, 15 Temmuz 2015’ten beri ‘tek adam’ rejiminin ekonomik sonuçlarını yaşıyor. OHAL ilan edildiği gün, Türk Lirası’nın dolara karşı değeri 3.02 iken, bugün 4.62’ye inmiştir. Tek adam rejimi öngörülemez bir tablo yaratmıştır. Yarın Türk Lirası’nın hali ne olacak belli değildir. Türkiye’nin ihtiyacı olan ‘ortak akıl’, ‘katılımcılık’ ve ‘demokrasi’dir. Başka çıkış yolu yoktur.
Son fabrika satıldığında, son besi çiftliği kapandığında, son çiftçi toprağını terk ettiğinde Türk Milleti, beton ve asfaltın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacaktır. Ama o zaman, iş işten çoktan geçmiş olacaktır. o yüzden, 24 Haziran seçiminde yurttaşlar oy atacakları kişiyi ve partiyi tam benimsedikleri için değil, OHAL zulmüne ve ‘tek adam’ diktasına karşı oldukları, hak-hukuk-adalet istedikleri ve yalana talana eşi görülmemiş dolandırıcılığa, inkâr ve ayrımcılığa isyan ettikleri için oy vereceklerdir. Seçmenlerin basacakları ‘EVET’ mührü aslında reddettikleri kişi ve partiye ‘HAYIR’ anlamındadır. Bu seçim, diktatörü ve karanlığın zilletini reddetme seçimidir.
Ayrıca, bu seçimde hiçbir seçmen oyunu bir başkasının güzel hatırı için kullanmayacaktır. Herkes, kendi inancı ve onuru için oy kullanacaktır. Çünkü zorbalığa, yalana talana ve köleliğe karşı çıkmak her özgür ve şerefli insanın kendi meselesi, kendi görevidir. Bu görev; angarya ya da birilerine lütuf değildir. Dolayısıyla da naza, kaprise, sonradan başa kakılacak bir fedakârlık pozuna bu seçimde yer yoktur. Çünkü 24 Haziran seçimleri, köprüden önceki son çıkış yoludur. Yol ise sormukla bulunur. Seçmen, sora sora doğru Cumhurbaşkanı adayını da doğru partiyi de bulacaktır!