Yeni Türkiye’yi kurduklarını sananlar, Türkiye’yi 2002’den başlatanlar, yuva kurmasını bilmeyen tembel kuşlardan farksızdır. Bunlar Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün, Adnan Menderes’in, Süleyman Demirel’in, Bülent Ecevit’in ve Turgut Özal’ın yaptığı yuvaya yumurtladılar, bununla övünüyorlar. Böyle şey olmaz!
Bunlar yıllardır gazetelere çarşaf çarşaf mesajlar vererek, televizyon ekranlarında saatlerce konuşarak, yeni Türkiye için oy dileniyorlar. Türk seçmeni küçülen ekmeğe, kapanan fabrikalara, alıp başını giden hayat pahalılığına, işsizliğe, yalan dolana, sürekli tırmanan teröre, savaş çığırtkanlığına, haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe, yolsuzluğa, talana, tek adam iktidarına mı oy verecek?
Bu iktidarın vadesi 3 Kasım 2019 seçimlerine kadardır. O güne kadar halk derin uykudan uyanacak, silkelenecek ve kendine gelecektir. Bunlar şimdiden korku krizine kapılmışlar, rüyalarında asker görseler yataklarından düşüyorlar. Ama korkunun ecele faydası yoktur. Bunların işi en geç 2019’da bitecektir!
AB İLE İLİŞKİLER
Gümrük Birliği, Avrupa Birliği (AB) standartlarında mal üretmek demektir. Ülke vatandaşlarının hayat standardını yükseltmektir. Türkiye AB standartlarında mal üretiyor ve AB ile rekabet edebiliyor. Anlaşmalı ülkeler Türkiye’den aldıkları mala gümrük vergisi uygulamıyor. O nedenle tüm dünya firmaları Türkiye’de mal üretip anlaşmalı ülkelere mal satmak istiyor.
Bu da Türkiye’de istihdam, ihracat ve ekonomik kalkınma demektir. Peki, yeni Türkiye ile övünenler Gümrük Birliği avantajlarının kullanılması yönünde ne yapıyorlar? Gümrük Birliği avantajlarını da kullanarak Türkiye’yi güçlendirmeye devam edeceklerine Avrupa Birliği’nin en güçlü liderleri ile kavga ediyorlar. İçten ve dıştan bu nehrin suyunu kurutmaya çalışıyorlar.
Oysaki Türkiye’nin altyapı kaynakları yok. Türkiye’nin özellikle gelişen ve gelişmiş ülkelerle daha fazla ticaret yapma zorunluluğu var. Avrupa her an çok çemberli bir yapıya girebilir; para birimi açısından olabilir, birden fazla çemberi olan konfederal bir yapı olabilir. Bu çemberlerden bir tanesinde Türkiye kendi yerini bulabilir. Çünkü Türkiye, Osmanlı’dan buyana yüzünü Batı’ya çevirmiş bir ülkedir, toplumdur.
Türkiye’de, özellikle yakın dönemde yaşanmış muazzam derecede olumsuz gelişmeler var. Türkiye’de tutuklu bulunan 174 gazeteci var. Bugün, Türkiye olarak baktığımız zaman kendi gücümüzün en etkin kaynakları diye bir sıralama yaptığımızda doğru olan demokrasi, hukuk devleti ve özgürlükler toplumu olmak gerekiyor. Türkiye’de gerçekten topluma bakıldığında akademisyenler, siyasetçiler, medya yöneticileri ve yazarların soruşturmaya uğraması ile tutuklu yargılanması özellikle uluslararası arenada bize resim olarak gerçekten zarar veren görüntülerdir. Hemen tutuklama süreçlerinin başlaması, en fazla eleştiri aldığımız noktalardır. Şu ‘masumiyet karinesi’ meselesi burada en önemli noktadır.
Özellikle de basın özgürlüğü Türkiye için en önemli değerlerden bir tanesidir. Basının sesi, yönü ne olursa olsun, zaman ne olursa olsun basının özgürlüğü ve kendini ifade etmesi, ülkemizin çıkar meselesidir ve çıkarınadır. Basın özgürlüğü Türkiye için en önemli değerlerden biridir. Suçun kişiselliği ilkesi, sadece yakını AKP’li olanlar için uygulanmamalıdır. Suçun kişiselliği ilkesi, herkes için eşit şekilde uygulanmalıdır.
NORMALLEŞME
Türkiye doğalgazı, petrolü ihraç edecek boyutta şanslı bir ülke değildir. Daha fazla hukuk, daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük toplumu olmadan önemli bir katma değer ve istihdam yaratmaktan, nihayetinde ülkeye yatırım çekmekten bahsetmek çok kolay değildir.
Türkiye’nin biran önce olağanüstü hale son vererek, daha fazla normalleşmeye ihtiyacı var. Aksi takdirde, Türkiye’deki gelişmelerin böyle devam etmesi durumunda AB’ye üyelik müzakereleri askıya alınabilir ya da sona erdirilebilir.
Dolayısıyla da Türkiye’deki gelişmeler son derece endişe vericidir. Türkiye giderek hukuk devleti yolundan çok daha fazla ve kısmen çok hızlı bir tempoyla ayrılıyor. AB ile ilişkiler böyle devam ettiği sürece, kesinlikle Gümrük Birliği’nin genişletilmesi konusu gündeme alınmayabilir. Ayrıca Ekim ayındaki AB Konseyi toplantısında Türkiye ile gelecekteki ilişkiler ele alınacaktır. Bunun için AB ile ilişkilerin biran önce normalleşmesi önemlidir.
Türkiye’nin önümüzdeki 2019 Kasım’ına kadar hiçbir şekilde ve kesin suretle seçimin olduğu erken seçimi anmadan, vaktinde seçimin olduğu bir reform sürecine ihtiyacı vardır. Türkiye seçimi vaktinde yapıp o döneme kadar daha fazla hukuk, demokrasi ve özgürlük yolunda hızlanarak koşmalıdır.
Çünkü Türkiye olağanüstü haldeyken, özgürlükler toplumu olmadan tam anlamıyla dünyanın yatırımlarını çekemez. Moraller bozukken teşvik de faydasız kalır. İktidar AB ve diğer ülkelerden, gümrüksüz veya indirimli ithal edilecek ürünlerin kotasını büyük oranda artırarak, ithalat için gümrük kapılarını ardına açarak kalkınma sağlayamaz.
Ayrıca, Türkiye 2019 seçimlerinde ‘Tek Adam Rejimi’ne geçse de devlette adalet, seçimde adalet, inançta adalet, mahkemede adalet, geçimde adalet, eğitimde adalet, medyada adalet olmadan ülke yönetilemez. Ülkemizde hep haktan, adaletten, hukuktan bahsedilse de; bağımsız ve tarafsız bir yargının olmadığı yerde hukuk devletinden, hukukun üstünlüğünden söz edilemez!
Sözün özü. Her şeyin bedeli vardır. Dünyada bedava yemek diye bir şey yoktur!